Yargıtay, Atatürk Orman Çiftliği (AOÇ) arazisinin ABD Büyükelçiliğine satışı kararını bozdu.
Güzel haberi Mimarlar Odası Ankara Şubesi eski başkanı Tezcan Karakuş Candan duyurdu.
Yargıtay, satışın iptaline Mustafa Kemal Atatürk’ün şartlı bağış içeren vasiyetine aykırı olduğu tespitiyle hükmetmiş.
Mimarlar Odasının çok sayıda benzer itirazlarının reddedilmiş olduğu hatırlandığında, Yargıtay’ın dört yıl süren davadaki iptal kararının AOÇ talanını durdurmaya yönelik hukuk mücadelesine yeni bir boyut kazandırması mümkündür.
İptal kararıyla yeniden başlayacak olan dava sürecinin ilk duruşması 24 Eylül’de yapılacak olup Mimarlar Odası, sonucu itibarıyla emsal oluşturabilecek davaya yönelik toplumsal ilgi ve duyarlılığı canlı tutmaya çalışmakta.
ABD Büyükelçiliği
AOÇ’den 37 bin metrekarelik bir alan 2017’de tartışmalı şekilde ABD Büyükelçiliğine verilmişti.
Bu arazi, 12 Eylül’den sonra Kenan Evren tarafından tıp fakültesi yapılması şartıyla Gazi Üniversitesine tahsis edilen parsellerdir.
Araziyi değerlendiremeyen üniversite, mülkiyetini AOÇ veya Hazine’ye iade etmek yerine Toplu Konut İdaresi TOKİ’ye devreder.
TOKİ de bir süre sonra, söz konusu araziyi (bir rivayete göre 88 milyon dolara) ABD Büyükelçiliğine satar.
Ayrıntıları “ticari sır” diye açıklanmayan, başından beri birçok soru işareti barındıran bu baş döndürücü trafiğin saikleri halen tam bir muammadır.
Tarihçe
Mustafa Kemal, yeni devletin sağlam temellerle yapılandırılması girişimleri çerçevesinde, 1925 yılı ilkbaharında, Çankaya’daki bağ evine davet ettiği yerli ve yabancı tarım uzmanlarına Ankara’da büyük bir üretim çiftliği kurma fikrini açar.
Uzmanlar, civarda zirai üretime elverişli böyle toprak bulunmadığını söyleyince, Mustafa Kemal, bataklık, sazlık ve çorak haldeki bugünkü Çiftlik arazisine işaret eder. Arazinin ıslahının zorluğu dile getirildiğinde ‘’Biz ıslah etmezsek kim gelip edecek’’ diyerek Çiftliğin kuruluş çalışmalarını başlatır.
1925 yılında adı Orman Çiftliği’dir.
1937’de Çiftliği Hazine’ye bağışlarken adı Gazi Orman Çiftliği olur.
1950’de de Atatürk Orman Çiftliği (AOÇ) adı altında Tarım Orman Bakanlığına bağlanır ve tüzel kişilik statüsü kazanır.
Ankaralılar arasında kısaca ‘’Çiftlik’’ olarak da anılır.
AOÇ, Ankara için olduğu kadar genç Cumhuriyet için de devrim niteliğinde, çığır açan zirai uygulama mucizesi olarak kabul edilir.
Cumhuriyet mucizesi
Çiftlik, birkaç yıl içinde olağanüstü verimliliğe ulaşır. Fidanlık bahçecilik, bağcılık ve hayvancılık alanlarında örnek girişimler yaratır. Bünyesinde diğer tamamlayıcı endüstriyel tesis ve imalathaneler kurulur, halka açık sosyalleşme ve mesire alanları ile genişler.
AOÇ’nin giderek zenginleşen eko sistemi ve özgün kooperatif üretim başarıları uluslararası ilgiye mazhar olur. Birçok ülke, zirai üretim, damızlık, tohumlama alanlarında buradan yararlanır.
İsrail’in “kibutz” sisteminin SSCB’den uyarlanan kolhoz, sovhozlar kadar AOÇ uygulamalarını da içerdiği, İsrailli uzmanların Ankara’ya gelerek üretim tekniklerini incelediği bilinir.

Vasiyet
Mustafa Kemal Atatürk, Çiftlik arazisini 1937 yılında şartlı olarak Hazine’ye bağışlar.
Vasiyetinde, AOÇ arazisi tarım ve ormancılık faaliyetlerinde, Türk köylüsünün kalkınmasına ve refahına yarayacak şekilde kullanılmak üzere halka emanet edilmektedir.
Bağış senedinde, arazinin tarım, hayvancılık, eğitim ve araştırma amaçlarıyla kullanılması, kültür ve üretim merkezi olarak korunması gerektiği kayıtlıdır.
Buna göre, Çiftlik arazilerinin amacı dışında kullanılmaması esas olup, üretilen kaliteli gıda maddelerinin halka sunulması, halk için dinlenme, gezi ve eğlence alanları oluşturulması şart koşulmaktadır.
Suistimal
AOÇ arazisi her dönemde iktidarların iştahını kabartan bir hazineydi.
Bu hazinenin neredeyse yüzde 60’ı Atatürk’ün vasiyetinin özü hilafına yağmalanmıştır.
Zamanla, sağından solundan hileli işgallerle gasp edilip, betonlaşmaya mahkûm edilen Çiftlik, gördüğü bunca eziyete rağmen halen Başkentin en geniş yeşil alanıdır.
Atatürk’ün vefatından dokuz ay sonra başlayan ilk usulsüz tasarruflar zaman içinde satış ve devir entrikalarıyla büyük talanlara dönüşmüştür.
1950’lere kadar toprak bütünlüğü nispeten korunsa da Demokrat Parti yönetiminde ciddi arazi kayıpları başlar. İhlaller Makine Kimya, Ordu Evi, Çimento Fabrikası, spor ve turistik mekanlar ile terminal, Ankaray gibi tesislerle sürer.
AOÇ ile ilgili imar planlama yetkisi bir ara Ankara Büyükşehir Belediyesine devredilir, gasp süreci hızlanır. 2011 yılında, birinci derece sit alanı olan arazilerin statüsü üçüncü dereceye çekilir, bu uygulama kiralama, geçici yapı izni, kamulaştırma, el değiştirerek hülleli devir gibi yasaları arkadan dolanan tasarruflarla Çiftliğin toprak bütünlüğünü yaralayan yeni dalga tahribatlar yaratır.
Hukuki itirazların, iptal ve durdurma kararlarının reddedildiği, yargının kolunun büküldüğü koşullarda, işgaller müze, müzikhol, otopark inşaatları ve sosyal tesis projeleriyle sürer.
Başbakanlık için başlatılıp, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ne dönüşen mega kompleksin temeli atılırken Türkiye’nin en büyük hayvanat bahçesi kapatılır, meyvelik alanlar üzerine çok tartışılan Ankapark kurulur.
Bu kadar talan, gasp ve yağmalamalardan sonra gelinen aşamada günümüzün Atatürk Orman Çiftliği maalesef artık eski Orman Çiftliği değil ve kısa vadede eski idealizmine dönmesini beklemek de gerçekçi görünmemekte.
Ancak, Yargıtay’ın Ata yadigârı Çiftliğin ABD Büyükelçiliğine peşkeş çekilmesinin iptali kararı, diğer talanlar için de emsal oluşturabileceği, en azından bundan sonraki hukuk dışı uygulamaları caydırabileceği cihetle kritik önem ve anlam taşımaktadır.
Kurucu liderin vasiyetine ihanet bu kadar kolay, aleni ve yaptırımsız olmamalıydı…
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları: