Serkan, geçen hafta pazar günü bizim ofisteki kızların peşine takılıp Tretyakovskaya Galerisi’ndeki resim sergisine gitmişti.
Galeri, tarihi olayların resimleri ve tarihi şahsiyetlerin portreleri ile doluymuş.
“Sırf görmüş olmak için gidiliyorsa neyse ama altmışın üzerindeki irili ufaklı salondaki yüzlerce tabloyu görüp inceleyebilmek için yaklaşık üç saati gözden çıkarmak gerekiyor. Yoksa hiç girme daha iyi” diyor.
Sergilenen resimler insana adeta sanatın ötesinde Rus tarihini kronolojik olarak anlatan bir görsel belgeler şöleni yaşatıyormuş.
Örneğin Ayvazovski’nin İstanbul’daki Kız Kulesi’ni kadrajına almış resimlerini görünce Boğaz’ın simgesi olan bu yapının şimdiki halinin ne kadar farklı olduğuna şaşırmış.
Çoğu savaş temalı resimlere bakarken Serkan dalıp gitmişti.
“Plevne Savaşı’nda saldırı öncesinde Rus askerlerini cephe gerisinde gösteren resme bakıp Osman Paşa’yı anmadan olmuyor.”
Kızlara Serkan’la kafa bulmak için fırsat çıkmıştı.
Osmanlı İmparatoru Sultan IV. Mehmed’in mektubuna cevap yazan Zaporojya Kazaklarının Sultan’ın mektubuyla dalga geçip, güldüklerini resmeden Rus sanatçı İlya Repin’in meşhur eserinin önünde Yuliya, “Sen bu resmi biliyor musun?” diye soruyor Serkan’a ve arkasından İrina’yla birbirlerine göz kırpıp, kıkırdaşıyorlar.
Şakalaşma düzeyini aşmadığı için Serkan aldırmamıştı bu gülüşmelere.
***
Sergi çıkışında gardıropta İrina yün başlığını bulamamıştı.
Kızcağız ağlamaklı olmuştu, sevgili başlığını bulamayınca.
Gardrop görevlisi kadın soruyor:
“Neyiniz vardı paltonuzun dışında, şemsiye mi?”
“Yok hayır, balaklava.”
“Balaklava mı, ne renk?”
Telaşlanan gardırop görevlisi kadıncağız sağa sola baktıktan sonra nihayet İrina’nın balaklavasını buluyor.
Rahatlıyorlar.
Serkan, İrina’ya “Peki, ya sen ‘balaklava’ sözcüğünün nerden geldiğini biliyor musun?” diye soruyor.
İrina, bilmiyorum dercesine omuzunu silkiyor.
Sıra ondaydı. Serkan, en bilgiç halini takınarak başlıyor anlatmaya.
***
İngilizcede kar maskesi veya yüz maskesi anlamına gelen “balaclava” sözcüğünün etimolojik kökü araştırıldığında ilginç şeyler çıkıyor ortaya.
Sözcük Rusçada da aynı: “балаклава (balaklava)”
Bu sözcük Kırım’daki Balıklıyuva adlı bir Türk köyünden geliyor.
1475 yılında buradaki Cembalo Kalesini fetheden Türkler bölgeye Balıklıyuva ismini vermiş.
Sağır duymaz, uydururmuş. İngilizlerin dili dönmeyince Balıklıyuva olmuş Balaklava.
Kırım’ın güneybatısında, Sivastopol’ün altında, Karadeniz kıyısında sevimli bir köy burası. Balığı bol olmalı ki bu ismi vermişler.
Bu köyün ismi halen de Balaklava.
İrina, kaybettiğini sanıp, yeniden bulduğu için sevindiği balaklavasını göğsüne sıkıca bastırmış, dikkatle Serkan’ı dinliyor.
Serkan, “Şimdi konunun coğrafya ve etimoloji ile ilgili kısmını bitirip tarihi kısmına geçelim,” diyor.
“Hikayesi şöyle:
Dediğim gibi Balaklava (İngilizcesi: Balaclava), Sivastopol yakınlarındaki bir köyün ismi. Belki kasaba demek daha doğru. Neyse…
Kırım savaşı sırasında burada da bir çatışma yaşanıyor.
Kırım Savaşı, 4 Ekim 1853-30 Mart 1856 tarihleri arasında meydana gelen bir Osmanlı-Rus savaşı. İngiltere, Fransa ve Piyemonte-Sardinya Osmanlı tarafında savaşa dahil oluyor. Avrupalı devletlerin amacı Rusya’yı Avrupa ve Akdeniz dışında tutmak. Asıl neden de bu.
Bu savaşın bir parçası olan Balaklava Muharebesi ,Osmanlı, İngiltere ve Fransa ordularının Ruslarla karşı karşıya geldiği pek bilinmeyen tarihi olaylardan biri.
25 ekim 1854’te meydana gelen çatışmaya bu kasabada meydana geldiği için Balaklava Muharebesi adı verilmiş.
Hava çok soğukmuş.
İngiliz birlikleri iklime uygun olmayan kıyafetleri nedeniyle muzdaripmiş. Askerlerin ayazdan ağızları, burunları, kulakları buz kesmiş.
Balaklava Muharebesi’nin ardından bu haberler askerlerin evlerine kadar ulaşıyor. Cephedeki askerlerin aileleri ve halk, miğferlerin altına giyilebilecek yünlü başlıklar da dahil olmak üzere, sıcak tutan yün giysiler örmeye ve cepheye göndermeye başlıyor.
Bölgedeki İngiliz askerleri ısınmak için bu örülmüş yün başlıklardan giymeye başlıyorlar.
Böylece bu başlığın ismi İngilizceye kar maskesi ya da yüz maskesi anlamında “Balaclava” olarak geçiyor.
***
Kızlar, Serkan’la sen anlamazsın, bilmezsin diye dalga geçiyorlardı ya, onun derin tarih bilgisi karşısında şaşırıp, mahçup oluyorlar.
Ancak sözcüklerin tarih içindeki macerası da çok ilginç değil mi?
Sözcüklerin izini sürmek, tarihe de ışık tutuyor.
mhyazici@yandex.ru