“Aynadaki görüntünü beğenmiyorsan, aynayı değil kendini değiştir…”
Avrupa Birliği (AB) Komisyonu’nun 4 Kasım’da yayınlanan Türkiye Raporu’na Dışişleri Bakanlığı’nın gösterdiği tepki ile ilgili haberi okuduğumda aklıma bu atasözü geldi.
Bakanlık tarafından yapılan yazılı açıklamada, Avrupa Komisyonu’nun yargı ve temel haklar ile iç siyasi gelişmelere ilişkin “taraflı, ön yargılı ve mesnetsiz” olarak nitelendirilen “iddiaları reddediyoruz” deniliyor..
Rapordaki saptamaların, “Türkiye ile AB arasında olumlu bir gündem oluşturmaya yönelik çabalarla uyumsuz” olduğu belirtiliyor.
Dışişlerinin tepki gösterdiği rapor, AA, BBC gibi ajanslar ile bazı gazetelerin yer verdiği haberlerin dışında, kamuoyunda pek ilgi uyandırmadı. TV kanallarında pek tartışması yapılmadı. Halkımız AB üyeliğinden umudunu kesmiş olmalı ki bu tür raporlar artık önemsenmiyor, umursanmıyor.
Raporda işaret olunan hususlar esasen iç politikada gündemde olan konular. İktidarın ekonomi politikasından övgüyle söz edilen raporda, insan hakları, hukukun üstünlüğü ve demokrasi alanlarında yoğun eleştiriler yer alıyor.
Türkiye’nin, Birlik için aday ülke ve önemli bir ortak olmaya devam ettiği vurgulanıyor. AB’nin ilişkilerini aşamalı, orantılı ve geri döndürülebilir bir şekilde ilerlettiği ve ortak öncelikler üzerinde iş birliği yaptığının altı çiziliyor.
Türkiye’deki genel insan hakları durumunun kötüleştiği tespiti yapan AB Komisyonu, üyelik sürecinin olmazsa olmaz alanlarında Türkiye’nin geçen yıl sergilediği performanstan hoşnut kalmadığını gizlemiyor.
Brüksel, demokratik standartların, hukukun üstünlüğünün, yargının bağımsızlığının ve temel haklara saygının sürekli olarak kötüye gitmesinden duyulan ciddi endişelerin ele alınmadığına dikkat çekiyor.
Belgede, “Önceki raporlarda belirlenen temel konularda gerileme yaşanmış ve önceki raporlarda belirtilen ciddi endişeler daha da artmıştır” denildi.
Denetim ve denge eksikliği
TBMM’nin resmi olarak yetkilere sahip olmakla birlikte bunları yalnızca sınırlı bir şekilde kullanabildiği değerlendirmesinde bulunan AB Komisyonu, şu ifadeleri kullandı:
“Sistemde etkili denetim ve denge mekanizmaları ile seçimler dışında hükümeti hesap verebilir kılmak için gerekli araçlar eksiktir. Cumhurbaşkanlığı sisteminin yapısal kusurları ve yürütme ile yargı arasındaki güçler ayrılığının yetersizliği giderilmedi. Temel demokratik süreçlere uyum sorgulandı.”
Tutuklamalar raporda
Raporda, seçilmiş yetkililer, muhalefet figürleri, siyasi aktivistler, sivil toplum ve iş dünyası temsilcileri, gazeteciler ve diğer kişilere yönelik tutuklamalar ve suçlamalara da değinildi.
Tutuklama ve suçlamalar konusunda, “Türkiye’nin demokratik geleneğine bağlılığı konusunda giderek artan soruları gündeme getirmiş ve yargının bağımsızlığı konusundaki endişeleri derinleştirmiştir” denildi.
“Büyük şehirlerde ve ilçelerde muhalefet tarafından seçilen belediye başkanlarına karşı üst düzey yolsuzluk davaları açılırken, büyük şehirlerde iktidar partisinden mevcut veya eski seçilmiş yetkililere karşı hiçbir soruşturma açılmadığı” belgeye yansıtıldı.
Bu durum, “Bu seçici soruşturmalar/kovuşturmalar, yetkililerin yolsuzlukla mücadelesinin etkinliğine olan güveni sağlamamaktadır” sözleriyle değerlendirildi.
AB Komisyonu’na göre ifade özgürlüğü de geriledi.
Komisyon, “Medyanın, misilleme veya işten çıkarılma korkusu olmadan bağımsız bir şekilde çalışmalarını sürdürebileceği güvenli ve çoğulcu bir ortamın yeniden tesis edilmesi için adımlar atılmasını” istedi.
AİHM kararlarına vurgu
Belgenin vurguladığı noktalar arasında, “yargının, yürütmenin kontrolü altında kalmaya devam ettiği”, bunun da yargının bağımsızlığını etkileyerek, yargı kararlarının kalitesini tehlikeye attığı değerlendirmesi var.
Komisyon, Türkiye’nin bazı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarını uygulamadığının altını çizdi.
Eski HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş’ın hakkındaki AİHM kararlarına rağmen tutukluluğunun sürdüğünü hatırlatan Komisyon, Osman Kavala hakkında verilen de dahil olmak üzere AİHM kararlarının öncelikli olarak uygulanmasını talep etti.
Raporda, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi tarafından yoğun denetim altında tutulan 205 dava bulunduğu hatırlatıldı.
‘Çözüm süreci’ne atıf
AB Komisyonu, “çözüm süreci” olarak bilinen gelişmelere de değiniyor.
PKK’nın AB tarafından “terör örgütü” olarak görüldüğü vurgusunu yineleyen Komisyon, hükümetin “terörle mücadele hakkı ve sorumluluğunun” olduğunu ancak bu yapılırken hukukun üstünlüğüne, insan haklarına ve temel özgürlüklere saygı gösterilmesi gerektiğini belirtti.
Raporda çözüm sürecine ilişkin şu ifadelere yer verildi:
“Türkiye’nin Kürt sorununa barışçıl ve sürdürülebilir bir çözüm bulmak için iç süreçlere yönelik siyasi çabaları, başarılı olması halinde, güvenlik tehditlerini azaltma potansiyeline sahiptir ve Suriye dahil bölgenin istikrarı için de önemli faydalar sağlayabilir.”
Vize kriterleri uygulanmadı
Schengen vizesi başvurusunda bulunan Türk vatandaşları için daha elverişli vize kurallarının devreye sokulduğunu belirten AB Komisyonu, vize muafiyeti konusundaki duruşunu sürdürdü.
Komisyon, Türkiye’nin, vize muafiyeti için gerekli olan kriterlerden altısını karşılama konusunda ilerleme kaydetmediğini bir kez daha kayda geçirdi.
Suriyelilerin sayısında düşüş
Raporda, Türkiye’nin geçici koruma altında olan Suriyelilerin de dahil olduğu 2.7 milyon mülteciyi desteklemek ve ev sahipliği yapmak için kayda değer çabalarını sürdürdüğü belirtildi.
Komisyon, Suriye’deki rejimin düşmesinden bu yana ülkelerine dönen Suriyelilerin sayısını 450 bin olarak açıkladı. 2016’dan bu yana gönüllü olarak Suriye’ye geri dönenlerin sayısının ise 1.2 milyon olduğu belirtildi.
Uyum azalmaya devam ediyor
Türkiye’nin, AB adına Yüksek Temsilci Kaja Kallas tarafından yapılan açıklamalara ve AB Konseyi’nin yaptırım kararlarına uyum oranı da, son rapora göre yüzde 4’e geriledi. Bu oran 2024’te yüzde 6’ydı.
Komisyon Türkiye için, “Dış politikasını AB ile uyumlu hale getirmek için çok az siyasi irade göstermekle birlikte dış politika ve bölgesel konularda AB ile önemli fikir alışverişlerine daha açık görünmektedir” dedi.
Uyumun iyileştirilmesine yönelik herhangi bir çabanın olmaması konusunda, bunun Türkiye’nin ilan ettiği “AB’ye katılımın stratejik hedef olduğu” söylemiyle bağdaşmadığı değerlendirmesi yapıldı.
Kıbrıs sorunu, Ankara’nın Hamas’a bakışı, Rusya’ya yönelik yaptırımlarda aynı çizgide olunmaması, Libya Ulusal Birlik Hükümeti ile imzalanan deniz yetki alanlarının sınırlandırılmasına ilişkin mutabakat zaptı AB’nin dış politikada yönelttiği eleştirilerde öne çıktı.
Ekonomide sıkı duruş beklentisi
AB Komisyonu, Türkiye’nin ekonomi alanındaki adımlarını olumlu buldu.
Türkiye’nin, işleyen bir piyasa ekonomisi oluşturmada oldukça ileri bir noktada olduğunun vurgulandığı raporda, “İç siyasi çalkantıların ekonomik etkileriyle karşı karşıya kalan yetkililer, politika duruşlarını daha da sıkılaştırmıştır. Zayıflayan iç talep ortamında ekonomik büyüme yavaşlarken, dış pozisyon güçlenmiştir” denildi.
Raporda ekonomi politikalarından övgüyle söz ediliyor. Sıkı para politikasının, enflasyonu ve enflasyon beklentilerini düşürmede etkili olduğunu belirten Komisyon, bu duruşun sürdürülmesini istedi.
20 yıldır sürüyor
Tam üyelik için 14 Nisan 1987’de başvuru yapan Türkiye, 10 Aralık 1999’dan bu yana aday statüsüne sahip. AB ile tam üyelik müzakerelerine 3 Ekim 2005’te başlayan Türkiye’nin süreci 26 Haziran 2018’den bu yana fiilen durdu. Müzakere sürecinde, açılması gereken 35 başlıktan şu ana kadar 16’sı müzakereye açıldı. Bunlardan sadece bir tanesi geçici olarak kapatıldı. 2016’dan bu yana herhangi başlık açılmadı.
Gümrük Birliği AB ile ilişkilerin en önemli ayağını oluştursa da, onun güncellemesinden de mesafe kat edilmedi. Vize konusu kanayan yara olmaya devam ediyor. Kıbrıs sorunu ve Türkiye’nin AB kriterlerinden uzaklaşması ilişkileri zor bir aşamaya getirdi.
Öte yandan, başta ABD’de Trump’ın iktidara gelmesi, küresel gelişmeler Türkiye-AB ilişkilerinin önemini artırdı. Almanya Başbakanı Merz’in 30 Ekim’deki Türkiye ziyaretinde, iki ülke arasında stratejik diyaloğa dikkat çekerek, Türkiye’yi AB yanında görmek istediğini söylemesi bu bağlamda dikkat çekici. Almanya’daki iktidarın Türkiye için “imtiyazlı ortaklık” öngördüğü anımsandığında, Merz’in açıklamaları üyelik sinyali olarak yorumlanmamalı.
Türkiye,AB ile ilişkilerini geliştirme arayışında. Türkiye’nin stratejik hedefi AB’ye tam üyeliktir. AB karar alma süreçlerinde yer almaktır. Bunun için ise Merz’in ziyareti vesilesiyle kaleme aldığımız yazımızda belirttiğimiz gibi AK Parti, iktidara geldiği ilk yıllarda izlediği politika doğrultusunda Kopenhag Kriterlerini karşılamaya özen göstermeli. Hukuk devleti ve demokrasiyle bağdaşmayan kararlardan, uygulamalardan kaçınmalı. Demokratik reformlara ağırlık vermeli. Siyasi tutuklular, muhalif figürlere ve basına yönelik baskılar gibi konular ülke gündeminde yer almamalı. Ülkemizde demokrasinin, insan haklarının ve hukukun üstünlüğünü güçlendirmeye yönelik ciddi, anlamlı adımlar atmalı.
Kısaca,“Aynadaki görüntünü beğenmiyorsan, aynayı değil, kendini değiştir” sözünü hatırlamalı, fabrika ayarlarına geri dönmeli.
Fotoğraf: enlargement.ec.europa.eu
İlgili haber:
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları:
