Bir ilçenin belediye başkanıyken bir insan siyaset dünyasındaki gelişmeler sonucu halk nezdinde kahramana nasıl dönüşür?
Siyaset dünyasında bir kahraman nasıl yaratılır? Bir siyasetçi, türlü baskılara, sindirme, itibarsızlaştırma çabalarına rağmen halkın önemli bir kesiminin gönlünde nasıl taht kurar?
19 Mart’tan bu yana Silivri Cezaevi’nde bulunan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ve CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’ndan söz ediyorum…
İmamoğlu, siyaset bilimcileri için araştırma konusu olacak, siyasete hevesliler için akılda tutulacak, tarihe geçecek siyasi yaşam öyküsüne sahip.
İmamoğlu 2009’da CHP Beylikdüzü İlçe Başkanlığı’na atanmasıyla siyaset dünyasına adım attı. Başkan olduğu dönemde partisinin ilçe halkıyla iletişimini artırmak için Dayanışma Evleri kurdu, konser ve sergi gibi kamusal etkinlikler düzenledi. Halka sosyal yardımlar dağıtılmasını sağladı. Kadın ve gençlik kollarını genişletti. İlçelerdeki okulların tadilatının yapılmasını sağladı.
2010 Anayasa değişikliği referandumunda ilçe halkının yüze 54’nün “hayır” oyu vermesinde etkili olduğu görüldü. 2011 genel seçimlerinde CHP’nin ilçedeki oylarındaki artış da aynı etkiye bağlandı.
2014 yerel seçimlerine CHP’nin Beylikdüzü Belediye Başkanı adayı oldu. Partisinin bir önceki seçimde yüzde 30 olan oy oranını yüzde 50,8’e çıkararak Beylikdüzü Belediye Başkanı seçildi.
O tarihler İmamoğlu’nun siyaset dünyasında dikkat çekmeye başladı yıllar. Rivayet o ki o yıllarda AKP Başkanı Erdoğan, İmamoğlu’ndaki potansiyeli görerek çevresine, “Yahu bu adamı biz zamanında neden saflarımıza katmadık” diyerek hayıflanmış.
O tarihe kadarki gelişmeler, siyasete atılan herkesin yaşayabileceği gelişmeler. Ancak İmamoğlu’nun İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığına adı geçmeye başladıktan sonra dikkat çekici gelişmeler yaşanmaya başlandı.
Beylikdüzü’nde sergilediği başarı dikkate alınarak İmamoğlu 2018’de CHP’nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı ilan edildi. İmamoğlu adaylık sürecinde kendini halka tanıtmaya, halkla bütünleşmeye başladı. Pazar yerleri ve esnafları sık sık ziyaret etti. Ilımlı yaklaşımıyla medyada ve sosyal medyada yer aldı. Genç, hırslı, karizmatik ve hitabeti güçlü İmamoğlu, 90’lı yıllardaki Erdoğan’ı anımsatıyordu. Seçim kampanyasında İstanbulluların büyük sevgi ve ilgisiyle karşılaştı. O kampanya sırasında dile getirilen “Her şey güzel olacak” sözü kendisine beslenen umut ve sevgiyi yansıtıyordu. Neticede, 31 Mart 2019 seçimlerinde 4 milyon 650 oy alarak AKP adayı eski TBMM Başkanı ve eski Başbakan Binali Yıldırım’ın önüne geçti. İstanbul halkı değişimden yana tercihini yaptı. “İstanbul’u kazanan Türkiye’yi kazanır” diyen Erdoğan için seçim sonuçları tam bir hayal kırıklığıydı.
İstanbul’u kaybetmeyi kabullenemeyen ve sonucu şaşkınlıkla karşılayan AKP seçim sonuçlarına itirazlarda bulundu ise de sonuç değişmedi. AKP’nin siyasi mühendislik hatalarına bu seçimler vesilesiyle tanık olundu. Gömleğin düğmelerinin yalnış iliklenmesine o tarihte başlandı. Ardından başka stratejik ve mühendislik hataları yapıldı. Yandaş medyanın iktidarın değirmenine su taşımayı sürdürdüğü dönemde gerçekleşen bu hatalardan her biri İmamoğlu’nu halk nezdinde daha güçlendirdi, itibarını yükseltti. AKP vurdukça İmamoğlu daha güçleniyordu. Ancak AKP bu gerçeği fark edemiyordu.
Bu çerçevede tarihte ender rastlanabilecek bir gelişme yaşandı. Yüksek Seçim Kurulu AKP’nin itirazlarını dikkate alarak Büyükşehir Belediye Başkanı seçiminin yenilenmesine karar verdi. Karar kamu vicdanında siyasetin yargıya müdahalesi olarak değerlendirildi. Karar İmamoğlu’nun yıldızının ülke çapında parlamaya başlamasına hizmet etti.
Şaşkınlık ve öfke
Nitekim 23 Haziran 2019’da tekrarlanan seçimlerde İmamoğlu 4.742.082 oy ile AKP adayı Binali Yıldırım’dan 806.014 oy daha fazla oy alarak başkan seçildi. Seçim sonuçları İstanbul halkının haksızlığa, siyasi baskılara karşı gösterdiği tepki niteliğindeydi. AKP şaşkınlık ve öfke içindeydi. İmamoğlu “her şeyin güzel olacağını” vaat ettiği İstanbullulara hizmet etme çabasındayken, AKP yandaş medyanın da desteği ile yargı üzerinden kendisini yıpratma, halk nezdinde itibarsızlaştırma çabası içine girdi.
AKP bu tür stratejik mühendislik hataları yapmak yerine, İstanbul’un belediyecilik hizmetleri açısından yetersizliklerini mercek altına alıp eleştirilerde bulunsaydı, İmamoğlu halk nezdinde bu denli popüler bir başkan olmayabilirdi.
AKP bu yola gitmedi, İmamoğlu’nu yargı kıskacına almayı tercih etti. İmamoğlu görev yaparken çeşitli dava ve soruşturmalara tabi tutuldu. Hakkında kamuoyu vicdanı nezdinde inanırlığı olmayan çeşitli davalar açıldı. Bu süreçler AKP’nin beklentilerinin aksine İstanbul Belediye Başkanı’nın itibarını daha artırdı ve halkın önemli bir kesiminin nezdinde baskılara, haksızlığa karşı direnen bir “kahraman”a dönüştü.
“Kahraman”a dönüşen İmamoğlu, CHP’nin adayı olarak girdiği 31 Mart 2024 yerel seçimlerinde de yüzde 51,1 oy oranıyla tekrar İBB Başkanı seçildi. AKP’nın adayı eski Çevre Bakanı Murat Kurum, Erdoğan ve kabine üyelerinin ve yandaş medyanın desteğine rağmen bir varlık gösteremedi.
Ülke çapındaki popülaritesi daha da artan İmamoğlu’nun gelecek seçimlerde CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı olarak ilan edilmesi güçlü bir şekilde seslendirilmeye başlandı. İmamoğlu, şehir şehir dolaşarak adeta Cumhurbaşkanı adayı gibi konuşmalar yaptı. Bu konuşmalar halkta büyük ilgi ve coşkuyla karşılandı. AKP’yi ise ürküttü, tedirgin etti. İmamoğlu’nu Cumhurbaşkanlığı yarışında saf dışı bırakma düşüncesini güçlendirdi. CHP’yi itibarsızlaştırma, İmamoğlu’nu saf dışı bırakma politikası yürürlüğe kondu.
İmamoğlu’nun gelecek seçimlerde Cumhurbaşkanı seçilmesi, CHP’nin iktidara gelmesi AKP’nin korkulu rüyasıydı. AKP’nin tüm hesapları Başkanı Erdoğan’ın tekrar Cumhurbaşkanı seçilmesi ve partinin çeyrek asırlık iktidarını korumak düşüncesi üzerine kurulmuştu. İmamoğlu’nun adaylığı ve CHP’nin giderek güçlenmesi AKP’nin tüm hesaplarını bozuyordu. İzlenen politikanın yanlış olduğunu ilişkin AKP’nin kimi kurucu üyelerinden gelen uyarılara aldırılmadı. Yeni bir oyun planı yürürlüğe kondu.
CHP’yi güçlendirdi
İmamoğlu’nun belediyecilik hizmetlerindeki aksaklıklar, yetersizlikler vs. eleştirilmek yerine, yandaş medyayı da yanına alarak, yargı marifetiyle baskı altında tutma politikası bu kez de tercih edildi. Bu çerçevede, yeni siyasi mühendislik hatası olan ve halkın önemli bir bölümü nezdinde İmamoğlu’nun “kahraman” konumunu ve CHP’yi güçlendiren şu gelişmeler yaşandı:
18 Mart 2025’te İmamoğlu’nun İstanbul Üniversitesi’nden aldığı 31 yıllık lisans lisans diploması tartışmalı bir şekilde iptal edildi. Ertesi gün, 19 Mart 2025’te “terör ve örgütlü suçlar” kapsamında gözaltına alındı. 23 Mart 2025 tarihinde tutuklanarak cezaevine gönderildi. İBB Başkanlığından geçiçi olarak uzaklaştırıldı.
Bu gelişmeler ülke çapında protestolarla karşılanırken, CHP’nin bir sonraki cumhurbaşkanlığı seçimindeki parti adayını belirlemek için 23 Mart 2025’te düzenlediği cumhurbaşkanlığı ön seçimine İmamoğlu tek aday olarak girdi ve 15,5 milyon oyla kazandı.
İmamoğlu’nun artan popüleritesine karşılık, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı 8 Mayıs 2025’te hesabına erişim engeli koydu. 23 Mayıs’ta İmamoğlu’na ait fotoğraf, resim, video ve ses gibi materyallerin tamamının kullanımının durdurulmasını istedi. Bu karar, daha önce İmamoğlu’nun afiş ve pankartlarının yasaklanmasının ardından geldi. Bu gelişmelerle birlikte, İBB’nin toplu taşıma araçlarında İmamoğlu’na ait hiçbir içerik kullanamaması yönünde kapsamlı bir yasak getirildi. 28 Temmuz’da İmamoğlu’nun yüksek lisans diploması, “koşullarda eksiklik” nedeniyle iptal edildi.
Keza, CHP’yi itibarsızlaştırma politikası çerçevesinde başta İstanbul ilçe belediyeleri, CHP’nin ülke çapında birçok belediyesi de yargı kıskacına alındı. Belediye başkanları ve kimi çalışanları tutuklandı. Tutuklama halleri adeta daha yargı başlamadan cezaya dönüştü. Sağlık durumları derin endişe yaratan tutuklular görüldü ve tutuksuz yargılama istekleri dile getirilmeye başladı. Bu gelişmeler de kamu vicdanını derinden yaraladı. Medyada yer alan haberler, yargı ve polisiye filmlere ve belgesellere senaryo olacak nitelikte.
“Siyasi darbe”
Öte yandan AKP’nin ana muhalefeti itibarsızlaştırma politikası da terst tepti. CHP, parti içi çekişmeleri bir kanara bırakarak bütünleşti. Dinamizm kazandı.Halk nezdinde itibarı yükseldi. 19 Mart’ta yaşananları “siyasi darbe” olarak nitelendiren CHP Genel Başkanı Özgür Özel, İstanbul ve ülkenin çeşitli yörelerinde düzenlediği mitinglerle tepkisini güçlü bir şekilde dile getirmeye başladı.
50’yi aşkın miting düzenlendi. Her şehirde halkın yoğun ilgi gösterdiği bu mitinglerin odak noktasında Cumhurbaşkanı adayı İmamoğlu yer alıyor. Her mitingde söylenen “Yiğidim Aslanım Burada Yatıyor” ve “Kurtuluş Yok Tek Başına” şarkıları mitinglerde seslendiriliyor ve mitingler adeta görsel bir şölene dönüşüyor. İktidarın CHP’yi itibarsızlaştırma, Cumhurbaşkanlığı yarışında İmamoğlunu yarış dışına, siyaset dışına itme politikası kınanıyor.
AKP iktidarı döneminde gerçekleşen yolsuzluklar, yokluklar, yasaklar, çekilen ekonomik sıkıntılar, hayat pahalılığı vs. de bu mitinglerde gündeme geliyor. Özgür Özel, yorulmak bilmez bir kararlılıkla gerçekleştirdiği mitinglerde kamuoyunun muhalif kesiminden destek görüyor. Mitinglere katılan İmamoğlu’nun eşi Dilek İmamoğlu da kamuoyundan büyük sevgi ve takdir görüyor ve müstakbel “First Lady” olarak değerlendiriliyor.
27 Ağustos gecesi, Beyoğlu’nda düzenlenen mitinge Avrupa’daki bazı belediyelerin katıldıkları ve İmamoğlu’na övgüler yağdırdıkları görüldü. Ertesi gün İmamoğlu’na “Özel Demokrasi Ödülü” veren Avrupalı belediye başkanları, Saraçhane ve Silivri’de de açıklamalar yaptılar. İmamoğlu ile dayanışma içinde olduklarını vurguladılar.
İmamoğlu ve diğer siyasi tutukluların yargılanmalarına Eylül ayı içinde başlanması bekleniyor. TRT’de yayınlanması arzulanan yargılamaların iç kamuoyu kadar dış kamuoyunda da ilgiyle izlenmesi öngörülüyor.
Yargılamalar, anayasaya bağlılık, demokrasi ve hukuk devleti açısından sınav niteliğinde olacak. Yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı açısından sınav niteliğinde olacak. Özellikle milyonlarca İstanbullunun oyuna sahip, halkın önemli bir kesiminin desteğine sahip, Cumhurbaşkanı adayı İmamoğlu hakkında verilecek karar hukuk tarihine geçecek, hukuk fakültesi öğrencilerine anlatılacak.
Bu vesileyle şunu hatırlatayım: Yargıya siyasetin müdahale ettiği şeklinde kamuoyuna yansıyan görüşler yargıya duyulan güvenin azalmasına yol açtığı gibi yargı camiamızın acil çözüm bekleyen sorunlarının tartışılmasını da geri plana itmekte. Bu itibarla siyasiler bu açıdan da yargıya müdahale ediliyor izlemi verecek eylem ve söylemlerden kaçınmaya özen göstermeliler.
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları: