Bir yerlerde, herhangi bir ülkede, eğer eğitim adına yapılan bir şey yoksa o ülke kendi varoluşuna dinamit koymuş demektir.
Bu, en çok da o ülkede yaşayan insanların mutsuz olmasına sebep olur. Eğitimin olmadığı bir yerde herkes barut fıçısına dönüşmüştür, her an kavgaya hazırdır. İnsan ilişkilerinde duygusal erozyonlar, samimiyette ise çorak yürekler vardır. Bağırış çağırış, kavga gürültü içinde insanların beyinlerinde peribacaları, ruhlarında kapanamayacak obruklar oluşur.
Bir çocuğun masum gülüşü buharlaşmış. Bir kuşun kanadı kırık, hayatın demini almış bir yaşlının yüzündeki kırışıklıklarda acıyı, kederi, fakirliği görüyorsunuz. Hüznün yağmurları yağar varoşlara, çadır kentlere, evsiz barksız kalmış insanların umudunu yitirmiş topraklarına. Çakan bir şimşeğin içindeki negatif yüklü sahte vaatlerle kandırılan eğitimsiz insanlar.
Bir iktidar yıldırım gibi düşer ülkenin tam ortasına. Ne yağmurdan sonra açan güneş ne de toprak kokusu var. Gökyüzüne hakim ölü, mat, renksiz bir hava, biraz olsun umut yok yıldızların arasında…
Yalnızlığa, umutsuzluğa, mutsuzluğa ayık bu millet, katlanmak imkansız, mutlu olamıyorsunuz. Bu insanların hayatında, anlamında bir renk yok. Onları bu hayata bağlayacak bir renk bulamıyorum. İnsan yüreğinin hüzünlerinde, ruhunun içinde sınırlı bir gökkuşağının varlığı artık yok olan renkler. İnsanları yüreklerine uzak her katmanı hem iç içe hem de çizgi çekilmiş; renksiz benim gibi sıradan insanlar. Onları gördüm ağladım, hem de hıçkıra hıçkıra ağladım… Nefes alamıyorum, onlarla konuştukça mutlu değil hiç kimse; kimse anlamıyor desem bir şeyler eksik kalıyor.
Belki de insan olmanın anlamı, hayatta kaldığımız sürece ne olacağımız, nasıl olmamız konusunda tercih yapmaktır. Kendimi anlamak açısından düşündüğümde şu anki durumumuzun, tercihlerimizin bir sonucu olduğunu görebiliyorum.
İnsanlara bakarken sıradan bir hayatı idame eden, ne kadar iyi eğitim almış olursa olsun işsiz güçsüz bu hayatta aradığını bulamayan birçok genç acıyla, mutsuzlukla yaşamaya çalışıyor. Kimse kitap okumuyor, insanların yüzlerindeki ayrıntılara baktığımda çilekeş yüz ifadesi, acı doruğa ulaşmış. Hayatın içindeki evrensel hüzünden sessiz yalnızlıktan dolayı bir sevinç çığlığı ile paçavraya dönmüş umutlar.
Hoş olmayan bu duyguların beyin ve beden fizyolojisinde şu ya da bu ölçüde stres ve düzensizlik oluşturarak ortaya çıktığı ve hoş duygusal deneyimlerin ise beyin ve beden fizyolojisinde stresi azaltarak oluştuğuna dair temel bulguyu gördük. İnsan duygusal özellikleri inkar edilemeyen bir varlık. İnsanın hep olumsuz duygulara meyil eden bir tarafı olduğu için dayatılan beklentiler bunun sebebidir. Sebebini bilmediği halde yine de mutsuz. Böylesi zamanlarda nedensiz yere gülümsemeli insan olumsuz duygu durumundan çıkabilmek için.
Wilhelm Genazino’nun “Mutsuzluk Zamanlarında Mutluluk” kitabında dediği gibi, “Hayattaki en önemli tecrübelerimden biri, şimdiye kadar kapıldığım kaygıların hemen hemen hepsinin lüzumsuzluğunun ya da anlamsızlığının er ya da geç ortaya çıkması. bu yüzden, hayat tarafından kandırıldığım duygusu içindeyim.”
Tolstoy’un Anna Karenina romanının başında yazdığı gibi, “Bütün mutlu aileler birbirine benzer, her mutsuz ailenin mutsuzluğu da kendine göredir.”