Ayna, günümüz Türkçesinde oturmuş bir sözcük.
Türkçenin yanı sıra Gagavuzca, Kazakça, Özbekçe, Salarca ve Türkmence gibi çağdaş Türk dillerinde kullanılan bu sözcüğün kökeni aslında Türkçe değil.
Eski Anadolu Türkçesinde “âyine” biçimiyle de karşılaştığımız bu sözcük, Farsçadaki “āyīna” (ayna) sözcüğünden ödünçlenmiş (Bkz: ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz).
“Ayna” sözcüğü yalnızca Farsçada değil, aynı dil ailesinin (Hint-Avrupa) Aryan kolunda yer alan Tacikçe, Hintçe, Urduca, Bengalce, Pencapça ve Nepalce gibi dillerde de benzer biçimlerde görülür.
Diller genellikle somut nesneleri tanımlayıcı özelliklerine ya da yerine getirdikleri işlevlere göre adlandırma eğilimindedir ve bu durum Türkçede oldukça belirgindir. Örneğin “göz” kelimesi yalnızca bir organı tanımlamakla kalmaz, aynı zamanda dünyayı geniş bir çerçevede algılamanın da sembolüdür.
Aynanın Türkçesi
Çevremizdeki görüntüleri bize yansıtan bir nesnenin Türkçede “göz” kavramıyla ilişkili şekilde adlandırılması doğaldır.
Türkçede ‘göz’ kökünden türemiş pek çok sözcük bulunmaktadır. Örneğin:
Gözlem
Gözlük
Gözde
Gözetim
Gözaltı
Gözbebeği
Gözyaşı
Gözdağı
Bu sözcükler, Türkçenin üretken yapısının canlı kanıtları.
Bazı Türk dillerinde ayna anlamında kullanılan “közgü”, “küzgü” ve “güzgü” gibi adlar Türkçe kökenlidir ve doğrudan “göz-” ya da “gös-“ kökünden türemiş. Bu sözcüklerin, “göstermek” eylemiyle bağlantılı arkaik bir Proto-Altayca kökten türemiş olabileceği düşünülebilir.
Bu bağlamda, Türk dillerinde aynanın dünyayı gösteren bir nesne olarak algılanması, bu ilişki çerçevesinde kolaylaştırmış olmalı. Buna bağlı olarak da aynanın “gözgü” ve türevleri şeklinde adlandırılması anlaşılır bir olgudur.
Nitekim farklı Türk lehçelerinde bu kök “göz-“, “küz-“, “güz-” ya da “küs-” gibi çeşitli biçimlerde karşımıza çıkar.
Bazı örnekler şöyle:
Altay: Küsgü
Azerbaycan: Güzgü
Başkir: Közge
Çuvaş: Tökör (>Macarca: Tükör)
Hakas: Küzгi
Karaçay-Balkar: Gözgü
Karakalpak: Küzgü
Kırım Tatar: Küzgü
Kırgız: Küzgü
Kumuk: Gözgü
Nogay: Küzgü
Şor: Küsgi
Tatar: Közge
Tuva: Küsgü
Uygur: Küzgü
Yakut: Küöskü
“Sır” sözcüğünün kökenleri
Burada işler biraz ilginçleşiyor çünkü Türkçede aynı şekilde söylenen ancak değişik kökenlere dayanan iki farklı sır kelimesi var!
- Birinci sır: “Giz”, “saklı bilgi” ya da “gizlilik” anlamındaki sır, Arapçadaki “sirr” sözcüğünden ödünçlemedir ve aynı anlamda kullanılmaya devam etmektedir.
- İkinci sır: Aynaların arkasına uygulanan ve “sır” olarak bilinen macun katmanı (glazür), Farsça “cilalama” anlamına gelen “sir” sözcüğünden ödünçlemedir ve aynı anlamda kullanılmaya devam etmektedir.
İlginç bir rastlantı: Farklı kökenlerden gelseler de her iki sır da bir tür “geçirimsizlik”, “tutma” ya da “gizleme” gibi işlevlerle ilişkilidir. Bu benzerlik, hem kültürel etkileşimlerin hem de dilsel sürprizlerin güzel bir örneği olarak değerlendirilebilir.
Şaşırtıcı bir fonetik detay daha: “Sır” kelimesinin sesleri, (Farsçanın uzak akrabaları) Slav dillerinde “ayna” anlamına gelen Ukraynaca “Dzerkalo”, Slovakça “Zrkadlo, Rusça “Zerkalo” ve Çekçede “zrcadlo” gibi sözcüklerin başında da bulunmaktadır.
Antik kültürlerde aynalar, fiziksel yansımanın yanı sıra ruhun yansımasını da temsil edermiş. Örneğin, Antik Yunan’da aynalar, kendini tanıma ve içsel keşif aracı olarak görülmüş. Bir rivayete göre Sokrates aynaya bir süre baktıktan sonra şöyle demiş: “Çok baktım ama kendimi bir türlü göremedim, demek ki aynada görünecek kadar dolu biri değilim”.
Aynalarla ilgili felsefi benzetmelerden biri de şöyledir: Aynaya ilk kez bakan biri kendi görüntüsünü görünce “burada bir yabancı var” diye korkup bağırmış. Ancak ayna ona hiç yanıt vermemiş; çünkü ayna sırlı olduğundan sır tutmayı biliyormuş!
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları: