Britanya İmparatorluğu’nun sona ermesinin üzerinden yetmiş yıldan fazla bir süre geçti. Ancak sömürgeci eğilim ve yaklaşımlar Birleşik Krallık’ın siyasetçileri ve ordusu arasında epey bir derinden yerleşmiş olsa gerek ki, çağımızda bile kendisini fazlasıyla hissettirebiliyor.
BBC’nin “Panorama” adlı programında yakın zamanda, 2001-2021 yılları arasında Afganistan’da Batılı koalisyon güçlerinin operasyonları sırasında İngiliz Özel Kuvvetleri’ne bağlı bazı birliklerin sivilleri işkenceyle öldürdüklerine dair ciddi iddialar ortaya atıldı. Söz konusu programda çocuklar dâhil sivillerin vurulması, kelepçeli tutukluların infazı ve Afgan sivil hedeflere yönelik ayrım gözetmeyen saldırılara yer verildi. Bu şekildeki mağdurların tam sayısı açıklanmazken, kesin rakamların süren yargılamalar tamamlandıktan sonra ilan edileceği belirtiliyor. Kabaca tahminlere göre, üç ila yedi bin Afgan’ın İngiliz askeri yetkililerin kurbanı olduğu tahmin ediliyor.
İlgili rakamlar bir yerde pek az kişide büyük bir şok etkisi yaratıyor çünkü yüzyıllar boyunca Anglosaksonların kolonilerdeki halkları, her türlü zulmün yapılabileceği ikinci sınıf vatandaş olarak gördükleri biliniyor ve hatırlanıyor. Bu yaklaşımın zirveye ulaştığı örneklerden birisi 1857-1859 yılları arasında Hindistan’ı sarsan ünlü “Sepoyların (sipahilerin) İsyanı” sırasında yaşanmıştı.
Kimi Avrupalı tarihçilere göre, yerel halkın protestolarına yanıt olarak “Majesteleri”ne bağlı güçler, ayaklanmalara katılanlar ve ailelerinden yüz bin kadar kişiyi öldürürler. Ancak Hindistan’da bu konudaki kanıtlar daha da etkileyici nitelikte. Söz gelimi Bombaylı yazar Amareş Misra, “Medeniyetler Savaşı: Hindistan-1857” ismindeki kitabında “akıl almaz boyutlarda bir soykırım” yaşandığını belirtiyor. Kendisinin hesaplamalarına göre, on yıl içerisinde İngiliz güçleri eliyle yaklaşık on milyon insan ölür. Bu dönemde İngilizlerin zulümde adeta sınır tanımadıklarına dair en çarpıcı tasvir Vasili Vereşçagin’in “İngiliz Hindistanı’nda Toplarla İnfaz” adlı tablosunda kendisini gösterir. Bahsi geçen resimde top namlularına bağlanan sepoyların toplu infaz anı resmedilir. Yani günümüzde İngiliz özel kuvvetlerinin, yapmış oldukları işkence ve katliamlar konusunda ciddi tarihi referansları var.
“David Cameron biliyordu“
BBC’nin ortaya çıkardığı skandal, İngiliz Ordusu’nun ‘elit’ kesimlerine kadar uzanıyor. Açılan cezai soruşturmalarda şimdiden genelkurmay başkanları ve diğer üst düzey subay birçok kişinin isminin geçtiği belirtiliyor. Programın sunucusu ortaya atılan iddiaların tamamının, “askeri karşılıklı sorumluluk sisteminin hafife alınması” ve “Kraliyet Silahlı Kuvvetleri içindeki disiplinin bozulmasının” bir sonucu olduğu görüşünü dile getiriyor. Ayrıca İngiltere’nin eski Başbakanı David Cameron’un, ülkesinin özel kuvvetlerinin bazı mensuplarının Afganistan’da sivillere işkence yapıp onları öldürdüğü iddialarının farkında olduğu yönünde ciddi söylentiler de bulunuyor. Kendisine bu durumun, Afganistan Devlet Başkanı Hamid Karzai dâhil olmak pek çok yetkili sima tarafından iletildiği öne sürülüyor. Bay Cameron’ın ise bu noktada, ‘rahatsız edici gerçekleri mümkün olduğunca halının altına süpürmeye çalışmak” dışında herhangi somut bir adım atmadığı görülüyor.
Soruşturmanın bir sonuca varıp varamayacağını kestirmek şimdiden oldukça güç. Ve eğer gerçekleşirse dahi bu, İngiliz askerlerinden herhangi birisinin ceza alacağı anlamına pekâlâ gelmeyebilir. Çünkü bunun yakın tarihte, Amerikan savaş suçlarına ilişkin “soruşturma” uygulamalarında ciddi örnekleri hafızalardaki tazeliğini halen koruyor. Kamuoyu Amerikan askerlerinin Irak, Afganistan ve Suriye’de karıştıkları savaş suçlarına dair yüzlerce hadiseyi basından anımsıyor. Örneğin 2004 yılında Irak’ta bir düğünün Amerikan helikopteri tarafından vurulması neticesinde 45 sivil hayatını kaybetmişti. Akabinde ABD askeri personeli hakkında en ufak bir soruşturma açılmazken, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin yargıçları ise, açmaya hazırlandıkları muhtemel cezai dava konusunda ufak bir imada bulunmaları sebebiyle Beyaz Saray tarafından yaptırım tehdidiyle karşı karşıya kalmıştı. Pek çok kişi şimdilerde, İngiltere’de de durumun farklı olmayabileceğini düşünüyor.
Esir yabancı askerler
Eski sömürgeci ülkelerin ordularında yüzlerce yıl boyunca geliştirilmiş bulunan ve zulüm ve şiddet eylemlerini teşvik eden ve oldukça profesyonel şekilde yapılandırılmış bir sistemle karşı karşıyayız. ABD, İngiltere, Fransa, Belçika, Hollanda, Almanya, İspanya ve Portekiz’i asırlardır yönetenler; dünyanın her yerinde para karşılığında kullanılmaya hazır, her an sayısız sivil katliamı, insan hakları ihlalini gerçekleştirmeye ve genel olarak savaş suçu işlemeye hazır özel askeri birimler, yapı ve organlar oluşturageldiler. Ve geçen yıllarda Batılı Koalisyon’un Afganistan macerası büyük bir fiyasko ile sonuçlandıktan sonra aynı veya benzer kadrolar bu kez de adeta sürüler halinde Ukrayna’ya doğru yola çıktı. Rus Ordusu tarafından esir alındığı kamuoyuna yansıyan yabancı askerlerin çoğunluğunun Amerikalı, Kanadalı, İngiliz ve Avustralyalılardan oluşması bu bağlamda çok şaşırtıcı gelmedi birçoğumuza. Bu yabancı bindirilmiş kıtaların Ukrayna steplerinde Zelenski rejimini savunma gayretleri dışında bir diğer önemli motivasyonları da elbette ki astronomik maaşları.
“Holiganlar ve baş belaları”
Son zamanlarda Thames Nehri kıyılarından Pakistan, Suriye, Hindistan, Irak, Yemen ve diğer Orta Doğu ve Güney Asya ülkelerden gelen göçmenlerin polisle çatışmalarına dair giderek daha çok ve sık haberler alıyoruz. İngiliz medyasında onlar için daha ziyade “holigan” ve “baş belası” gibi nitelendirme ve yakıştırmalarda bulunuluyor. Ne var ki Büyük Britanya ve diğer Batılı ülkelerin bu anlamda işi gözükenden çok daha zor ve karmaşık gözüküyor. Çünkü bu insanlar, atalarının sömürgeciler tarafından yalnızca “yük hayvanı” ve “top yemi” olarak kullanılmasının etkisiyle yüzyıllardır biriktirdikleri kolektif öfke ve kızgınlığın acısını çıkartıyor olmasınlar İngilizlerden sakın?!..
Fotoğraf: BBC’nin “Panaroma” programından.
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları: