Avrupa Hunlarının en ünlü kağanı kimdir diye sorsak herhalde çoğu kişi Attila adını verir. Hristiyanların “Tanrının Kırbacı” sanını verdiği bu kişi gerçekte nasıl bir insandı bilmiyoruz. Ama ben size onun ziyafetine katılmış bir kişinin, yani onu bire bir görmüş bir kişinin varlığından söz etsem sanırım yine çoğu kişi şaşıracaktır. Evet, böyle bir kişi var. 410-420 yılları arasında Trakya’da Panion’da doğan tarihçi, hatip ve devlet adamı Priscus, İmparator 2.Theodosius’u temsilen Attila’ya gönderilen Maximius liderliğindeki Bizans elçilik heyetinde yer alıyordu. Yazdığı sekiz ciltlik Bizans Tarihi başlıklı yapıtın bugüne ancak bazı fragmanları kalmıştır.
Priscus’un bugünkü Rumeli Feneri’ne denk gelen bir yerde yani Panonia’da doğduğu belirtilir. (A)
Priscus İskitler (İskitler Türk asıllı bir halk değildir ancak o dönemde Bizans yazarlarınca tüm adlar birbirine karıştırılmıştır) adını verdiği Hunların kağanı Attila ile yapılan ünlü bir savaşı da anlattı “Attila’ya Dair İşler” adlı hitabet alıştırmaları ve mektuplarında. Bazen de Hunları Hunlar olarak adlandırdı. Hunların arasında bulunan Priscus Hunlarla ilgili birçok bilgi verdi ki bu bilgiler bizzat yazar tarafından yaşanmış tanıklıklar olduğu için son derece değerlidir.
Ben bu fragmanlardan çevirisi yapılan birkaç paragraf alıntılayacağım, merak edenler kitabı (*) alıp okuyabilir ki şiddetle öneriyorum.
İlk alıntım başlığa da çıkardığım gibi Attila’nın sofrasında Priscus’un gözlemlerine ait. İkinci alıntı da Attila’nın eşi ya da eşlerinden biri desek daha doğru olur, Hereka’ya ait. Sonuncu ise Attila’nın fiziksel görünümüne ilişkin. Attila’nın sofrasından başlayalım isterseniz.
“Çadırımıza geri döndüğümüz zaman, Orestes’in babası Tatulus gelerek ‘Attila her ikinizi de ziyafete davet ediyor, ziyafet yaklaşık olarak günün dokuzuncu saatinde başlayacak’ diye haber verdi. Vaktin gelmesini bekledik ve Batı Romalıların elçileriyle birlikte davet edilen bizler ziyafette hazır bulunduk. Attila’yı karşıdan görecek şekilde kapı eşiğinde dikiliyorduk. Bu ülkenin âdetlerine uygun olarak sakiler bize birer kadeh verdi, böylelikle oturmadan önce bir ritüel gerçekleştirebildik. Bunu yaptıktan ve kadehten bir yudum aldıktan sonra akşam yemeği için oturacağımız koltuklara gittik.
Bütün koltuklar binanın duvarlarının her iki tarafı boyunca dizilmişti. Odanın tam ortasında bir sedir üzerinde Attila oturuyordu. Onun arkasında başka bir sedir vardı ve onun da gerisinde Attila’nın yatak odasına giden merdivenler vardı. Oda, Yunanların ve Romalıların zifaf odası gibi hazırladıkları zarif ketenden kumaşlar ve çok renkli süslü askılarla perdelenmişti. Yemeğin oturma düzeninde Attila’nın sağ tarafında bulunanlar en üst seviyede saygın kişilerdi. Bizim bulunduğumuz sol tarafta oturanlar ise daha alt seviyedekilerdi. Önümüzde bir İskit (Hun diye okuyun) asilzadesi Berichus vardı. Onegesius Attila’nın sağ tarafında bir koltukta oturuyordu. Onegesius’un karşısında Attila’nın iki oğlu birer koltuktaydı. En büyük oğlu Attila’nın sedirinde oturuyordu ona çok yakın değildi, sağ tarafın sonundaydı ve babasına saygısından dolayı önüne bakıyordu.
Herkes sırayla oturduğu zaman şarap taşıyan bir saki geldi ve Attila’ya ahşaptan yapılmış bir kadehle şarap sundu. Kadehi aldı ve sıradaki ilk kişiyi selamladı. Selamlamayla yüceltilenin ayağa kalkıp, Attila’nın şarabı tadıp ya da tamamen içip kadehi sakiye geri verene kadar oturmaması ādetti.
Solda Priscus, sağda Maximinus Attila’yı ziyaretlerinde (temsili resim)
Oturduğu zaman, orada bulunan hepimiz kadehlerimizi alıp selamlamadan sonra bir yudum içerek aynı şekilde onu yücelttik. Her bir misafire hizmet etmek için hazır bulunan şarap taşıyan sakilerin, Attila’nın sakisi geri çekildiği zaman öne çıkmaları gerekiyordu. İkinci kişi ve sırayla diğerleri onurlandırıldığı zaman Attila, oturma düzenimize göre aynı törenle bizi selamladı. Herkes bu selamla onurlandırılıp şarap taşıyan sakiler çekildikten sonra, Attila’dan başlayarak üç veya dörder kişilik masalar kurulmaya başladı. Herkes, koltuk çizgisini geçmeden, bu masalar üzerine yerleştirilmiş tabaklarda bulunanları paylaşabiliyordu.
Önce Attila’nın hizmetçileri et dolusu bir tabakla geldi ve ondan sonra bize hizmet edenler ekmek ve pişmiş yiyecekleri masaların üzerine yerleştirdi. Diğer barbarlar ve bizim için cömertçe hazırlanmış yiyecekler, gümüş tabaklar üzerinde servis ediliyordu. Attila için ise ahşap bir tabakta sadece et vardı.
Attila başka şekillerde de mutedil olduğu gösteriyordu. Ziyafetteki insanlara altın ve gümüş kadehlerden içecek ikram edilirken, onun kadehi ahşaptı. Elbisesi basitti ve temiz olması istisna diğerlerininkinden farklı değildi. Ne yan tarafında asılı duran kılıcı ne botlarının bağı ne de atının koşum takımı, diğer İskitlerinki gibi altın veya değerli herhangi bir şeyle süslüydü.
İlk tabaklarımızdaki yiyeceklerimizi bitirdiğimiz zaman, hepimiz ayağa kalktık. Önceki gibi sırayla bize verilen kadehlerdeki içkileri tamamen bitirip, Attila’nın sağlığına dua edinceye kadar kimse yerine oturmadı. Attila bu şekilde yüceltildikten sonra yerlerimize oturduk. Her bir masaya farklı yemeklerle dolu ikinci bir tabak kondu. Herkes bunu paylaştıktan sonra, tekrar aynı şekilde ayağa kalktık ve bir kadeh şarap içip oturduk.
Akşam olduğu için çam ağacından meşaleler yakıldı. İki barbar geldi ve Attila’nın önünde durarak, onun zaferleri ve savaşlardaki kahramanlıkları üzerine bestelemiş oldukları şarkıyı söylemeye başladı. Bazıları söylenenlerden coşuyor, yaşlılıktan zayıflamış bedenleri ve ruhları dinlenmeye zorlanan bazıları ise gözyaşlarına boğuluyordu.” (s.133)
Attila’nın eşi Hereka
Priscus Attila’nın bulunduğu yerde iken eşi Hereka ile de tanışmış. Birkaç cümle ile ondan söz etmiş ama başka hiçbir yerde bulamayacağımız için bu bilgiler bile çok önemli.
“Bu arada Attila’nın eşi Hereka bizi işlerinin idarecisi olan Adamis’in evine yemeğe davet etti. Yemeğe, bazı önde gelen Hunlarla birlikte gittik ve cömertçe kabul gördük. Adamis bizi zarif sözcüklerle ve envai çeşit yiyecekle karşıladı. İskit misafirperverliğiyle oradaki herkes ayağa kalktı ve bize şarap dolusu kadeh uzattılar, içtikten sonra bizi kucaklayıp öptüler ve sonra kadehleri geri aldılar. Yemekten sonra çadırımıza döndük ve uyuduk.” (s.137)
Hunlar’da kağanın eşi konuklarını karşılar ve onlara ziyafet çekermiş. Görüldüğü gibi kadınların erkeklerden kaçmak bir yana bizzat onlarla yaşamın her alanında beraberce işler yaptıklarını öğreniyoruz Priscus’tan.
Sıra geldi İbn Fadlan’a
Biraz sonra okuyacaklarınız ise daha da şaşırtıcı olacak, çünkü bazı eski Türk boylarında böyle bir gelenek varmış. Arap gezgin İbn Fazlan (Fadlan) İtil Bulgarlarında kadın ve erkeklerin bir arada aynı nehirde yıkandıklarını ve birbirlerinden kaçmadıklarını nakleder. (1)
Eh sizi kıvama getirdiysem bundan sonra okuyacağınız satırlarda düşüp bayılmazsınız umarım.
“Köyü yöneten kadın (Bleda’nın eşlerinden birisiydi) bize yiyecek ve cinsel ilişki için güzel kadınlar gönderdi. Misafirlere kadın göndermek İskitler arasında onurlandırma göstergesiydi. Önümüze konan yiyeceklerden dolayı kadınlara cömertçe teşekkür ettik fakat onlarla ilişki kurmayı reddettik.” (s.99)
Bu alıntı Priscus’tandı.
Bleda Attila’nın ağabeyiydi. Yani kağanın eşlerinden biri konuklara kadın ikram ediyor ki bu Hunlar’da konukları onurlandırma anlamına geliyormuş.
Yine Fazlan’a döneyim ve çok bilinen bir gözlemini aktarayım, eh bu da bu konudaki sonuncu örnek olsun.
“Oğuzlar büyük tuvalet yaptıktan, işedikten sonra temizlenmezler, cünüplükten ve diğer şeylerden dolayı yıkanmazlar. Suyla ilişkileri yok gibidir. Bilhassa kışın yoktur. Kadınları erkeklerinden ve yabancılardan dolayı örtünmezler, gizlenmezler. Aynı şekilde kadın insanlardan bedeninin hiçbir yerini gizlemez. Bir gün onlardan bir adamın evine (çadırına) indik. Oturduk. Adamın karısı da bizimle oturdu. Bizimle konuşurken cinsi organını açtı ve kaşıdı. Biz görüyorduk, yüzlerimizi kapadık. ‘Estağfirullah!’ dedik. Kocası güldü. Tercümana, ‘Onlara söyle, sizin yanınızda onu açıyor, siz görüyor ve onu koruyorsunuz. Ona bir şey olmuyor. Bu onu kapatıp da başkalarına müsaade etmesinden daha iyidir’ dedi.” (2)
Attila’nın yaşadığı yer
Attila’nın yaşadığı köy veya kenti merak ediyorsunuzdur. O konuda da Priscus bizleri düş kırıklığına uğratmıyor.
“Tisia**, Tibisia** ve Dricca** adındaki büyük nehirleri aştık, Gotlar’ın en büyük kahramanı Vidigoia’nın, uzun zaman önce Sarmatların hilekârlığı yüzünden öldüğü yere geldik. Buradan çok da uzakta olmayan Attila’nın yaşadığı köye geçtik. Büyük bir şehre benzediğini ifade edebileceğim bu köyde, muazzam düz tahta levhalardan yapılmış, yakından dikkatlice incelenmedikçe birbirine eklenmek suretiyle inşa edildikleri anlaşılamayacak ahşap duvarlar gördük. Burada çok büyük yemek salonları ve çok güzel tasarlanmış revaklar görebilirsiniz. Büyük bir kısmı hükümdarlık sarayı tarafından kaplanan bu avlu, etrafını çevreleyen dairesel geniş alanla birlikte yasak bölgedir.” (s.147)
Attila’nın fiziksel görünümü
Efsanelerde anlatılan Attila ile gerçekte anlatılan Attila arasında hiçbir benzerlik yoktur. Attila “Tanrının Kırbacı” filmindeki yakışıklı adama hiç benzemez. Biraz Moğol görünümlü olması çok doğaldır, çünkü atalarımızın doğulu olanları, yani Doğu Türklerinden olmalıdır. Zaten Hiung-nular ile Hunlar akrabadır, daha doğrusu Hunlar onların batıdaki uzantısıdır. Asya’da kalanlar kalmış, göç edenler batıya gitmiştir. Batıya gidenler oradaki Türk olmayan birçok halkı egemenliği altına almış ya da ittifaklar yapmıştır. Bu durum şu anda içinde çıkılamaz hale gelen Hun adlarının hangisinin Türkçe hangisinin Gotça veya Hun egemenliği altındaki halkların dilinden olduğunu belirlemeyi imkânsız yakın bir hale getirmiştir.
İsterseniz Attila’nın neye benzediğini onu bizzat görmüş ve gördüğünü anlatmış birinden yani Priscus’tan dinleyelim.
“Attila, hakkında her yerde duyulan korkunç efsaneleri ile bütün insanlığı bir şekilde korkutan, bütün memleketlerin kırbacı olan, tüm ulusları titretmek için dünyaya gelmiş biriydi. Kibirli yürüyen, gözleri etrafı kolaçan eden ve böylece, vücut hareketlerine yansıyan mağrur bir hali vardı. Attila gerçek bir savaşçıydı; ama savaşta mutedil, istişarede muktedir, aman edene merhametli, koruması altına aldıklarına karşı ise şefkatliydi. Kısa boylu, geniş omuzlu, büyük kafalı, küçük gözlü, seyrek ve kırlaşmış sakallı, düz burunlu, esmer tenli yani kökenini gösteren özelliklere sahipti.” (s.149)
Attila’nın anlamı
Son olarak da Attila adının nereden geldiğini kafa yoran bir kişiden Dr.Yusuf Gedikli’den bilgi alalım.
Moravçik, Priscos’a dayanarak Attila-s yazımını verir. Latin kaynaklarında Attila, Alman efsanelerinde “Etzel, kuzey halklarında Atli, Macarlar’da bazen Ethele biçiminde anılır.
Türkçede Attila, Atilla, Atila biçimlerinde üç türlü telaffuz edilir. Türk ve Macarların en sevdiği erkek adlarından biridir. Finlerde de görülür.
Attila adı hakkında çeşitli görüşler vardır. En çok rağbet göreni Nemeth, Althaym (Altheim), Razsonyi tarafından ileri sürülendir. Buna göre Attila’nın asıl adı başkadır, Attila Germenlerce takılmış bir lakaptır. Gerçekten araştırmalar Attila adının Germence (Gotça) atta ‘baba’ ve ila ‘küçültme eki’nden meydana geldiğini, ‘atacık, babacık’ anlamında olduğunu ortaya koymuştur.
Şöyle diyebiliriz: Attila’nın Türkçe adı ata ‘baba’yla ilgili bir addı. Yani Atakı (Ataka, Atake), Ataçuk, Atakay vb. adlardan biriydi. Varsaydığımız adlardan sadece Atala’nın ikinci ögesi Gotça –ila küçültme ekinin çeşitlemesidir. Yani Atala biçiminde Hunca -, Germence bir sözcük olabilir. Diğer kelimelerin hepsi ve ekleri Türkçe’dir. Bu ekler küçültme ekleridir. Dolayısıyla Türkçe ad da ‘atacık, babacık’ anlamında olmalıdır. Bunlardan hangisi olursa olsun, Türkçe Ata-la, Ata-kı (Ata-ka, Ata-ke), Ata-çuk, Ata-kay; Germence atta, atti ‘ata, baba’yla bulaşma sonucunda Attila olmuştur. Bunu herhangi bir belgeyle doğrulamıyorsak da gerçeğin böyle olması güçlü olasılıktır.
Attila Germen efsanelerinde babacan bir kimlikle karşımıza çıkar. Bu durum ona niçin Attila dendiğini ve adıyla uygun babacan bir karaktere sahip olduğunu gösterir.
Attila’ya Alman efsanelerinde Etzel dendiğini dikkate alırsak, adı Etil ‘İdil, ırmak’ olur. Nemeth ve Altheim’dan farklı olarak Rasonyi bu görüştedir. 568’de İstemi Kağana elçi (olarak) giden Zemarkos, geri dönerken İkh, Daikh ve Attelas ırmaklarından geçmiştir. Attelas tabii ki İdil’dir. Attelas, Attila adını ne kadar da andırıyor ve Rasonyi’ye hak verdiriyor?!.” (3)
Herkese keyifli günler dilerim.
Manşet görseli: M.S. 450’de Avrupa siyasi haritası
KAYNAKLAR
A- https://www.labrujulaverde.com/en/2019/08/priscus-of-panium-the-roman-historian-who-attended-a-banquet-with-attila/
1- https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/763708 s.313
2- file:///C:/Users/SB/Downloads/11%20(1).pdf s.22
*Attila ve Bizans Tarihi, Priscus, Alfa yayınları, rakamla belirtilmeyen alıntılar bu yapıttandır.
** Bu nehirlerin modern karşılıkları kesin olarak tespit edilebilmiş değildir. Blockley 1983: 384, not 43’te Tisia’nın Tisza (veya Theiss); Tibisia’nın Timeşulm (veya Temes) olabileceği ileri sürülmektedir. Ancak bu Attila’nın karargâhını tespit etme tartışması kapsamında değerlendirilmektedir.
3- Avrupa Hunları ve Avrupa Hun Türkçesi, Dr. Yusuf Gedikli, s.160-161, Ötüken Neşriyat.