Melek Ay
Hayat bizi bir noktaya taşır.
Diyelim ki karmama göre hırsızlık yapabilme potansiyeli olan biriyim.
Hayat beni bir gün böyle bir noktaya taşıdığında sadece sahip olduğum bu potansiyel ile değil bilincim ile de orada olduğumu hatırlayabilirsem çalmamayı seçebilirim. Yani erdemi seçebilirim.
Bugün hayatın bizi taşıdığı noktada barındırdığımız potansiyellerimizi görmezden gelmemeyi de seçebiliriz.
Mesela sürekli mutlu, aydınlanmış, neşeli hissetmek zorunda değiliz.
“Yukarıda” hissetmek gibi “aşağıda” hissetmek de normaldir. Kalbimizi “sevilmeyen” yanlarımıza da açabiliriz.
Bize öğretilen hep “sorunu hızlıca çöz, düzelt ve hep yukarı git.” Bu geçekten ruh için büyük bir baskı olabiliyor.
Bilinç aslında hayatın bizi taşıdığı noktada ne kadar başarılı, mutlu olduğumuzla ilgilenmiyor. Tek ilgilendiği şey “gerçek”.
Kalp kabımız hüznü, neşeyi, acıyı, öfkeyi, yalnızlığı yani hayatın tüm gerçekliğini taşıyacak genişliktedir.
Aksine bazen baskı altında hissetmeliyiz ki ruhu olan her şeyin acısına dokunabilelim. Belki o zaman bir cana zarar vermeyi bırakabilir, insan olmanın sorumluluklarını tüm erdemimiz ile üstlenebiliriz.
Sanırım bize öğretilen “denge” kavramı da tekrar tanımlayabilmeliyiz. Dengeli olabilmek için kalbimizdeki tüm karşıtların iç içe geçebilmesine imkân tanımalıyız. Hiçliğin içerisindeki sonsuz, siyahın içerisindeki beyaz, karanlığın içerisindeki ışık, kaosun içerisindeki düzen gibi.
Aslında her şey kutuplaşmış hallerimizin toplamıdır. Denge bu toplamdan çıkar.
En büyük yanılgı, her şeyin birbirinden ayrı olduğu düşüncesi, dengeden anladığımız ise her şeyi ayrı kefelere ayırmak. Bu yanılgıdan uyanmadığımız sürede burada hapisteyiz.
Küresel boyutta baktığımız zaman bile hayatın bugün bizi taşıdığı noktada kıtlıktan, savaşlardan, pandemiden, iklim değişikliğinden, pahalılıktan nasipleniyoruz!
Nasipleniyoruz diyorum çünkü ihtiyaçlar sınırsız, kaynaklar ise sınırlıdır. Kaynak tükendiğinde ise her şeyin ayrı olduğu yanılgısına düşeriz.
Mistik düşüncede “Bir lokma ve bir hırka” dünyaya karşı bir tavırdır.
Belki de bu dönemin doğurduğu potansiyelleri görmezden gelmemeyi seçerek, belimizi doğrultacak bir lokma ile bedenimizi ısıtacak-serinletecek bir hırka gerçeğini tekrar hatırlayabilmemiz gerekmektedir.
Sonuçta, “Aradığını bilmeyen bulduğunun farkında olmazmış” derler.
Namaste…