Dünya çapında her yıl 100 milyondan fazla köpek balığının katledildiği haberini görünce önce inanamadım, rakamı yanlış yazmışlar, abartmış olabilirler mi diye başka kaynaklara bakmaya başladım.
Tabii aslında haberi görür görmez aklıma, 1980’li yılların başında Üsküdar Sunar Sinemasında izlediğim köpek balığı “JAWS” filmi geldi. Daha çocuk yaştaydım. Tüm koltukların dolu olduğu, kalabalık seyirci kitlesi ile birlikte pürdikkat filmi izlerken gerilimin nasıl bir şey olduğuyla tanışmıştım. Etkileyici müziğe izleyicilerin korku çığlıkları da eşlik etmişti. Nihayet artık “Film bitti” diye düşünüp içim rahat ettiği sırada “Daha bitmedi” dercesine aniden ortaya çıkan Jaws’ın kocaman ağız ve dişlerini koskoca sinema sahnesinde görünce, korkudan çığlık attığımı bugün bile hatırlıyorum.
Filmi izledikten sonra ne oldu derseniz? Her denize adım atışımda, tedirgin şekilde, hep bir köpek balığı derinlerden gelip, beni parçalayacak endişesini çok uzun yıllar üzerimden atamadım. Bir filmin uluslararası toplumlarda köpek balıkları ile ilgili inşa ettiği korkunç algıya ne yazık ki çocuk yaşımda paydaş olmuştum.
Oysa hiç köpek balığının parçaladığı kimseler yoktu, ne yaşadığım çevre ne de gazete haberlerinde… Zaman içerisinde ise köpek balıkları daima ilgimi çekmeye devam etti. Tahmini fosil kayıtlarına göre 400-450 milyon yıl öncesi okyanusta idiler. Yani memeliler, diğer balıklar ve hatta dinozorlar bile yerküremizde doğmamışken… Her ne kadar ülkemiz okyanuslardan uzak coğrafi konumda bulunsa da esasen okyanuslar her birimizin hayatına birçok yönden dokunuyor. Nasıl mı?
Yaşamsal oksijenimizin yarısı okyanuslardan geliyor. Dünyadaki oksijenin yüzde 50’si halk arasında “deniz otu” denilen “fitoplankton” tarafından üretiliyor. Milyarlarca yıl öncesi dünyamızın oluşumunda yer alan fitoplanktonlar okyanusların, canlıların yaşam destek sistemimizin önemli bir parçası…
Peki, çok değerli yaşamsal kaynağımız okyanusların, denizlerin koruyucusu kimlerdir, diye soracak olursanız… Cevap: Köpek balıkları! Ekosistemleri evrimsel tarih boyunca şekillendirmiş ve korumuşlar. Bunu milyonlarca yıldır nasıl yaptıklarına gelince… Köpek balıkları besin zincirinin en yukarısında yer alıyorlar. Tepe avcısı konumundaki rolü, diğer türleri kontrol altında tutmak. Belirli türleri, zarar verebileceği habitatlardan uzak tutarak ekosistemde dengeyi sağlıyorlar. Zayıf, sağlıksız, hasta balıklarla beslenerek; yani hastalıkların balık popülasyonlarına yayılma olasılığını azaltarak, salgına dönüşmesine engelleyip, sağlıklı balıkların korunmasına destek oluyorlar.
Bu arada kendileri hasta balıkları yediklerinden dolayı “cıva” gibi kirletici-zehirli maddeleri dokularında depolayarak bir nevi hapsediyorlar. Köpek balıkları olmadan gezegenimizin öleceği bilgisi kesinlikle doğru iken peki neden hâlâ katlediliyorlar? Cevaplardan biri “köpek balığı yüzgeci çorbası” için…
Köpek balığı balıkçılar tarafından yakalanarak acımasızca yüzgeci kesildikten sonra kanlar içinde çırpınan canlı gövdesi ölmesi için denize geri atılıyor. Ve bu korkunç olaya “Finning” adını vermişler.
Gelelim katledilen balıkların yüzgeçlerinden yapılan çorbaya. Yüzyıllar önce Song Hanedanı sırasında yani M.S.10. yüzyılda ortaya çıkmış. İmparatorluk ailesi ve mahkeme üyeleri bu çorbadan içiyorlarmış. Daha sonra gelen hanedanlıklar zamanında çorbanın popülaritesi artmaya devam etmiş. Ve neredeyse 1000 yılı aşkın süredir geleneksel bir çorba haline dönüşmüş.
Günümüzde ise milyonlarca köpek balığının katli Çin ve Uzak Doğu mutfağında gösteriş merakıyla genellikle düğün ve ziyafetler gibi özel günler, ayrıca lüks restoranlar öncülüğünde tüketimle yapılmakta… Hani gösteriş meraklısı insanları düşünün! İçlerindeki yetersizlik duygusu yani aşağılık kompleksini kendilerini olduğundan farklı göstermeye yönelerek aştıklarını sanırlar. Kendilerini değersiz hissetmelerinin üstesinden; sahte imaj maskeleriyle, giyim-kuşam, mücevher, lüks yaşam tarzı ile önemli olduklarını göstermeye yönelirler. Bu arada aslında önemli olmak için yapılan o gösterişler kişilere değer katmaz o da ayrı konu… Sadece kendilerini kandırmış olurlar.
Ne yazık ki şaşalı yaşam içinde bir kasenin 100 dolar olduğu yüzgeç çorbası nedeniyle dünyamızda köpek balıkları ve okyanusların zarar gördüğünden habersiz hayatlarına aşağılık kompleksleriyle devam ederler. Perde arkasında kalan ise bu işten para kazanan dev şirket patronlarının sakladıkları gerçeklerle okyanuslarımızın koruyucularının katli ile dünyamıza verilen büyük zararları…
Hani başka hayvanları avladıkları, vahşi olduklarını vurgulamak için “zalim” anlamında kullanılan “hayvan” kelimesi var ya… Ve zıtlığı vurgulamak için kullanılan; iyi kalpli, nazik, düşünceli için ise “insancıl” kelimesini kendi türümüz için söyleriz.
Peki, şöyle arkamıza yaslanıp düşünelim mi? Her yıl 100 milyon üzerinde yaşamlarına son verilen köpek balıkları; damak zevklerini tatmin etmek için, vücutları güzelleştirme ya da spor olsun diye, merakları giderme, gösteriş yapma gerekçeleriyle, açgözlülük, cahillik, para hırsı uğruna öldürülürken bunları gerçekleştiren türe nasıl oluyor da “insancıl” deniliyor?
10 bin yıl önce özgürlük içinde yaşam süren yabanıl hayvanlar canlıların yüzde 99’unu kapsıyormuş. O zamanlar insanlar sadece yüzde bir imiş… Günümüzde, yani yerleşik düzene geçişle sadece on bin yıl sonra, çok kısa bir sürenin ardından insanlar ve evcilleştirilen, ayrıca fabrikasyon olarak üretilen hayvanlar, canlıların yüzde 98’ini oluşturan grupta yer alıyoruz. Özgür yaşayan yabani hayvan türleri ise sadece yüzde iki!
Kısacası dünyayı özgür yaşayan hayvanlardan çaldık! Okyanusları, ormanları, havayı, suyu darmadağın hale getirdik.
Not: Çok yüksek cıva miktarı bulunan balıklar, köpek balığı, balina, kılıç balığı, iri ton balığı. Deniz ürünlerinde bulunan cıva insan vücuduna alındığında zararları: Böbrek ve merkezi sinir sistemini doğrudan etkilemesi. Ve vücuttan atılma süresi yaklaşık 40-50 gün sürüyor.