Günlük yaşam içersinde hepimizin anlaşılamamaktan yakındığı bir durum mutlaka olmuştur.
Bir şarkının sözleri gibi, “Kimse beni anlamıyor, ben derdimi kime yanam? Dostum yok güneşten gayrı, ben derdimi kime yanam?..”
Siz de, “Kimse beni anlamıyor, derdimi anlatamadım. Kimse beni anlayacak halde değil. Ben bile anlamadım, anlatamadım kimseye kendimi…” diyor olabilirsiniz…
Yabancı bir şarkı gibi, dinleyenim de, anlayanım da yok! Gerçekten de anlatmak ayrı, anlaşılmak ayrı bir sorun. “Ben anlaşılmıyorum” diye dert ettiğiniz anda aslında “Önemli olan ben de insanları anlamıyorum” diye düşünmelisiniz.
O kadar şey anlatırsın ya da o kadar şey yaşarsın, yine kendini ifade edemez öylece ortada kalırsın. Bir yerde durursun, hatalı olan kim? Konuşursun kendini anlatmak için, cümleler kurar, mimiklerinle, hareketlerinle içten olduğunu göstermeye çalışırsın ama nafile
Bazen söz yetmez, bazen de söze gerek duymazsın, anlatmak istediğin, verdiğin mesaj tavrınladır. Kısa kısa cevaplar verirsin susmayı tercih ederek, sessizce izlersin. Kısır döngü gibi, herkes anlaşılmak isterken, anlamak için bir çabanın içerisinde olmadığımızdan anlaşılmak isteyenleri anlamıyoruz.
Bir ormanda gezip dolaşmak ruha iyi gelir, tıpkı göğün maviliğine bakmak, oturup denizin dalgasını seyretmek gibi. Bir şarkı dinleyerek anlaşılmak insanın ne anlatmak istediğini anladığında sevilmekten çok daha kıymetli olur.
Her şeye rağmen anlaşılamıyorsan, özellikle karşı taraf anlamak istemiyorsa bu seni daha çok yorar. Anlamak istemeyen kişinin durumu şuna benzer: Uyuyan bir adamı uyandırmak kolaydır ama uyuma numarası yapan çok zor uyandırılır.
Anlamamak konusundaki ısrar da aynı böyledir. Ne güzel demiş Can Yücel: “Beni anlamadığın kelimelerin bana her şeyi anlatıyor gibi geliyor oluşuna bir hayli kırgınım. Beni ben kırdım oysa, iyi değilim. Galiba yoruldum. Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar...”
Anlaşılmadıkça insan kırılıyor, yoruluyor, susuyor… Buradan şu anlaşılıyor ki insanın en çok eksikliğini hissettiği şey sevmek, sevilmek, değer ya da saygı görmek değil; insan denilen varlık en çok anlaşılmak istiyor. Anlaşılamama kaygısı onu yiyip bitiriyor.
İnsan doğuştan anlaşılmak gibi bir çabanın içindedir. Bebek anlaşılmak için ağlayarak sesini duyurur. Anlaşılamamak durumu diğer canlı türleri için de geçerlidir. Herhangi bir hayvanın duygularını anlamak gerçekten çok zor. Hayvanların ayrı bir dünyaları olsa da yalnızlık, sevgi, mutluluk gibi duyguları onlarda da hissetmeliyiz.
İnsan hayatında fizyolojik ihtiyaçlar; su içmek, yemek, barınmak ne kadar önemli ve gerekli ise anlaşılmak da o kadar önemli. Eğer kişi, insanlar tarafından anlaşılıyorsa, yalnızlık, boşluğa düşme, depresyona girme, stres yaşama, çaresiz hissetme gibi negatif durumlara düşmez. İnsan anlaşıldığı, değer gördüğü kişilerin yanında mutlu olur, yaşama daha sıkı sarılır, pozitif düşünmeye başlar.
Yaşadığı dönemde önemi anlaşılmayan birçok düşünür vardı. İnsan iç güdüleri ile bile olsa yaşamı anladığı sürece, anlaşılmak olduğu sürece mutlu olur.
Anlamak anın yani şimdiki zamanın anın içinde anlaşılmayı ifade ediyor. Bu, hissiyatı insanla bir ömür boyu devam edecek olan anlaşılma duygusudur. Anlamak, anlaşılabilmek için empati duygusunun olması gerekir. İnsan, egosuyla yaşıyorsa, ön yargılar, dar görüşlülük, tatminsizlik, yetersizlik duygusu, toplumsal normlar, ideolojiler, inançlar, hırslar anlamak ve anlaşılmak önündeki en ciddi, en büyük engellerdir. İnsan anlaşıldıkça insan olarak tamamlanıyor. Anlaşıldığı sürece içindeki kelimeler insanın yüreğine akar duygular, düşünceler, anlaşılmadığında başka yerlere akar akar ve kaybolur gözden…
Montaigne’nin çok güzel bir sözü vardır:
”Benim yaptığım bildiklerimi söylemek değil, kendimi öğrenmektir. Hayatım boyunca sadece kendimi anlamaya çalıştım. Kendimi o kadar anlamadım ki sıra başkalarına hiç gelmedi.”
Önce insanın kendisini anlamasından geçiyor bütün mesele. Anlaşılmadığı için şiir yazan şairler, roman yazan yazarlar, anlaşılmak için beste yapan bestekarlar, eline aldığı fırçayla içindeki bütün öfkeyi, sevinci, korkuyu, üzüntüyü tuvale döken ressamlar anlaşılmak isteme çabasının en güzel örnekleridir.
Belki hepsi anlaşılmadan ölüp gittiler. Ben de bugün düşünce ve duygu olarak anlaşılabileceğim bir iklim henüz oluşmamış olsa da ilerde anlaşılacağım umudunu yitirmiyorum.
Unutmayın, hem anlamak hem de anlaşılmak her ikisi de insanı mutlu eder.
Ne demişler, dilden anlayana söz emanet edilir, hâlden anlayana gönül!
Saygı ve sevgiyle kalın.