21.1 C
İstanbul
26 Haziran 24, Çarşamba
spot_img

Alttakiler-üsttekiler

Fenerbahçe Spor Kulübü 117 yıllık tarihinin belki de en ilginç kongresini yaptı.

İlginçti çünkü aslında sonucu “kazanan” değil “kaybeden” belirledi.

Bu şifreli cümlenin açılımı, arkadaşım Tolga Ertür kongre öncesinde X hesabında, “Üyelerin yaklaşık %60’ı kimi daha çok istemediğini oylayacak” diye yapmıştı.

Daha güzel ifade edilemezdi, üyelerin bir bölümü başkan görmek istedikleri aday için değil, başkan görmek istemedikleri kişinin aleyhine oy vermek için sandığa gitti.

Eskiler bu durumlar için “ehvenişer” derdi yani “kötünün iyisi.”

Daha da açıkçası, Ali Koç’un karşısına güçlü bir rakip çıksa kaybedebileceği, tek başına girse 46 bini aşkın kayıtlı üyeden belki de 4-5 bin civarında oy alabileceği seçimi zafere dönüştürmesini Aziz Yıldırım’ın aday olmasını sağladı.

Milyonlarca Fenerbahçe taraftarı adına elbette konuşamam ama -zaten seçim sonuçlarının da gösterdiği gibi- kongre delegelerinin önemli bir kısmının Yıldırım’ı yeniden başkanlık koltuğunda görmek istemediğini gözlem olarak aktarabilirim.

Gerekçelerini uzun uzun yazmaya gerek yok: Üyelerin önemli bir bölümü Aziz Bey’in kulübe büyük hizmetler yaptığını biliyor, Fenerbahçe için hapis yattığını elbette unutmuyor, hakkını teslim ediyor ve minnet duyuyor ama iyisiyle kötüsüyle o dönemin artık kapanması gerektiğini düşünüyor.

Peki, Ali Bey neden “evhenişer”di?

Büyük bir farkla kazandığı 2018 seçimlerinde ona oy verenlerin hatırı sayılır bir kısmının öncelikli beklentisi, takımı şampiyon yapması değil, Fenerbahçe’nin haklarını savunmasıydı. Kulübün hakları savunulursa, adil bir rekabet ortamı sağlanırsa şampiyonluklar zaten gelecekti.

Ama o ne kadar iyiniyetli olsa da hatta belki çırpınsa da bunu başaramadı, üstüne hiç şampiyonluk göremeyince altı yıl önceki coşku hayal kırıklığına ve umutsuzluğa döndü.

Üstelik Koç, 2 Nisan’da “takımı ligden çekiyoruz” havası yaratıp 25 bin kişiyi stadyuma doldurdu, galeyana getirecek konuşmalar yaptı, videolar gösterdi, sonra da “Kalkın Ankara’ya yürüyeceğiz” dese bir saniye düşünmeyecek insanları, “Ligden çekilersek yöneticiler hak mahrumiyeti cezası alır!” diyerek evlerine gönderdi. (Cumartesi gecesi Habertürk’te “Ligden çekilmenin o kadar zor olduğunu önceden bilmiyordum” dedi!)

Tabii bu sadece bardağı taşıran damlaydı; 2018 yılında farklı kazandığı kongrede ne söylediyse tersini yaptı. Gönüllü olarak onun kazanması için çalışan, başkanlığa taşıyan insanlara, daha da önemlisi camiaya sırtını döndü, yanındaki arkadaşlarıyla kulübü tek başına yönetmeye çalıştı, eleştiri duymaya tahammül edemedi.

Bu açıdan, her ne kadar farklı görünseler de aslında Yıldırım’la Koç’un benzerlikleri var.

Oturdukları koltuğun emanet olduğunu unuttular, taraftara uzaktan baktılar, “sadece benim dediğim doğru” dedikçe daha çok hata yaptılar ve her ne kadar tersi söyleseler de, o yolda mücadele verseler de Fenerbahçe’nin haklarını savunamadılar.

İkisinin ortak noktası, taraftarlara uzak durması ve kendi doğrularıyla kendi dünyalarında yaşaması.

Yıldırım’ın kendi dünyasında yaşadığının en önemli kanıtı 3 Haziran 2018 seçimleriydi. Doğru, belki o kadar farkı kimse beklemiyordu ama Kongre’ye adım atan çoğu kişi Koç’un kazanacağını hemen hissetmişti. Öyle de oldu ve Koç 26 bin kayıtlı üyenin 16092’sinin oyunu aldı. Sadece 4644’te kalan Yıldırım havayı önceden koklayamadığı için hayatının şoklarından birini yaşadı.

Üç yıl sonra, 26 Haziran 2021’de üye sayısı 29 bine çıkmasına rağmen Koç’a oy verenler bu kez 6459’a düşmüştü.

16092’den 6459’a…

Çünkü onu coşkuyla ve büyük umutla başkanlığa taşıyanlar Fenerbahçe’nin haklarını savunmakta başarısız olduğunu, verdiği sözleri tutmadığı görmüştü. Koç taraftardan o kadar uzaklaşmıştı ki başkanlığının ilk günlerinde FBTV’den yaptığı “Camiaya Sesleniş” programlarını sürdürmeyi bile gereksiz bulmuştu.

16 binden 6 bine düşüş ona verilen ciddi bir uyarıydı ama bunu ya anlamadı ya da önemsemedi ve bildiği yolda devam etti.

Taraftar Yıldırım’ın tesisleşme başta yaptığı hizmetleri nasıl görüyorsa, Koç’un da servetinden harcama pahasına kulübü iflasın eşiğinden nasıl çekip aldığını iyi biliyor ve hakkını teslim ediyordu. Ama esas olarak isminin ardındaki büyük güçle Fenerbahçe’nin haklarının yenilmesini engellemesi beklentisi bir türlü gerçekleşmemişti.

Yukarıda anlatıldığı gibi bardağı taşıran damla 2 Nisan’da bir stadyum dolusu insana “aptal” muamelesi yapılması oldu. Trabzon maçından sonraki gelişmeleri kötü yönetti, “Ben varken Fenerbahçe’yi şampiyon yapmazlar” diyerek takımın ve camianın moralini ve motivasyonunu bozdu.

Bu koşullarda son seçime gelindi.

Yıldırım yine havayı koklayamadığı için bir kez daha adaylığı açıkladı. Bu, çoğu taraftarın gözünden düşen Koç için “can simidi” oldu. Aslında üyelerin bir bölümü garip bir duruma düştü: İstediği kişiyi başkan seçtirmek için değil, daha çok istemediği kişiyi seçtirmemek için sandığa gitmek durumunda kaldı. Oysa Yıldırım çıkmasa, karşısında başka ciddi bir aday olsa Koç’un seçimi kazanması çok zordu. Tek adaylı bir seçimde ise, herhalde en düşük oyla seçilen başkanlardan biri olurdu. (Elbette Galatasaray deplasmanının kazanılması ve özellikle Jose Mourinho’nun teknik direktörlüğe getirilmesi son dakikada Koç’un artı hanesine eklendi)

Bu yazı aslında geçen hafta bile yazılabilirdi çünkü kim kazanırsa kazansın ana fikri değişmeyecekti.

Büyük olasılıkla ikisi de taraftarın verdiği mesajı almayacak. Yıldırım ikinci kez neden kaybettiğini düşünüp durmaya devam edecek, Koç seçimi aslında onun adaylığı sayesinde kazandığını göremeyecek.

Dilerim bu yazı 10 yıl sonra sadece isimler değiştirilerek yeniden yayınlanmaz.

Dilerim bir gün kulübü yönetenler “altta” sandıkları taraftarın aslında “hancı” ve “kalıcı”, “üstte” sandıkları kendilerinin ise “yolcu” ve “emanetçi” olduğunu anlar.

***

Her şeye rağmen, iki başkan adayının cumartesi gecesi Habertürk’te altı yıl aradan sonra buluşması ve seçimin ardından Yıldırım’ın bu kez Koç’u kutlaması camianın özlemini duyduğu bütünleşmenin sağlanması adına sevindirici oldu.

İlgili yazılar:

‘Büyük Umutlar’

Biz Mosfener’i çok sevmiştik

Cenk Başlamış

40 yıllık meslek yaşamının 21 yılını Milliyet gazetesi, CNN Türk ve 32. Gün'ün muhabiri olarak Moskova'da geçirmiş bir gazeteciden medya eleştirileri ve Rusya ağırlıklı dış politika, kimi zaman da gezi ve amatör müzik yazıları. "Sovyetleri Yıkan Darbe: Kuğu Gölü Operasyonu", "Rusya'da Bir Çılgın: Son Çar Jirinovski" ve "Gorbaçov'dan Putin'e...Rusya'nın Sırları" ve "Vladimir Vladimiroviç Putin: Rusya'yı Ayağa Kaldıran Lider" (Okay Deprem'le) kitaplarının yazarı. Sürekli basın kartı sahibi, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti üyesi. https://www.instagram.com/djenkbaslamis/

Cenk Başlamış
40 yıllık meslek yaşamının 21 yılını Milliyet gazetesi, CNN Türk ve 32. Gün'ün muhabiri olarak Moskova'da geçirmiş bir gazeteciden medya eleştirileri ve Rusya ağırlıklı dış politika, kimi zaman da gezi ve amatör müzik yazıları. "Sovyetleri Yıkan Darbe: Kuğu Gölü Operasyonu", "Rusya'da Bir Çılgın: Son Çar Jirinovski" ve "Gorbaçov'dan Putin'e...Rusya'nın Sırları" ve "Vladimir Vladimiroviç Putin: Rusya'yı Ayağa Kaldıran Lider" (Okay Deprem'le) kitaplarının yazarı. Sürekli basın kartı sahibi, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti üyesi. https://www.instagram.com/djenkbaslamis/

İlginizi Çekebilir

4,757BeğenenlerBeğen
678TakipçilerTakip Et
11,600TakipçilerTakip Et

Popüler İçerikler