Özellikle orta yaş üzeri olanlar her bayram geldiğinde “nerede o eski bayramlar?” nostaljisi yapmayı ve çocukluk günlerindeki bayramları anmayı severler.
Ancak değişen ve dönüşen her kavram gibi bayramlar da değişiyor. Özellikle son yıllarda büyük kentlerde yaşayanlar ve çalışanlar için “bayram demek tatil demek” anlayışı temel bir slogan haline geldi.
Artık her gelen bayram zamana yenik düşerek içerdiği anlamların bir çoğunu da yitiriyor. O eski bayram günleri ve tadı giderek azalıyor. Aileleri, akrabaları, aynı semtin veya mahallenin insanlarını, hatta bütün bir ulusu bir araya getiren birlik ve beraberlik anlayışı gittikçe yok oluyor.
Bakın Emrah Serbes bir yazısında ne diyor;
“Vatan sadece nüfus cüzdanında yazan ülke değildir ya da siyasi haritada işaretlenmiş bölge. Vatan aynı zamanda belli bir bölgede yaşayan insanların duygudaşlığı demektir. Birinin acısına öbürü seviniyorsa ve bu toplumsal bir histeriye dönüşüyorsa ortak bir vatandan bahsedemeyiz artık. Bir ülke bölünmeden önce o ülkede yaşayan insanların acıları bölünür. Birinin ölümüne öbürü seviniyorsa o vatan da bir parça ölür.”
İşte böyle bir vatan anlayışının hızla yerleşmeye/gerçekleşmeye başladığı topraklarda bayram anlayışı da bundan farklı olabilir mi? Ölümlerde bile bir araya gelemeyen, aynı acıları aynı şekilde hissedemeyen insanlar, bayramlarda bir araya gelebilir mi?
“Bayramlar küskünlerin barışması, dargınlıkların bitmesi için bir vesiledir” derler. Gerçekten de çok farklı kutuplara ayrılmış insanımızın bir araya gelebileceğini düşünüyor musunuz?
İktidarda olanların ve onların destekçilerinin kendileri gibi olmayan, kendileri gibi düşünmeyen herkesi dışladığı, neredeyse düşman ilan ettiği, düşünce ve kimliklerini, yaşam biçimlerini yok saydığı bir ülkeye bayram gelse ne olur?
Atatürkçüler, laikler, sosyal demokratlar, solcular, sosyalistler, ateistler, paralelciler, Aleviler, Kürtler, LGBT”liler, kadın hakları savunucuları, çevreciler, sanatçılar, muhalif yazarlar ve dahi aklınıza gelen/gelmeyen tüm iktidar karşıtları düşman, kötü niyetli ve savundukları her şey yanlış, bir tek onlar doğru. Her şeyin en iyisini, en doğrusunu bir tek onlar biliyor. Herkes hata yapıyor, bir tek onlar yapmıyor. Hep onlar mağdur oluyor. Hep onlar tahrik ediliyor. Hep onların hakları ellerinden alınıyor. Hep haklı onlar. Hep, hep, hep…
“Acılar ve üzüntüler paylaşıldıkça azalır, sevinçler ve mutluluklar ise paylaşıldıkça çoğalır” diye klasik bir söz vardır hani. İşte biz onu bile beceremiyoruz artık. Bayramlarda bile.
Ölümlerde kimlik sorguluyor, milli maçlarda ulusal ve dinsel bayramlarda farklı kamplarda yer alıyoruz. Aynı anda aynı şeylere sevinip, aynı şeylere üzülemiyoruz. Herkes kendi kutsalının, kendi dokunulmazının peşinde.
Masum insanların öldürüldüğü, burnumuzun dibindeki komşularımızda bu kadar kanın döküldüğü, evsiz barksız, vatansız bırakılan insanların olduğu dünyamızda bayram benim neyime.
Ülkemin insanlarının yarısı mutsuz ve umutsuz ise, hangimizin başına nerede, ne zaman, ne geleceği belli değilse, topraklarında acı, gözyaşı ve kan varsa…
O zaman bayram benim neyime…
Ama yine de adettendir; “herkese iyi bayramlar olsun”…