Arılar, sayıları bir milyonu aşkın böcek türlerindendir.
Bugün yeryüzünde yaşayan yaklaşık 20 bin arı türü bulunmaktadır. Kuşların toplam 11 bin türü olduğu düşünüldüğünde bu önemli bir tür çeşitliliğidir.
Arı türlerinin yüzde 75’i yalnız yaşar. Bunların da yüzde 15 kadarı kuluçka paraziti arılardır. Aynı guguk kuşlarının yaptıkları gibi başka arıların yuvalarına larvalarını bırakırlar. Bu arılar petek ve bal üretmezler.
İnsanoğlunun en az 10 bin yıl önce bal topladığına ilişkin veriler vardır. Ancak bal arılarının evcilleştirilmeleri yaklaşık 5 bin yıl önce olmuştur.
Bal arıları, atlar ve küçükbaş hayvanlarla birlikte insanoğlunun ilk evcilleştirdiği hayvanlar arasındadır. Mısır, Sümer, Babil, Asur ve Hitit kayıtlarında arıcılığa ilişkin bilgiler vardır.
Arıların sadece yüzde 9’u koloniler hâlinde yaşayan karmaşık sosyal hayvanlardır. Bal arıları bu gruptadır.
Bal arısı cinsinin (Apis) bilinen 7 türü ve onların da toplam 43 alt türü vardır.
Birçok dilde bulunan Melissa ismi Yunanca “bal arısı” demektir.
Bir kolonide ortalama olarak 50 bin arı bulunur. Bu sayı 60 binin üzerine de çıkabilir.
Peteğin kusursuz altıgen yapısı balın ve arı larvalarının güvenle korunması için en ideal şekildir.
Bir işçi bal arısı 5-6 hafta yaşar. Kolonide üretimden sorumlu olan ana ya da kraliçe arı ortalama 5 yıl yaşar ve günde 3 bine kadar yumurta üretebilir.
Kraliçe arı yumurtalarının hangisinin döllenip döllenmeyeceğine karar vererek yumurtalardan çıkacak yavruların dişi ya da erkek olmasına karar verir. Döllenen yumurtalar dişi, döllenmeyenler erkek olurlar.
Kraliçe arı öldüğünde ya da üretkenliğini yitirdiğinde işçi arılar en sağlıklı larvayı seçerler ve cinsel olgunluğa erişene kadar arı sütü ile besleyerek onun kraliçe arıya dönüşmesini sağlarlar.
Erkek arıların temel görevi kraliçe arıyı döllemektir. Erkek arılar çiftleşme tamamlanınca ölürler.
Bal üretiminden dişi arılar sorumludur ve bir arı tüm yaşamı boyunca toplam 0.8 gram bal üretir.
Bal arısının vücudunun neredeyse tamamı tüylerle kaplıdır. Çiçeklerden nektar toplarken bu tüylere çiçeklerin polenleri yapışır. Bir diğer çiçeğe konduklarında polenleşme gerçekleşmiş olur.
Bir bal arısı günde 15 kilometre uçabilir ve bin kadar çiçeği polenleyebilir.
Bir arı saniyede 200 kez kanat çırpar ve saatte 25 kilometre hızla uçar.
Bal arıları kışı kovanların içinde geçirirler ve bu mevsimde bal üretmezler.
Bal arıları uyumazlar. Çok yorulduklarında bir çiçeğin içinde kısa süreyle dinlenebilirler.
Kovana ait olmayan bir üye eğer nektar getirdiyse kovana kabul edilir. Poleni olmayan arıların kovana girmesi korumalar tarafından engellenir.
Bal arıları binlerce arı arasında yabancı bir arıyı tanıyabildikleri gibi insan yüzlerini de tanıdıklarına ilişkin bilimsel veriler vardır. Tanıdıkları kişilere güvenle yaklaştıkları gözlemlenmiştir.
İskoçya’da yaralı bir kraliçe bambos arısını kurtaran kadın ile arı arasında dostluğun kurulduğu rapor edilmiştir.
Yaban arıları bal arılarını yiyebilir ve koloniye büyük zarar verebilirler. Tek bir bal arısı kendisinden beş kat büyük olan bir yaban arısıyla baş edemez.
Ancak Japon bal arıları bu saldırılara karşı bir savunma geliştirmişlerdir. Kovana bir yaban arısı saldırdığına birçok işçi arı yaban arısının etrafında titreşerek ortamın ısısını 47 dereceye çıkartıp yaban arısının canlı canlı pişmesine yol açmaktadırlar.
Kovanın içinde bir hayvan ölürse işçi arılar leşi propolis ile sıvarlar. Bu sayede mikrop üremesinin önüne geçerler ve kovanın hijyenini sağlamış olurlar.
Sadece dişi arılar sokabilir. Soktuktan sonra da ölürler.
Arılar, yeryüzündeki en karmaşık iletişim sistemlerinden birine sahiptir.
Bunlar çok çeşitli ve karmaşık iletişim yöntemleridir. Havada yaptıkları danslarla diğer bireylere nektarın ne yönde ve ne kadar mesafede olduğunu bildirirler. Bu dansa “sallanma dansı” (waggle dance) adı verilir.
Yapılan bilimsel deneyler arıların kovanla nektar arasında gidebilecekleri yol seçeneklerinden en kısa olanını seçtiklerini göstermiştir.
Bunları yapabilmelerine olanak sağlayan kendi GPS sistemlerinin olduğunu söylemek abartılı olmaz.
Arılar ayrıca feramon adı verilen kimyasalları kullanarak birbirleri ile haberleşirler.
Bir bal arısı tehlike sezerse muz kokusuna benzeyen bir feramon salgılayarak diğer arıları uyarır.
American Scientist tarafından yayınlanan bir araştırmaya göre, yeni bir kovan kurma gereksinimi ortaya çıktığında öncü arılar kovan için en uygun yeri araştırırlar ve kolonilerine dönerek beş ya da daha fazla yer hakkında bilgi verirler.
En ikna edici olan seçenek kovanın yeni yeri olarak belirlenir. Bu sürecin bir çeşit “sürü aklı” olduğu düşünülmektedir.
Bal arılarının 5 adet gözü vardır. İnsan gözünden farklı olarak morötesi ışıkları da görebilirler. Bu sayede bir çiçeğin ne kadar polen ve nektar barındırdığını tespit ederler.
Bal arıları kırmızı rengi göremezler.

Bal arıları, kovanlarının sürekli bakımını yaparlar. Kovanın ısısını her zaman 33-36 derece arasında tutarlar, üretilen bal stoklarını korurlar ve kraliçe arıyı beslerler. Bu işleri yapanlar da dişi bal arılarıdır.
Arılar yaşlandıkça üstlendikleri görevler değişir. Genç arılar dışarıda polen toplarken yaşlanan arılar kovanda temizlik, ısıyı ve kovanı koruma görevlerini üstlenirler.
İllinois Üniversitesinde yapılan bir çalışmaya göre, arıların kişilik özellikleri vardır. Aynı görevi yapan arıların bazılarının diğerlerinden daha çekingen oldukları görülmüştür.
Birmingham Üniversitesinde yapılan bir araştırmaya göre stres altındaki bal arılarının karamsar davranış sergilediklerini, bu da onların duygulara sahip olabileceklerini ortaya koymuştur.
National Geographic’te yayınlanan bir makaleye göre arılara top oynamak öğretilebiliyor. Erkek arıların dişilerden daha uzun süre oynadıkları tespit edilmiştir.
Arıların ürettiği mucize: Bal
Dünyada bozulmayan tek organik gıda baldır. Balda su oranı çok düşüktür ve asidik olduğu için bakteri üremez.
2015 yılında bir Mısır mezarında 3 bin yıl öncesinden kalma bal bulunmuştur. Bu süre içinde bal besin değerini kaybetmemiştir ve yenebilir durumdadır.
Bilinen en eski bal örneği Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattının inşaatı sırasında Gürcistan’da bulunmuştur. 4,700 ile 5,500 yıl öncesine tarihlenmektedir.
Eski Mısır’da ve Antik Yunan’da balın besin maddesi olarak kullanılmasının dışında yara ve yanıkların tedavisinde kullandığı da kayıtlara geçmiştir.
Balın kristalize olarak krem kıvamını alması bozulduğu anlamına gelmez. Aksine doğal bal olduğunun, işlem görmediğinin bir göstergesidir. Akıcı ballar ise ısıtılmış ballardır ve bu süreçte besin değerlerinden bir ölçüde kaybedebilirler. İçine şurup katılmış ballar hiçbir şekilde şekerlenmezler.
Bir kilo balın üretilmesi için 2 milyondan fazla çiçekten nektar toplanması gerekir. Bunun için arılar toplam 150 bin kilometre yol kat ederler.
2020 yılında dünyada 1.8 milyon ton bal üretilmiştir. Çin 460 bin tonla birinci sırada yer alırken ardından 104 bin tonla Türkiye gelmiştir.
Bal dışında yararlandığımız diğer değerli ürünler arı sütü, propolis, balmumu, arı poleni ve arı zehridir.
Arı sütü pekçok vitamin ve sekiz temel amino asit içerir. Japonya’da yapılan bilimsel çalışmalar arı sütü kullanımının kan şekerinin düşmesine ve testosteron düzeyinin yükselmesine yardımcı olduğunu ortaya koymuştur.
Bir antimikrobiyal olan propolis ise, Antik Yunan’dan bu yana antiseptik ve yara iyileştirici olarak kullanılmıştır. Öksürük ve boğaz ağrılarına karşı etkili olduğu bilinmektedir.
Washington Üniversitesinin bir araştırmasına göre arı zehrinde bulunan melittin adındaki toksin HIV virüsünü engellemektedir.
Sao Paulo Üniversitesinde yapılan bir çalışma da arı zehrinin vücutta bulunan glükokortikoid adındaki iltihap giderici hormonun seviyesini artırdığını ortaya koymuştur.
Ayrıca arı zehrinin romatoid artrit kaynaklı ağrıların hafifletilmesinde etkili olduğu da saptanmıştır.
Arıların ürünlerinin yaşantımızda önemli bir yer tutmasına karşın arıların en kritik yaşamsal işlevi polenleşmedir.
Arıların 170 binin üzerinde bitki türünün polenleşmesinde rol oynadıkları anlaşılmıştır.
Bu veri tarımsal üretimde arıların oynadığı yaşamsal rolün en çarpıcı göstergesidir.
Arılar iklim değişikliğinden çok fazla etkilenmektedir.
Bunun dışında tarımsal ilaçlamada kullanulan pestisitler de arıları katletmektedir.
Son 15-20 yılda milyonlarca arı kolonisinin yok olduğu gözlenmiştir.
Gelinen bu nokta, dünyamızın geleceği için bir kırmızı alarmdır.
Dünü ve bugünü arılara borçluyuz. Arıların olmadığı bir yarın ise olanaksızdır…
Fotoğraflar: pinterest.com
İlgili yazı: