Hz. Ali’nin dediği gibi, “İnsanların içinde insanlardan bir insan ol. Herkes gibi görün ama kendin ol.”
İnsan doğduğu anda başkalarının kabullerini yaşamaya mecbur kalıyor. Çocukken evde, yuvada, okulda nasıl davranman gerektiğini bir şekilde kabullenmek zorundasın. Bu bir noktada insanın yaşadığı topluma entegrasyonunu sağlıyor. Ama diğer yandan, kişinin varlığını hiçe sayan, bireyin kendisi olmasını engelleyen bir anlayış insanı mutsuz eder. Mahalle, toplum baskısı, aile terbiyesi, çeşitli korkular ve sosyal statü kişiyi hep kendisi olması konusunda sınırlar koyar.
Bir düşünmenizi istiyorum… Hangimiz hayatımızda neyi sadece kendimiz istediğimiz için yapıyoruz? Elalem yargılamasın, ayıp olmasın, suçlamalarla karşı karşıya kalmamayalım diye korkudan kendi öz benliğimizden kaçmıyor muyuz? Ne kalbimizin sesine ne de ruhumuzun isteklerin cevap verebiliyor muyuz? Sırf başkaları kırılmasın diye istemediğimiz bir hayatı yaşamaya devam ediyoruz.
Sürekli başkalarının belirlediği yolda gitmekten, çevremizin beğenisini kazanmak için türlü türlü maske giymekten bıkmadık mı? Kişi kendisi olamadığında insanlara tahammül edemeyen, her şeye, herkese içerleyip kızan birine dönüşüyor. Kendisi olamayan birey insanların sahte gülümsemelerinden, yapmacık ilişkilerden, zoraki yapmaya çalıştığı işlerden, üzerindeki baskılardan bunalır. Yalnız kaldığında kafasının içerisinde geçen düşüncelerle mutsuz olur.
Hiç olmadığın birine ait bir maskeyle kendini sevdirmeye çalışıyorsun. Toplum dahil birçok şey kendin olmanın önüne engeller koyar. İnsanın geçmişi de kendisi olması önündeki en büyük engellerden biridir. İnsan geçmişiyle bir barış imzalamalı. Geçmişte fazlasıyla kırılmış, affedemediğim şeylerle karşı karşıya gelmiş olabilirsin. Geçmişi değiştiremeyeceğine göre, hesaplaşmalarını, yüzleşmelerini noktalayıp bugünden itibaren kendin olmaya başlayabilirsin. Başkalarının sorumluluklarını almayı bırakıp onlara sorumluluklarını teslim etmelisin.
Başkasının duygu, düşünce ve davranış gemisinde kamarot ya da yolcu olmaktansa kendi skandalının kaptanı ol. Yalnız kalmaktan, ötekileştirilmekten korkma. Bırak insanlar başkalarının doğrularını yaşayarak mutlu oluyorsa olsunlar. Sen hayallerinin peşinden koş ki kendin olabilesin.
Toplumda kendin olarak kalabilmek savaş ister.
Beni ben yapan her özelliğim “ben”dir ve kim olduğumu gösterir. Beni herkesten ayıran dış görünüşüm değil, düşüncelerim, yaşayış tarzım, duygularımdır. Kendini tanıyan, ne istediğini bilen, hayatına, gerçekliğine ve ben bilincine anlam katmış olur. Ben olmayı belirleyen en önemli şey zihinsel özelliğimiz; duygu ve hislere sahip olma kapasitemizdir. Kendini tanıma bilinci, geçmişten ders çıkarma, geçmişi hatırlamadır. Tabii ki geleceği öngörme ve plan yapma yeteneği de varsa… Kişi, soyut düşünme, dil kullanma, etik, estetik yargılarda bulunma yeteneğine sahipse kendine özgü bir benliği olduğunun ve bu benliğin özüyle bağlantılı bir ruh taşıdığının bilincine varır.
Felsefede ise kimlik, öznenin varoluşunun ontolojik, epistemik, etik ve estetik gibi belirlemeleri sonucu oluşmuş gerçekliktir. Sokrates, “Kendini bil!” sözünü söylerken insan için bilginin, kimliğin önemine ve bilme uğraşının kendini bilmekle olabileceğine işaret eder. Bence kişininin kendisini bilmesi, kimlik olgusu, bir kişinin ya da grubun, topluluğun kendi niteliklerine, değerlerine, konumuna bireyin dürtülerinin, inançlarının, kişisel geçmişinin ilişkin bilinçli kavrayışı olarak tanımlanabilir.
Mantık olarak insanın kendini bilmesi aynı zamanda etrafındaki her şeyi anlamaya, kavramaya başlaması anlamına gelir. İnsanın kendisi olabilmesi, kendisiyle yalnız kalabilmesi için öncelikle etrafındakileri feda edebilmelidir. Gerekirse insan kendisiyle yalnız kalabilmek, kendi sınırlarını belirleyebilmek için başkalarına hayır diyebilmeyi, toplumun gözünde sevilebilir olmama riskini her zaman alabilmelidir. Gerçekten kendin olabilmek büyük cesaret ister. Kendi bildiğin yolda kalbinle aklının sesini duyabiliyorsan, içinden geldiği gibi rol yapmadan yaşayabiliyorsan gerçekten kendin olursun.
Kendin olabilmen konusunda en büyük engel insanlardır.
İnsanlar önüne sürekli engeller koyup manipülasyonlar yaparlar. Eğer kilo alırsan çok yediğini, zayıflarsan hasta olduğunu, iyi giyinirsen gösteriş delisi, kötü giyinirsen fakir olduğunu, ciddiysen sıkıcı olduğunu, eğlenceliysen olgun olmadığını; aklındakileri söylersen kaba, bekarsan yalnızlık içinde olduğunu düşünürler. Başarılıysan kibirli; zorlanıyorsan tembel; dürüstsen, aptal; dürüst değilsen güvenilmez olduğunu söylerler.
Hayatta ne yaparsan yap, insanlar seni eleştirecektir. O yüzden, doğru olduğunu bildiğin şeyi yap. O zaman şunu anlamalıyız ki kendi olmak iç sese değer verebilmektir. Kendin değilsen başkası olmuşsundur ya da kendi öz benliğinden uzaklaşmışsındır.
Kendin ol, insanlar seni sevmek, senden hoşlanmak zorunda değil. Sen de onları bu kadar ciddiye alma. İnsanların düşünceleri aslında başkalarının görüşleri; herkes bir başkasını oynuyor.
İnsanın önünde sürekli iki yol bulunur. İkisinden birden gidemeyeceğine göre iki olasılık var: Ya özgür iradeni ya da toplumun iradesi olan yolu seçip yaşamını sürdüreceksin.
Karar senin!
Görsel: vecteezy.com