Melek Ay
Yaklaşık bir yıldır yeni bir eğitim-öğretim sürecinin içerisindeyim. Kadim bir sistem olan Hint Astrolojisini öğrenmeye ve anlamaya çalışıyorum.
Diğer adıyla Vedik Astroloji, “Veda” disiplinlerinden bir tanesi. Tıpkı Yoga veya Ayurveda gibi…
Bu bağlamda hangi koluna uzanmak istersem isteyeyim, “önce buraya dokunman gerek” der gibi karşıma ilk “Veda”lar çıkıyor.
Hinduizm’e göre “Anantha” (ezeli) ve “Anadi” (ebedi) olan “Veda”lar tanrılar tarafından “Rişhi”lere (bilge-âlim) vahiy edilmiş ilahi kitaplardır.
“Veda” Sanskrit bir kelime olup “Vid” (bilmek) kökünden türemiştir. Dilimizdeki kelime anlamı ilahi bilgi demektir. Kesin şekilde bilinemese de başlangıcının Bronz Çağı’na kadar uzandığı tahmin ediliyor.
İlk çıkış noktasında yazıya dökülmeden nesilden nesle aktarılmıştır. O dönemlerde insanların üstün öğrenme ve akılda tutma becerileri nedeniyle zaten yazıya da ihtiyaç duyulmadığı varsayılıyor.
Cehalet çağına (Kali Yuga) geçişle yaklaşık 5000 yıl önce yazıya aktarılıp bir disiplin halinde düzenlendiği tahmin ediliyor. Bölümlere ayrılarak sistematik koleksiyonlar haline getiriliyor.
Dört ana kategoriye ayrılan “Veda”lar aydınlanma yollarını anlatan, yol gösteren yazıtlardır. İçerisinde farklı öğretileri barındıran bir bilgi bütünlüğüdür.
Eğitim hayatımda öğrendiklerimden ve izlediğim filmlerden, Hindistan’ın kadim tarafından ziyade sefalet tarafını algılamıştım. Çivili yataklar üzerinde yatan Hint fakirleri zihnimde öne çıkan en net görüntüydü.
Böylesine kadim bir kültürün algımızdaki bu yerinin sebepleri arasında tarih boyunca yaşadıkları istilalar olduğunu bugün kavrayabiliyorum. Tarihlerine bakıldığı zaman bu coğrafya ve kültürü hep saldırıya uğramış.
Tarihçilere göre “Veda”lar, Hindistan’ı işgal eden Ârî ırkların dinî inançlarını yansıtan geleneklerin derlenerek yazıya geçirilmesiyle belli bir biçim almış.
Bilgi, üstelik aydınlanmaya giden bilgi bu topraklardan yükselirken, Batı’nın böl-parçala-dağıt üzerine kurguladığı değersizleştirme çabalarına rağmen günümüze ulaşmayı nasıl başarmış olabilir?
İlk olarak Milattan Önce (MÖ) 6. yüzyılda büyü Pers İmparatoru Darius’un Hindistan’ı işgal edişi ile Hint kültürü dışsal etkileri yaşamaya başladığı tahmin ediliyor. Devamında Akbarlar ve son olarak İngilizler bu kadim topraklara hüküm sürmeye çalışmışlardır. Özellikle 18. ve 20. yüzyıl arasında iki asır İngiliz hâkimiyeti sürecinde bize algılatılan o sefil, fakir Hindistan durumu ortaya çıkmıştır.
Bu süreçte “Veda”lar ustaları, emanetçileri tarafından saklanmış ve korunmuştur. Bir nevi uyutulmak zorunda bırakılmıştır. İnsanlık adına ne acı bir kopuş değil mi?
Aydınlanmış bir bilinç üstelik toplu aydınlanmış bilinçler neden sömürücü-cahil zihniyetleri rahatsız eder? Hâlâ aynı filmin içerisindeki figüranlar değil miyiz?
Uzun süre uyutulan yani korunan “Veda”lar 1947 yılında Hindistan’ın bağımsızlığı sonrasında 1948 yılında özel seçilmiş “Pandit” (Hindu âlimi) ve Rişhi”ler (Bilge) tarafından dünya ile paylaşılmaya başlanmış.
Aydınlanma yollarını anlatan “Veda”ların dört çeşit koleksiyonu bulunuyor:
Rigveda: İlk ve en eski olandır. Hindu tanrı mitolojisini anlatır. İmgeler, ilahiler, tanrılara yakarış, büyüler (zararlı böcek zehirlemeleri, akrep-yılan sokmaları, uykusuzluk, düşmana galip gelme gibi)gibi unsurları şiirsel ve dörtlü dizeler halinde anlatır. Bu yönü ile “Mantra” (şiirsel ilahi) kitabı olarak tanımlanır.
Yajurveda: Din kavramı daha nettir ve dini bir ayinin ritüelleri burada anlatılır. Din adamlarının (adhvaryas) kullandığı kılavuz gibidir. Bu nedenle “ritüel kitabı” ya da “Brahmaran” diye tanımlanır.
Samaveda: Ayinsel melodilerin toplandığı bölümdür. İlahiler bir müzik ve notalar ile buluşmuştur. “Rigveda”nın özeti gibidir. Rig ve Sama birbirini tamamlar. Hindu dinsel törenlerinde veya özellikle “soma” adı verilen törenlerde okunan ilâhileri kapsar. 1549 beyitlik Sama Veda’nın yetmiş beş ilâhisi hariç tamamı Rig Veda ilahîlerinden aynen alınmıştır. Dolayısıyla bunlar da Soma, Agni ve İndra adıyla bilinen ilâhlara ithaf edilir. “Müzik” kısmı olarak “Aramyaka” diye de tanımlanır.
Atharveda: Kronolojik bakımdan diğer üç koleksiyona oldukça sonra düzenlendiği anlaşılmaktadır. En farklı anlatıma sahip bölümdür. İçinde büyü ve sihir öğretileri baskındır ve “Büyü” kısmı olarak “Upanişad” diye de tanımlanır. “Atharva Veda”da yer alan bilhassa hastalıkların tedavisine dair bilgiler, bu eserin “Ayur Veda” denilen geleneksel Hint tıbbının tarihî kaynakları arasında bahsedilmesini gerektirecek kadar önemlidir.
Günümüzde “Veda”lar ne kadar anlaşılır bilemiyorum. İşlevsel mi bilemiyorum.
Bir yerde okumuştum: “Çeviri bir metne ihanettir…”
Ama çağımızda işin özünü en orijinal halinden anlamaya kimsenin zamanı ve cesareti olduğunu düşünmüyorum.
Hem her toplumun artık kendi dini ve inancı var ama aydınlanmaya giden yolu anlatan temizlikte mi, bunu da bilemiyorum.
Namaste…