Pazartesi, 9 Haz 2025
  • My Feed
  • My Interests
  • My Saves
  • History
  • Blog
Subscribe
Medya Günlüğü
  • Ana Sayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
  • 🔥
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Font ResizerAa
Medya GünlüğüMedya Günlüğü
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Ara
  • Anasayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
Bizi takip edin
© 2025 Medya Günlüğü. Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak.
Köşe Yazıları

Alıp başını yürümek

Erdal Çolak
Son güncelleme: 28 Mayıs 2024 19:55
Erdal Çolak
Paylaş
Paylaş

Her derde biraz deva şu alıp başını yürümek…

Bazen başını alıp gitmek istersin de elden bir şey gelmez. Sanki bir şey, bir ses sana “nereye gideceksin, otur oturduğun yerde, gidecek bir yerin mi var!” der… Geride bıraktıklarını önemsemeden, sadece kendini yanına alarak bir yerden ayrılmak ister bedenin. Tüm sorun alıp gidilmek istenen yer eğer başının içinde ise zaten, gittiğin yer seninle geliyorsa, gitmenin bir anlamı kalmıyor. Yapraklar gibi dökülüp, çiçekler gibi solacak, bir nisan yağmuru olup akacak her şeyin boğaza düğümlendiği anlarda, sıkıntıların dayanılmaz boyutlara ulaştığında insanın içine düşen kaçma duygusu: Başını alıp gitmek. Bir arayış mı, vazgeçiş mi; kendini bulmak için bir yolculuk bu, yürümek. Belki de düşünmek, değişmek için bazen gerekli olan bir yalnızlık. Bir yerde okumuştum, yürümek düşünceleri ayaklarının altında ezmektir diyordu. Yürüyorum, yürüyorum ve yürürken düşünüyorum.

İnsan bazen yürümek istiyor. Yürürken düşüncelerini öldürüyor. Duygularını eziyor. Aklına gelmedik düşünceler sanki asıyor bir şeyleri bir yerlere. İşe yürüyorsun, eve yürüyorsun, hep bir telaş içerisinde bir yerlere yürüyorsun, hedefin olsa da olmasa da ister istemez yürüyorsun. Yürümek güzel. Insanın içinde varoluşunu ispatlıyor gibi yürürken düşünceler. Ezip ezip geçiyorsun içinde büyümesini istemediğin düşünceleri…

İşte insanoğlu ayakta durmayı öğrendiği ilk günden beri birçok yere bir şekilde yürümüştür. Ticaret yapmak amacıyla yapılan yürüyüşler. Kutsal dini mekana yapılan yolculuklar, Müslümanların hacca gitmesi gibi Yahudiler, Hristiyanlar Kudüs’e, Vatikan’a, Budistler Pushkar Gölü’ne, Hindular kutsal mekanlara hep yürümüşler.

İnsan yaşadığı coğrafyada yürüme eylemini demokratik bir siyaset adına, umudu içinde taşıyan siyasal ve kamusal bir tepki olarak ortaya koyuyor.

Tarihe baktığımızda birçok siyasi yürüyüş var. Mesela Hindistan’ın lideri Gandhi 1930’da İngiltere’nin tuz vergisine karşı 400 kilometre yürüdüğü Tuz Yürüyüşü; denize doğru yapılan bu yürüyüşte ona binlerce Hint eşlik etmişti. Martin Luther King’le Malcolm X’in insan hakları ve ırkçılığa karşı mücadelesi için yaptıkları yürüyüşler.

Yürüyüş deyince benim aklıma ilk gelen kadınlar ve özgürlük oluyor. Daha sonraki yıllarda gerek kadın hakları açısından, gerekse de özgürlük, demokrasi ve demokratik haklar için yüründü… Kadınlar ve özgürleşmeleri için yürüyüşler yapıldı.

Yürüme eylemi derken, eskiden beri filozoflar edebiyatçılar, ressamlar, din adamları, politikacılar, sanatçılar yürürken düşünmeyi ihmal etmemişler. Özellikle filozoflar, Stoacılar yürüyerek felsefe yapmayı çok severdi. Pisagor yürürken matematik felsefesi yapmayı, düşünmeyi çok severdi. Epikür ormanın içinde dağda yaptığı o güzel evin etrafında felsefeyle iç içe çok güzel yürüyüşler yapmıştı. Demokritos atom felsefesinin ilk meyvelerini zihnine atarken, evinin etrafındaki bahçelerde üzüm bağlarında çalışmıştı. Sokrates ve onun öğrencileri olan Platon ile Aristo yürüyerek felsefe yapmaktan keyif alırlardı. Aristo’nun Atina’da kurduğu okulun etrafında yürüyüş patikaları bulunur ve öğrencileriyle günün belli saatlerinde yürüyüşler yaparlar. Önemli felsefi ve bilimsel meseleler üzerine kafa yararlandı.

Farabi ile sonrasında yaşamış olan İbni Sina ve İbni Rüşd Endülüs’teki Kurtuba’da gerek sarayın bahçelerinde gerekse evinin bahçesinde yürürken akılcılık düşüncesini geliştirmişti. Batı felsefesinin önemli düşünürleri Spinoza, John Look ,David Hume, Jean-Jacques Rousseau, Dekart, Arthur Schopenhauer, Friedrich Nietzsche hepsi ömürleri boyunca yürümeyi ve düşünmeyi çok sevdi.

Rousseau’nun kendi yaşam öyküsünü kaleme aldığı “İtiraflar” kitabında “Yalnızca yürürken derin düşüncelere dalabiliyorum. Durduğum zaman düşüncelerim de duruyor; zihnim yalnızca bacaklarımla birlikte hareket ediyor” cümleleriyle zihnin çalışmasını bedenin hareketiyle ilişkilendirmiş ve yürümeyi düşüncenin lokomotifi olarak ifade etmiştir.

Arthur Schopenhauer, çoğunlukla hayatın acımasızlığından, insan iradesinin hürriyetinden, ahlaki konulara birçok sorunu doğada yürürken düşünmüş ve bunlarla ilgili yazılar yazmış.

Patikalarda, kırlarda, dağlarda, tepelerde gerçekleştirilen temiz hava almak, iyi vakit geçirmek, manzara seyretmek için yürürken aslında hepsi düşünüyor, üretiyordu. Bu yürüyüşü yapan düşünürler doğayı bir kitap gibi, devrimci, değiştirici ve dönüştürücü bir güç olarak görmüşlerdi.

Yürüyüşü felsefe anlamda en iyi açıklayan Aşık Veysel’in, “Uzun ince bir yoldayım. Dünyaya geldiğim anda yürüdüm aynı zamanda… Gidiyorum gündüz gece, bilmiyorum ne hâldeyim. Gidiyorum gündüz gece” sözleri düalist bir anlayış olarak doğum ve ölüm arasındaki insanın trajedisidir.

Günümüz insanının yürümekle olan ilişkisi açısından düşündüğümüzde belki de insanlık tarihinde hiç olmadığı kadar beden ve ruh birlikte hareket etmiyor. İnsan tabiatla iç içe olmalı, yürümeli ve onu hissetmeli.

Düşünmek, konuşmak, insan zihninin yürümesi gibi bir şey… Yürüyüş bantları gibi hiçbir yere varmayan yürüyüşlerimiz  olmasın…

EtiketlendiSeçilen
Bu yazıyı paylaşın
Facebook Email Bağlantıyı Kopyala Print
YazanErdal Çolak
Takip et:
Gazeteci-yazar-akade​misyen. Konya’nın Cihanbeyli ilçesine bağlı Kuşça kasabasında 1975’te doğdu. İlk ve ortaöğretimini Konya’da tamamladı, 1996 yılında başladığı Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi’ndeki üniversite, daha sonra Danimarka Kraliyet Okulu’nda (İVA) Copenhagen (The Royal School of Library and Information Science) Kütüphanecilik bölümünde tamamladı. Kütüphanenin Kültüre Etkisi ve Bilginin Bilimselliği üzerine doktora yaptı. Danimarka The Union Press Associat​ion IPC yönetim kurulu üyesi, uluslararası basın yayın kartı sahibi. Kişisel gelişim alanında eğitimler aldı. Psikoterapi Eğitimi sertifikası, Yaşam Koçluğu ve NLP (Zihinsel ve Dilsel Programlama) konusunda diploma sahibi. ”Sonsuzluk İle Hiçlik Arasındaki İnsan” adlı deneme kitabı Dancaya, ”Yalnızlık Aşktır; Yalnızlık, Yokluğun, Hiçliğin Şiirleri” kitabı”. ”Loneliness Is Love” adıyla İngilizceye çevrildi. ”Yüreğim Sensizliğim”, ”Yalnızlık Aşktır”, ”Ben Sana Değil Kendime Geç Kalmışım” adlarında şiir kitapları var. Danimarka’da yaşamaktadır.
Önceki Makale CNBC-e dönüyor
Sonraki Makale Hristiyanlığı birleştiren buluşma

Medya Günlüğü
bağımsız medya eleştiri ve fikir sitesi!

Medya Günlüğü, Türkiye'nin gündemini dakika dakika izleyen bir haber sitesinden çok medya eleştirisine ve fikir yazılarına öncelik veren bir sitedir.
Medya Günlüğü, bağımsızlığını göstermek amacıyla reklam almama kararını kuruluşundan bu yana ödünsüz uyguluyor.
FacebookBeğen
XTakip et
InstagramTakip et
BlueskyTakip et

Bunları da beğenebilirsiniz...

Köşe YazılarıManşet

Bir Milliyet beyefendisi

Cenk Başlamış
9 Haziran 2025
Köşe YazılarıManşet

Yeni “Sasunlu Davut” mu?

Okay Deprem
9 Haziran 2025
EditörKöşe Yazıları

‘Puantiye kraliçesi’ Yayoi Kusama

Dr. Nevin Sütlaş
8 Haziran 2025
Köşe Yazıları

Nâzım’ın mahallesinde anıtı olsa

M. Hakkı Yazıcı
5 Haziran 2025
Medya Günlüğü
Facebook X-twitter Instagram Cloud

Hakkımızda

Medya Günlüğü: Medya eleştirisine odaklanan, özel habere ve söyleşilere önem veren, medyanın ve gazetecilerin sorunlarını ve geleceğini tartışmak isteyenlere kapısı açık, kâr amacı taşımayan bir site.

Kategoriler
  • MG Özel
  • Günlük
  • Köşe Yazıları
  • Serbest Kürsü
  • Beyaz Önlük
Gerekli Linkler
  • İletişim
  • Hakkımızda
  • Telif Hakkı
  • Gizlilik Sözleşmesi

© 2025 Medya Günlüğü.
Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak

Welcome Back!

Sign in to your account

Username or Email Address
Password

Lost your password?