Bir Homo sapien grubunun kendi arasında geliştirdiği iletişim sesleri başka bir grupla karşılaşınca işe yaradı mı?
Aynı dönemlerde yaşadıkları Neandertallerle ya da Heidelbergensislerle karşılaşınca ne yaptılar? Birbirleriyle nasıl anlaştılar? Birbirlerinin dediklerini nasıl anladılar? Tabii savaşmayıp anlaşma durumunu varsayıyorum.
Ne kadar ilginç bir konu değil mi? Dünyada binlerce dil ve lehçe var. Her yörenin lehçesi değişik. Örneğin ben Kaş’ta yaşıyorum ve Kaş’ın içindeki yerlilerle anlaşabiliyorum ama köylere gidince anlama oranım derhal düşüyor. Çünkü kendi lehçeleriyle konuşmaya başlıyorlar.
Ben 2025 yılında böyle bir sorun yaşıyorken birkaç yüz bin yıl önceki atalarımız nasıl anlaşıyordu acaba?
“Diller nasıl doğdu” sorusunun yanıtı gizli aslında bu soruda.
İnsanlara ait bir soruya yanıt bulamadığım zaman hemen hayvanlara dönerim. Onlar ne yapıyor diye bakarım. Örneğin şempanzelerin, gorillerin sallana sallana yürümelerinin en doğru yürüyüş biçimi olduğunu keşfetmiştim. Yere eğilirken yeni yürümeye başlamış bebekleri taklit etmek gerektiğini bel fıtığım için gittiğim bir ortopedist söylemişti bana, “Kalçandan eğilme, diz kapağından eğilerek çömel” diye. Çünkü bebekler içgüdüsel olarak öyle eğilir, yani çömelir.
Dil konusundan kopmayayım. Yeşil Gazete’de bir araştırma haberini okurken birden insanların dil konusunda izlediği yolla bağlantısını merak ettim. Ama önce habere göz atalım isterseniz.
Bilim insanları, kambur balinaların komşu popülasyonlardan şarkılar öğrendiğini ve bu şarkıların Batı Avustralya‘dan Güney Amerika‘ya doğru yayıldığını keşfetti. Aynı zamanda, balinaların üç yıl içinde 184 farklı şarkı söylediği belirlendi.
“Bak sen” dedim, balinalar bu konuda bize yol gösterici olabilir mi acaba? Dil bilimci değilim, insan bilimci (antropolg) değilim, toplum bilimci falan da değilim, fikir yürütüyorum yalnızca. Balinalar komşularından şarkılar öğreniyorsa belki ilk insanlar da böyle bir şey yapmışlardır. Ve bunu kendilerine saklamayıp gittikleri yerlere de taşımışlardır balinalar gibi.
Haberdeki diğer bir cümle bu kanımı cüretle savunma cesareti de verdi.
Araştırmacılar, ispermeçet balinalarının diyalektlerinin Pasifik Okyanusu boyunca temas ettikçe farklılaştığını ortaya koydu. Bu diyalektlerin, balinalar arasında etnik işaretler olarak işlev gördüğünü belirlediler. Yani, farklı bölgelerde yaşayan balina grupları, kendi özel diyalektlerini geliştiriyor ve bu diyalektler, grupların kimliklerini tanımlamada önemli bir rol oynuyor. (1)
İnsanlara ait diller nasıl ortaya çıktı sorusuna farklı yanıtlar verilmiş daha doğrusu farklı kuramlar ortaya atılmış. Birincisi Yansıma Kuramı, ikincisi Ünlemler Kuramı, üçüncüsü Birlikte İş Kuramı.
Yansıma Kuramı için şu bilgiler veriliyor:
İlk insanlar, çevrelerindeki sesleri taklit ederek ilkel dilleri oluşturmuşlardır. Modern bütün dillerde doğal ses yansımalarına karşılık gelen sözcükler bulunmaktadır. Bu da yansıma teorisini desteklemektedir. Türkçede vıızıltı, mırıltı, fısıltı, gürültü, çatırtı, patırtı, havlama, horlama, hıçkırma, haykırma gibi sözcükler yansıma sözcüklerdir. Buna rağmen somut olmayan, ses olgusuna sahip olmayan sözcüklerin oluşumunu bu kuram (teori) ile açıklamak zordur. (2)
Balinalarla benzerliği fark ettiniz değil mi?
Diğer balina topluluklarının taklit edilmesi hatta onların şarkılarının öğrenilerek başka yörelere taşınması ve bu arada kendi lehçelerinin de bu göç sırasında değişikliğe uğraması.
Ünlemler Kuramı ise ilk insanlar; korkularını, acılarını, sevinçlerini, ruh hâllerini dışa vuran sesler oluşturmuşlar ve böylece dil oluşmuştur biçiminde ifade ediliyor. (2)
Birlikte İş Kuramı ise şöyle açıklanıyor: ilk insanlar, işleri birlikte yapmaya başlamışlar ve birlikte tempo oluşturmuşlardır.
Tempo biliyorsunuz müzikte bir parçanın yorumlanma hızına verilen addır. Yani birlikte iş yaparken hızlarını da birbirine uydurmuşlardır diye okuyabiliriz galiba bu cümleyi.
Haberden birkaç cümle daha okuyalım.
Balina ve yunusların çıkardığı seslerin büyük bir kısmı, sosyal bağlamlarda kimlik tanımlamasıyla ilgili. Örneğin, bu sesler ittifak üyelerini, uzun vadeli sosyal birimleri ve klanları veya belirli bir popülasyonu ya da türü tanımlamada kullanılıyor. Balinalar ve yunuslar, bu sesler aracılığıyla hangi grubun üyesi olduklarını belirleyebiliyor ve grup içi iletişimi sürdürebiliyor. Vokal iletişim, aynı zamanda sosyal bağları inşa eder ve güçlendirir.
Bu sesler aracılığıyla balinalar, ittifaklarını sağlamlaştırır ve sosyal ilişkilerini pekiştirir. Ayrıca, bu iletişim yöntemi, işbirlikçi avlanmayı koordine etmede de önemli bir rol oynar. Balinalar ve yunuslar, grup halinde avlanırken birbirleriyle sürekli iletişim halinde kalarak avlanma stratejilerini koordine ederler ve böylece daha etkili bir avlanma süreci gerçekleştirir. (1)
İster inanın ister inanmayın bilimsel veriler böyle.
Balina toplulukları tıpkı insan klanları/boyları gibi hareket etmiş ama homo sapienden milyonlarca yıl önceden başlayarak. Balinalar dört ayaklı bir memeli hayvanın yeniden denizlere dönmesiyle oluşan bir canlıdır biliyorsunuz. Bu dönüş günümüzden 54 milyon yıl öncesine tarihleniyor.
Yani balinalar 54 milyon yıldır kendi dillerini bu şekilde oluşturmuş.
Homo sapien de günümüzden 300 bin yıl öncesinden başlayarak önce birbirleriyle sonra da başka topluluklarla anlaşmak için diller oluşturmuş. (300 bin yıl için şimdilik kaydını düşelim, bakarsınız yeni bir fosil bulunur ve homo sapienin tarihi 500 bin yıl önceye gidiverir. Ama bu yazımızı etkilemiyor.)
İlginç değil mi, balinaların iletişim kurmak için geliştirdikleri yöntemi homo sapien de hani neredeyse kopyalayarak geliştirmiş belki de. Bu konuda sürmekte olan araştırmalar bir olasılık bu sonucu verecek ya da vermeyecek bilemiyorum ama hayvan atalarımızdan bize miras kalan içgüdülerimiz olduğunu söylemek mümkün gibi geliyor bana.
Eğer bu görüşüm size çok saçma geliyorsa buna ilişkin Yeşil Gazete’den bir başka haberi okumanızı öneririm.
Kanada‘daki Dalhousie Üniversitesi‘nden ispermeçet balinası uzmanı Hal Whitehead tarafından yürütülen araştırma, bu hayvanların bazı yönlerden insanlara benzediğini, okyanusta “kültürel klanlar” oluşturduğunu gösterdi. Pasifik Okyanusu’nda yapılan araştırmanın bulguları, ispermeçet balinası topluluklarının yaklaşık 20 bin bireyden oluşan klanlara ayrıldığını ortaya koydu. Bu klanlar, özellikle kendine has ses diyalektleriyle birbirlerinden ayrılıyor. Bu farklı ses diyalektleri, her klanın kendine özgü bir kimliğe sahip olduğunun sembolik bir göstergesi olabilir.
Araştırmacılar ayrıca, bu hayvanların yalnızca kendi klan üyeleriyle sosyalleştiğini ve nereye, nasıl seyahat edeceklerine demokratik olarak karar verdiklerini tespit etti. Araştırmaya göre bazen çok büyük gruplar halinde seyahat eden ispermeçet balinaları, nereye gidecekleri, ne kadar hızlı seyahat edecekleri ve kaynakların önemli ölçüde değişken olduğu bir ortamda ne zaman beslenecekleri gibi önemli topluluk kararları alıyor. Bu kararlar çoğu zaman yavaş ve karmaşık olabiliyor ve örneğin, bir grup ispermeçet balinasının 90 derecelik bir dönüş yapması bir saatten fazla sürebiliyor.
Klanların çoğunlukla dişi bireylerden oluştuğu gözlemlendi, erkeklerin sadece ara sıra birkaç saatliğine dişileri ziyaret ederek “sperm transferi” yaptığı belirtildi.
Araştırma, bu klanların binlerce kilometre uzunluğunda olabileceğini ve Pasifik Okyanusu’nda yedi farklı grup tespit edildiğini ifade etti. İki veya daha fazla klan genellikle aynı alanı kullansa da, balinaların sadece kendi klan üyeleriyle sosyalleştikleri bulundu. Bilim insanları, bu durumun, farklı dilsel gruplarda olduğu gibi insan topluluklarının işleyişine benzediğini söylüyor.
Klanlar çoğunlukla matrilineal (anaerkil) olarak tespit edildi, yani sosyal birimler yaklaşık on dişi ispermeçet balinası ve yavrularından oluşuyordu. Araştırmada, dişi ve genç ispermeçet balinalarının açıkça çok sosyal olduğu, neredeyse her zaman birbirlerine yakın görüldükleri, sık sık birbirlerinin etrafında yuvarlanarak dakikalar hatta saatler boyunca su yüzeyinde toplandıkları ve hayat boyu önemli bağlar kurdukları belirtildi. Ayrıca makalede, “Birim üyeleri birlikte seyahat eder, birbirlerinin yavrularını emzirir ve anneler derin dalışlar yaparken yavrulara bakıcılık yapar” denildi.
İspermeçet balinalarının, dünyada yaşamış olan en büyük beyne sahip olduğu biliniyor ve ayrıca, ispermeçet organı olarak bilinen büyük bir buruna da sahipler. İspermeçet organı esas olarak bir sonar olarak işlev görür, en yüksek ses basınç seviyesine sahip tıklamalar yaparak ispermeçet balinalarının derin su avlarını verimli bir şekilde bulmalarını sağlar.
Hal Whitehead, ispermeçet organının özellikle iyi kalitede bir yağ içerdiğini, bu nedenle ispermeçet balinalarının balinacıların başlıca hedefi haline geldiğini belirtti. 1712 ile 1982 yılları arasında derin okyanuslarda bir milyondan fazla ispermeçet balinası öldürüldü.
Balina avcılığının sona ermesi ve canlılar üzerindeki araştırmaların artmasıyla, insanlar ve bu tür arasındaki benzerlikler daha belirgin hale geldi. Whitehead, bu türün çok farklı bir habitatta yaşamasına rağmen yapılan araştırmaların, sosyal evrim süreçlerinin insanlara özgü olmadığını gösterdiğini ekledi. (3)
İnsanın doğanın, dolayısıyla evrenin bir parçası olduğunu unutmayalım. Yani her canlı bir diğeriyle bağlantılı.
Herkese keyifli günler.
Fotoğraf: İspermeçet balina yavrusuyla.
KAYNAKLAR
1- https://www.balina.gen.tr/ispermecet-balinasi.html
2- https://tr.wikipedia.org/wiki/Dil
3- İspermeçet balinalarının ‘kültürel klanlar’ oluşturduğu tespit edildi
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları: