Perşembe, 27 Kas 2025
  • My Feed
  • My Interests
  • My Saves
  • History
  • Blog
Subscribe
Medya Günlüğü
  • Ana Sayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
  • 🔥
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Font ResizerAa
Medya GünlüğüMedya Günlüğü
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Ara
  • Anasayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
Bizi takip edin
© 2025 Medya Günlüğü. Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak.
Köşe Yazıları

“Geçmiş tamircileri”

Erdal Çolak
Son güncelleme: 6 Kasım 2025 19:38
Erdal Çolak
Paylaş
Paylaş

İnsan üzerinde düşündüğünde fark eder ki, bazen bir söz yalnızca bir bireyin hayatını değil, bir toplumun da kaderini özetler.

Kimi sözler tek bir insanın acısından doğar ama bir halkın ortak hafızasında yankılanır. Bireyin yaşadığı içsel deneyim, toplumun bilinç dışına karıştığında artık kişisel olmaktan çıkar ve kolektif bir anlam taşır.

Bu yüzden bazı cümleler yalnızca söylenmez; kuşaktan kuşağa aktarılır. Geçmişin sesi bugünü, bugünün sesi geleceği birbirine bağlar. “Doğduğum evi onarmaktan, kuracağım evi düşünmeye vaktim kalmadı” diye bir söz var. Bu söz yalnızca bir bireyin değil, bir toplumun da içsel yorgunluğunu anlatır.

Doğduğumuz ev, toplum, coğrafya hem geçmişimizi hem de bizi biçimlendiren değerleri temsil eder. Onu onarmak köklerimizle yüzleşmek, gelenekten gelen yaraları sarmak anlamına gelir. Ancak insan bazen geçmişin tamirine öyle çok enerji harcar ki, geleceğe dair bir şey inşa etmeye fırsat bulamaz. Bu durum, insan için varoluşsal bir sıkışmışlık hâlini ifade eder.

Heidegger’in deyişiyle insan “dünyaya fırlatılmış bir varlıktır”; geçmişiyle yükümlü, geleceğe mecburdur. “Doğduğum evi onarmak” geçmişin sorumluluğunu almak anlamına gelirken, “kuracağım evi düşünememek” geleceği ihmal etmektir. Nietzsche, bu durumu “tarih bilincinin fazlası” olarak açıklar. İnsan geçmişine fazla bağlanırsa, eyleme geçme kudretini yitirir. Oysa yaşamak, hem kökleriyle barışmak hem de yeni bir dünya kuracak cesareti bulmak demektir.

Toplum da öyle değil mi? Herkes bir şeyleri “eski hâline getirme” peşinde. Sanki eskisi iyiydi de biz bozduk. Gelenek, aile, kültür v.b … Herkes kendi evinin duvarlarını onarıyor ama kimse yeni bir evin planını çizmiyor. Bourdieu’nün dediği gibi, içine doğduğumuz ev bizi biçimlendiriyor. Ondan çıktığımızı sansak da hâlâ onun duvarlarıyla konuşuyoruz.

Bazen durup kendime soruyorum: Hâlâ o eski evin içinde mi yaşıyorum? Duygusal olarak duvarları dökülen, penceresinden rüzgâr sızan, çocukluğumun o evi… İçinde yalnızca anılar değil, eksikler, kırgınlıklar ve bitmemiş cümleler var. Jung’un “iç çocuk” dediği o yaralı yanım hâlâ orada ve sessizce beni bekliyor.

Yıllardır o evi onarmaya çalışıyorum; sabırla ama giderek tükenerek. “Doğduğum evi onarmaktan, kuracağım evi düşünmeye vaktim kalmadı” sözü tam da bu hâlimi anlatıyor. Bu sadece bir itiraf değil; bir kuşağın aynası. Biz geçmişin tamircileriyiz. Ebeveynlerimizin suskunluklarını, toplumun yaralarını, tarihin gölgelerini taşırken kendi “gölgemizle” de savaşıyoruz. Jung’un dediği gibi, yüzleşmediğimiz her gölge geleceğimizi yönetmeye devam eder. Belki de her çiviyi çakarken farkına varmadan kendi geleceğimizin kapısını kapatıyoruz. Belki de hepimiz kendi içimizdeki “çocuk evi”ni tamir ediyoruz. Freud’a göre çözülmemiş meseleler kendini tekrar eder. Her onarımda aslında eksik kalan sevgimizi ve görülmeyen yanlarımızı onarmaya çalışırız. Ama geçmişin tamiri bitmez; çünkü ev değil, insan eskiyip durur. Jung’a göre doğduğumuz ev yalnızca hatıraların değil, “kolektif bilinç dışı”nın da mekânıdır. Atalarımızdan devraldığımız görünmez yükleri taşırız; bazen yaralar bize bile ait değildir. Belki de bu yüzden sürekli tamir hâlindeyiz. Çünkü o duvarlarda sadece kendi çatlaklarımız değil, insanın kaderi vardır. Jung’un “bireyleşme” dediği şey, işte bu evden çıkıp kendi evimizi kurma cesaretidir. Fakat çoğu zaman atalarımızın sesi o kadar gürdür ki, kendi sesimizi duyamayız.

Bourdieu’nün habitusu bizi görünmez bir evin duvarları içinde tutarken, Jung’a göre bu duvarları ayakta tutan şey toplumun ortak bilinç dışıdır: ritüeller, mitler, gelenekler… Biz o evden çıktığımızı sansak da hâlâ toplumun ortak ritüeller, mitler ve gelenek hayaletleriyle yaşıyoruz.

Psikolojik olarak hepimiz kendi içimizdeki “çocuk evi”ni tamir ediyoruz. Freud çözülmemiş meselelerin tekrar ettiğini söyler; Jung ise geçmişin tamirini bir zorunluluk değil, bir dönüşüm süreci olarak görür. İnsan eskiden öğrendiğiyle yeniden doğmak için onarır; yalnızca onarmak için değil. İşte insan bunu beceremiyor.

Aslında insanın bu hâli, tarihin de hikâyesidir. Coğrafi keşifler sayesinde Rönesans döneminde Avrupa, karanlık Orta Çağ’dan çıkarken eski Yunan ve Roma’nın düşüncelerini yeniden keşfetti. Bu, geçmişe dönüş değil; geleceğe açılan bir kapıdır. İnsanlık, geçmişi onararak değil, ondan öğrendiklerini yeniden kurarak ilerledi.

Reform hareketleri de böyle başladı: Eski inancı düzeltmek isterken yeni bir düşünce düzeni doğdu. Luther, çürümüş bir yapının artık ayakta duramayacağını görüp yeni bir inanç evi kurdu. Bazen tamir etmeye çalıştığımız şey aslında çoktan yıkılmıştır.

Afrika halkları da uzun yıllar başkalarının kurduğu evlerde yaşadı. Avrupalının sömürgecilik anlayışı onları dillerinden ve kimliklerinden uzaklaştırdı. Aynı şekilde Amerika kıtasındaki yerli halklar da kaybettikleri evlerini, dillerini ve doğayla bağlarını onarmaya çalışıyorlar.

Onlar için geçmişi korumak, geleceği çocuklara emanet etmektir. Kızılderililerin dediği gibi: “Toprağı atalarımızdan miras almadık; çocuklarımızdan ödünç aldık.” Doğa için savaşanlar, dünyanın eski hâline dönmesini değil, yeni ve sürdürülebilir bir yaşamı istiyor. Bazı evler eski hâline dönmemeli; daha iyisi kurulmalıdır.

Dünya eski evini onararak değil, yeni bir ev kurarak ayakta kalacaktır. Artık biliyorum ki; onarmak geçmişe saygı, kurmak ise geleceğe inançtır. Geçmişi onarmak, geleceği kurmanın yerini tutmaz. Doğduğun evi onardıysan, şimdi kendi evini kurmalı; duvarlarında başkalarının hatıraları değil, kendi nefesin yankılansın. İnsan, geçmişiyle barışıp kendi evini kurabildiğinde dünyada gerçekten yaşamaya başlar.

***

Medya Günlüğü sosyal medya hesapları:

X

Bluesky

Facebook

Instagram

Bu yazıyı paylaşın
Facebook Email Bağlantıyı Kopyala Print
YazanErdal Çolak
Takip et:
Gazeteci-yazar-akade​misyen. Konya’nın Cihanbeyli ilçesine bağlı Kuşça kasabasında 1975’te doğdu. İlk ve ortaöğretimini Konya’da tamamladı, 1996 yılında başladığı Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi’ndeki üniversite, daha sonra Danimarka Kraliyet Okulu’nda (İVA) Copenhagen (The Royal School of Library and Information Science) Kütüphanecilik bölümünde tamamladı. Kütüphanenin Kültüre Etkisi ve Bilginin Bilimselliği üzerine doktora yaptı. Danimarka The Union Press Associat​ion IPC yönetim kurulu üyesi, uluslararası basın yayın kartı sahibi. Kişisel gelişim alanında eğitimler aldı. Psikoterapi Eğitimi sertifikası, Yaşam Koçluğu ve NLP (Zihinsel ve Dilsel Programlama) konusunda diploma sahibi. ”Sonsuzluk İle Hiçlik Arasındaki İnsan” adlı deneme kitabı Dancaya, ”Yalnızlık Aşktır; Yalnızlık, Yokluğun, Hiçliğin Şiirleri” kitabı”. ”Loneliness Is Love” adıyla İngilizceye çevrildi. ”Yüreğim Sensizliğim”, ”Yalnızlık Aşktır”, ”Ben Sana Değil Kendime Geç Kalmışım” adlarında şiir kitapları var. Danimarka’da yaşamaktadır.
Önceki Makale Otomotivde Sovyet nostaljisi
Sonraki Makale Bugünkü köşe yazıları

Medya Günlüğü
bağımsız medya eleştiri ve fikir sitesi!

Medya Günlüğü, Türkiye'nin gündemini dakika dakika izleyen bir haber sitesinden çok medya eleştirisine ve fikir yazılarına öncelik veren bir sitedir.
Medya Günlüğü, bağımsızlığını göstermek amacıyla reklam almama kararını kuruluşundan bu yana ödünsüz uyguluyor.
FacebookBeğen
XTakip et
InstagramTakip et
BlueskyTakip et

Bunları da beğenebilirsiniz...

Köşe YazılarıManşet

Venezuela: Bir halkın üzerine kurulan emperyal laboratuvar

Metin Duyar
27 Kasım 2025
Köşe YazılarıManşet

Eğitim sisteminin yıprattığı çocuklar

İsmail Boy
27 Kasım 2025
Köşe YazılarıManşet

Erzurum’da 57 gün

İnan Özbek
27 Kasım 2025
EditörKöşe Yazıları

Özgün ol deli ol özgür ol

Erdal Çolak
26 Kasım 2025
Medya Günlüğü
Facebook X-twitter Instagram Cloud

Hakkımızda

Medya Günlüğü: Medya eleştirisine odaklanan, özel habere ve söyleşilere önem veren, medyanın ve gazetecilerin sorunlarını ve geleceğini tartışmak isteyenlere kapısı açık, kâr amacı taşımayan bir site.

Kategoriler
  • MG Özel
  • Günlük
  • Köşe Yazıları
  • Serbest Kürsü
  • Beyaz Önlük
Gerekli Linkler
  • İletişim
  • Hakkımızda
  • Telif Hakkı
  • Gizlilik Sözleşmesi

© 2025 Medya Günlüğü.
Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak

Welcome Back!

Sign in to your account

Username or Email Address
Password

Lost your password?