Perşembe, 26 Haz 2025
  • My Feed
  • My Interests
  • My Saves
  • History
  • Blog
Subscribe
Medya Günlüğü
  • Ana Sayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
  • 🔥
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Font ResizerAa
Medya GünlüğüMedya Günlüğü
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Ara
  • Anasayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
Bizi takip edin
© 2025 Medya Günlüğü. Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak.
Serbest Kürsü

Antik Mısır’ı kim yıktı?

Halil Ocaklı
Son güncelleme: 30 Eylül 2024 19:27
Halil Ocaklı
Paylaş
Paylaş

Kleopatra’nın kendini öldürmesinin uğursuzluk getirdiği ve eski Mısır’ın çöküşünü tetiklediği yalnızca bir efsanedir.

İç ve dış sorunlarla boğuşan Kleopatra’nın Milattan Önce (M.Ö.) 30’da Romalılara boyun eğdiği ve mührününün teslim edildiği doğrudur. Ancak 2.700 yıl ayakta duran antik Mısır’da çöküşün çok daha farklı ve dramatik nedenleri vardı.

Arkeolojik sürprizlerle dolu Mısır topraklarında uygarlık neredeyse 5 bin yıl önce başladı. Nil Nehri eski Mısır’da başlıca zenginlik kaynağı olarak yaşamın merkezinde yer alıyordu. Aynı zamanda geniş kapsamlı ticaret ağının da tek ulaşım arteriydi.

Etiyopya’nın dağlık bölgelerindeki yağışlarla beslenen Nil, Sudan’dan geçerek kendi adını taşıyan geniş bir deltadan Akdeniz’e dökülüyordu. Nil, 6.650 kilometrelik uzunluğuyla klasik olarak dünyanın en uzun nehri olarak kabul edilir.

Tarımın Mezopotamya’ya oranla Mısır’da daha geç ortaya çıkmasının bir nedeni, Nil Nehri’nin yarattığı bereketli ortamın zaten bol miktarda yiyecek sağlaması olabilir. Mısırlılar yiyecek bolluğu açısından şanslıydı.

Mısırlılar tarıma geçtikten sonraki dönemde de şanslıydılar çünkü Nil taşkınları her yaz sonunda bol mineralli alüvyonlar getiriyordu. Toprak o kadar verimliydi ki, tarım için gübreye bile gerek duyulmuyordu. Çiftçiler sular çekildikten sonra nemli toprağa tohumu ekiyor ve doğanın ilkbaharda zengin hasat getirmesini bekliyordu.

Bu döngü her yıl yinelendiği için üretim ve tüketimde dengeli bir süreklilik sağlanıyordu. Ne var ki, Nil Vadisi’ndeki su hareketleri her zaman barışçıl değildi. Bazı yıllarda bitki örtüsü ve yerleşimler sular altında kalıyor, hayvan ve insan kaybı oluyor, sosyoekonomik yaşam sekteye uğruyordu.

Uzaklardaki bazı tropikal volkanik patlamalar, antik Mısır’ın çöküşünde rol oynamış olabilir. Mısır’da ya da komşu ülkelerde değil ama Endonezya’da meydana gelen bu volkanik patlamalar Hindistan, Arap Yarımadası ve Mısır’ın iklimi üzerinde domino etkisi yaratıyordu.

Yanardağlardan salınan sülfür bakımından zengin gazlar, Orta Doğu’yu da içeren geniş bir alana yayılıyordu. Yağışların azalmasının ve Nil’deki su düzeyinin düşmesinin kül ve gaz bulutlarıyla ilişkili olduğu düşünülüyor.

İklimde oluşan değişikliğinin bir sonucu olarak, nehir kollarının yatakları değişiyor, bazı bölgelerde tarımsal sulama yapmak olanaksız hâle geliyordu. Bir zamanlar yemyeşil olan tarlalar çölleşiyor, kitlesel açlıkla karşı karşıya kalan çiftçiler kuzey Mısır’a göç ediyorlardı.

Göçler Kıbrıs’ın iki katı büyüklüğündeki Nil Deltası’nda yoğunlaşırken, Kahire ve İskenderiye odaklı nüfus yığılması yeni ekonomik krizlere yol açıyordu. Kuzey Afrika’da farklı yüzyıllarda yaşanan kıtlık, kuraklık ve savaş dalgalarının neden olduğu kitlesel göçler de Mısır ekonomisi üzerinde ağır bir yük oluşturuyordu.

Yaşananları kayıt altına almayı seven Mısırlıların salgınlardan az çekmediği, tıbbi papirüsler ve arkeolojik bulgularla belgeliyor. Mısır gibi büyük bir uygarlığı dize getiren sıtma, çiçek, tifüs ve kara veba gibi salgın hastalıkların kitlesel ölümlere neden olduğu anlaşılıyor. M.Ö. 20. yüzyılda Mısır’a gelerek burada gönenç arayan etnik gruplardan biri olan İbraniler, veba salgınından kaçmak amacıyla M.Ö. 1476’da İsrail’e göç etmiş olabilirler.

Önce çok tanrılı, sonraları tek tanrılı olan “ilahi krallık” ideolojisi, Mısır firavunları tarafından özgün bir formatta kullanıldı. Bu bağlamda, öldükten sonraki yaşamın göksel güçlerle bağlantılı olarak başka bir boyutta süreceği fikrini desteklemek için eşsiz anıtsal yapılar inşa edildi.

Ancak gün geldi, ülkenin kontrolü için girişilen mücadeleler politik tıkanıklığa yol açtı. Siyasi darboğaz ve ekonomik gerilemeyle birlikte merkezi yönetim çöktü, ülke ikiye bölündü. Ardından rakip krallar arasında iç savaşlar patlak verdi.

Uzun zaman zorluklarla boğuşan Mısır, Kleopatra’nın ordusunun yenilmesiyle Roma işgaline uğradı ve Oktavianus’un donanmasına teslim oldu. William Shakespeare’in “Antonius ve Kleopatra” oyununda, Nil kraliçesi yanına zehirli bir engerek yılanını alır ve “şimdi ölmeme izin ver” der. O, Roma sokaklarında dolaştırılıp idam edilmektense ölümü seçti.

Mısır’ın son Helenistik kraliçesinin trajik ölümü, esasen Romalıların Mısır’ın içişlerine manipülatif müdahalesinin bir sonucuydu. Kısacası Mısır’ın sonunu getiren Kleopatra değil, kendisinden çok önce meydana gelen bir dizi doğal ve toplumsal gelişmenin sonuçları olmuştu.

Bize göre, dini otoritenin siyasallaşarak devlet yönetiminde söz sahibi olması ve dini ilkelerin dogmaya dönüştürülmesi devletin çöküşünü hazırlayan temel nedenlerdi. Geleneklerin kutsallaştırılması ve tartışılmaz doğrular olarak sunulması, her toplumda eleştiri kültürünün gelişmesini engelleyen bir olgudur. Mısır’da da durum tam olarak böyleydi.

Egemen sınıfın sorunlarla başa çıkacak güç, öngörü ve yaratıcılıktan yoksun olduğu fark edilmedi, fark edilse bile eleştirilemedi. Lidere ve davaya koşulsuz bağlılık geleneği, eski zamanlarda olduğu gibi bugün de Orta Doğu’da ilerlemenin önünde bir engel olmaya devam ediyor.

halilocakli@yahoo.com

Bu yazıyı paylaşın
Facebook Email Bağlantıyı Kopyala Print
YazanHalil Ocaklı
Takip et:
Bayburt'un Sisne köyünde doğdu (1964). Almanya'da gurbetçi bir çocuk olarak büyüdü ve burada Yunan-Roma tarihi okudu. California Berkeley Üniversitesi'nde Proto-Altayca ve Japonca ilişkileri üzerine çalıştı. Bu süreçte Japonya'da Kyushu Üniversitesi'nde bir sömestr geçirdi. Çalışma alanı: Diyakronik (Artsüremli) Proto-Dil Tipolojisi. Türkiye ve ABD'de profesyonel turist rehberliği ve çevirmenlik yaptı, 50'den fazla ülke gezdi. Rodos'ta otel işletmeciliği yaptı. Hindistan'da çeşitli eğitimler aldı. Rusya'da Tver Devlet Üniversitesi'nde çalışırken Olga ile evlendi. Kadim Vedanta felsefesine derin bir ilgi duyuyor. Aksiyon dolu 35 yılın ardından, şimdi Bergamo (İtalya) ve Antalya'nın sade sakinlerinden biri olmaya çalışıyor.
Önceki Makale Attila adı Türkçe mi?
Sonraki Makale Yeni bir sağlık riski

Medya Günlüğü
bağımsız medya eleştiri ve fikir sitesi!

Medya Günlüğü, Türkiye'nin gündemini dakika dakika izleyen bir haber sitesinden çok medya eleştirisine ve fikir yazılarına öncelik veren bir sitedir.
Medya Günlüğü, bağımsızlığını göstermek amacıyla reklam almama kararını kuruluşundan bu yana ödünsüz uyguluyor.
FacebookBeğen
XTakip et
InstagramTakip et
BlueskyTakip et

Bunları da beğenebilirsiniz...

*Serbest Kürsü

Siyasette kirli işler, ilişkiler…

Gürsel Demirok
26 Haziran 2025
EditörSerbest Kürsü

Türkiye’nin sürdürülebilir büyüme potansiyeli

Yıldırım Aktuğan
23 Haziran 2025
Serbest Kürsü

“Kirli işler” ve “kirli ilişkiler…”

Gürsel Demirok
23 Haziran 2025
Serbest Kürsü

Dırdır mı dediniz?

Dr. Nil Gönce
22 Haziran 2025
Medya Günlüğü
Facebook X-twitter Instagram Cloud

Hakkımızda

Medya Günlüğü: Medya eleştirisine odaklanan, özel habere ve söyleşilere önem veren, medyanın ve gazetecilerin sorunlarını ve geleceğini tartışmak isteyenlere kapısı açık, kâr amacı taşımayan bir site.

Kategoriler
  • MG Özel
  • Günlük
  • Köşe Yazıları
  • Serbest Kürsü
  • Beyaz Önlük
Gerekli Linkler
  • İletişim
  • Hakkımızda
  • Telif Hakkı
  • Gizlilik Sözleşmesi

© 2025 Medya Günlüğü.
Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak

Welcome Back!

Sign in to your account

Username or Email Address
Password

Lost your password?