Doğru soruları sormazsak doğruyu bulamayız. Soru “mutlu musunuz” değil, hiçbir zaman da olmadı.
Soru “iyi misiniz”dir ve buradaki iyi hem fiziksel hem de ruhsal iyiliği kapsamaktadır. İnsanın bir bütün halinde iyilik halinde olmasının duygu olarak tezahürü huzurdur. O yüzden de insanlar hep “nasılsın” sorusunu sormuşlardır birbirlerine. Nasılsın? İyi misin? İyinin karşıtı kötüdür. İnsan iyiyse huzurludur, kötüyse huzursuzdur. İyilik halinin ya da kötülük halinin kendisinde bir ikilik yoktur. Ama insan algısında, ne yazık ki, bedensel ve ruhsal iyilik olarak bir ayrım ortaya çıkmıştır ve hakimiyetini sürdürmektedir. Bu ikili bakışın nedenlerinden en önemlisi tababet (tıp) biliminin bilimi “pozitif” yani gözlem, deney ve tekrara dayalı olanla sınırlandırma ısrarıdır dersek yanlış olmaz.
Anketler, kamuoyu araştırmaları, akademik çalışmalar vb. esas alınan daima mutluluk. Oysa mutluluk bir süreklilik hali olamaz. Mutluluk gündelik duygu durumu olamaz. İnsana mutluluk veren bir olay meydana gelir ve bu her geçen dakika azalır. Harika bir haber alırsınız, ilk anda mutluluğunuz coşkulu bir sevinç halindedir, giderek önce coşku kaybolur. Sevinç hali birkaç saat, belki bir gün sürer. Bu duygular giderek sönükleşir. Toplamda ve genel olarak “mutluluk” dediğimiz bu hal en fazla bir hafta sürer belki.
Yeni bir araba aldığınızı düşünün, mutluluk haliniz ne kadar sürer? Yeni bir ev aldığınızı ya da piyangodan para kazandığınızı düşünün veya terfi ettiğinizi. Sahip olduğunuz şeye göre bu statü veya mal mülk olabilir mutluluğunuz her geçen saat hızla azalır ve bir süre sonra o şeye hiç sahip olmadığınız duygu durumuna geri dönersiniz. İşte o duygu iyilik ya da kötülük halidir. Yani “nasılsın” sorusuna verdiğiniz cevaptır. İyiyseniz huzurlusunuz demektir. Kötüyseniz huzurunuz yoktur.
Demek ki bizim kaybettiğimiz şey mutluluk değil, huzur ve bu mutluluğun tersine gündelik hayatı derinden etkileyen bir şeydir. O yüzden araştırmalar huzur üzerinden yapılsa toplumsal tek bireylerin huzurundan oluşan toplumsal huzurun nasıl bozulduğunu ve yerini neyin aldığını gerçekçi bir şekilde görebileceğiz. Mutluluğun yokluğu huzurun yokluğu demek değildir ve aslolan da huzurdur ancak huzurun yokluğu stresin, gerginliğin, kötü şeyler olacak beklentisinin varlığı demektir. Huzursuzluğun topluma yayılması ise umutsuzluk tohumlarının ekildiği anlamına gelir. Bu süreç ne kadar sürerse umutsuzluk duygusu da o derece güçlenir, koyulaşır. Bu ise gerilimi besler ve çatışmayı doğurur.
İşte tam da içinde debelendiğimiz psikolojik atmosfer budur. Adalet, eşitlik, demokrasi, ifade özgürlüğü, paylaşılan bayramlar, yaslar (ortaklaşılan bir geçmiş) yoksa huzur da yoktur. Mutluluk kişiseldir. Sorulduğu ana göre birey mutlu ya da mutsuz olabilir ama huzur toplumsaldır. Bir topluluk toplumsallığını kaybedince huzuru daha küçük bağlılıklarda arar. Cemaat olur, futbol kulübü üyeliği olur, aşiret olur, ideoloji olur, din olur, siyasi parti olur, gruplaşmalar, çeteleşmeler olur. Eski kabile, aile düzenine dönülür yani. Zira insan uzun süre huzursuzluğa katlanamaz. Zira insan umutsuz yaşayamaz.
Zira insan insansız, insan da toplumsuz yaşayamaz.
Fotoğraf: flckr.com
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları: