Malatya’da otobüsten oyuncak dağıtan Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan’a “Evim yok ‘çadırda kalıyorum’ diyerek derdini anlatmaya çalışan kadın korumalar tarafından uzaklaştırılmış.
Ardından kameralar karşısına çıkarılan kadının kocası özür dilemiş, “Konteyner diyeceğine çadır demiş. Devlet büyüklerimizden özür dileriz. Devletten beklentim yok. Zaten devletin başı kendinden aşkın” demiş.
CHP Grup Başkanı Ali Mahir Başarır yaşananlara tepki göstererek, “Depremzedenin eşi kamera karşısına geçirilip özür dilemek zorunda bırakılıyorsa, konteyneri çadırdan üstün tutan, hakkını aramayı suç sayan bu korku düzeninize lanet olsun” demiş.
Başarır’ın tepkisi haklı bir tepki. Ancak yaşanan olayda benim için en dikkat sözü devlet büyüklerinden özür dileyen depremzede kadının kocası sarfetmiş: “Devletin işi başından aşkın.” Devletin onca işi arasında depremzede ile uğraşacak zamanının olmadığını söylemiş.
Dikkat çekici olan bir başka husus da, çekilen sıkıntıların, yaşanan sorunların sözcülüğünü kadınların üstlenmiş olmaları. Devletin en üst yetkilisine çekinmeden sorunlarını dile getiren bir kadın. Onun adına özür dilemeye zorlanan da bir koca. Benzer bir tablo hafta sonunda Halk TV’de Serhan Asker’in “Görkemli Hatıralar” programında yaşandı. Asker, Adıyaman (Gölbaşı) ve Hatay’da büyük depremden iki yıl sonra yaşanan içler acısı sorunları yansıttı. Yüz binlerce yaslı vatandaş hâlâ konteynerlerde yaşıyor. Yasını bile yaşayamıyor… Deprem bölgesinde toz duman insanları esir almış. Sorunları “Görkemli Hatıralar”da dile getirenler de ağırlıklı olarak kadınlar. Kimselerden korkmadan, çekinmeden sorunlarını tek tek sıralıyorlar.
Malatya’da karısı adına özür dilemeye zorlanan kocayı görünce yandaş kanallar, Adıyamanlı, Hataylı kocaları kameralar karşısına dikip eşleri adına devlet büyüklerinden özür diletip “Konteynerlerde rahatımız çok şükür yerinde. Devletimizin işi başından aşkın, bir de bizimle mi uğraşacaklar” diye konuşmaya zorlarlar mı diye düşünmedim değil.
Şu bir gerçek: Malatyalı kocanın sözlerinin gerisinde AKP’nin 23 yıldır iktidarda kalmasının sırrı yatmakta. Ülkemizde az eğitimli, dar gelirli, dış dünyaya kapalı vatandaşlarımızın önemli bir bölümü yaşadığı sorunların sorumlusu olarak gönülden bağlandığı Erdoğan’ı görmemekte. Hayat pahalılığının, işsizliğin, yoksulluğun vb. sorumlusunun AKP iktidarının yanlış politikaları olduğunu kabul etmemekte ve “Devletin işi başından aşkın, bu işlerle mi uğraşacak” anlayışına sahip olmakta. Deprem bölgelerinde yaşanan onca soruna rağmen, siyasal iktidarın bu yörelerde vatandaşın gönlüne taht kurması da bu anlayışın göstergesi.
Öte yandan, bu vatandaşların destek ve güvenine sahip siyasal iktidar, toplumsal ve kültürel iktidarı ele geçirememenin sıkıntısını yaşıyor. Toplumsal ve kültürel iktidar, ülke milli gelirinin yaratılmasında önemli katkısı olan toplumumuzun aydın, bilinçli, dış dünyaya açık, ekonomik açıdan nisbeten kendine yeterli kesimlerinden oluşuyor. Cumhuriyeti, devrimleri özümsemiş, çağdaş yaşam felsefesini benimsemiş bir kesim. Bu kesim siyasi iktidarın demokrasiden uzak, otoriter yönetiminden rahatsız. Bu rahatsızlığın toplum içinde giderek yaygınlaşması ise siyasi iktidari huzursuz etmekte ve antidemokratik uygulamalarını yoğunlaştırmasına yol açmakta. Siyasal iktidarın güç kaynakları olan dar gelirli, az eğitimli, dünyaya kapalı toplum kesimleri ile mevcut iktidardan nemalanan kesimleri ise toplumsal, kültürel iktidarın tepkilerine bir anlam veremiyor.
Siyasal iktidarın en büyük travmalarından biri, toplumsal ve kültürel iktidarın, Anayasa’da belirtilen hak ve özgürlükleri kullanarak kitlesel demokratik eylemlere girişmeleri ihtimali. Bu kaygılarla bu kesimlere gözdağı vermek amacıyla akıl almaz adımlar atıyorlar. Gezi eylemlerinden sorumlu gördüklerini yıllardır demir parmaklıkların ardında tutan siyasi iktidar, siyasi parti liderleri ve belediye başkanlarının yanı sıra sanatçıları da baskı altına almaya, sindirmeye çalışıyor. Yıllar önceki Gezi Olayları ile irtibatlı olarak bazı sanatçıların ifadeleri alınıyor.
Toplumsal ve kültürel iktidar yıllardır siyasi iktidarın baskı politikalarını endişeyle, kaygıyla izliyor. Adalete, ekonomiye, sağlık sistemine, eğitim sistemine, ahlaka vs. duyulan umutsuzluk diz boyu. Deprem bölgesinden bir yurttaş şöyle yazmış:
“İnanın artık hiç umudum kalmadı. Baksanıza insanlar otelde yanarak öldüler ama ülkenin yöneticileri ve halkımızın bu yöneticileri seçen kesim sürekli suçlayacak birilerini buluyor. İnanın iki yıl önce büyük depremi yaşadığımız dönemde de benzer senaryolar vardı. İşte bu yüzden benim bu ülkedeki mevcut hükümetin ve onları destekleyenlerin yaptıkları bu davranışlar yüzünden bu ülkedeki adalete yönetime, ekonomiye, ahlaka, sağlık sistemine vb. hiç ama hiç umudum kalmadı.”
Bu yurttaşımız gibi düşünen o kadar çok insanımız var ki. Yurttaşımızın söz ettiği, 6 Şubat 2023’teki büyük deprem sırasında yaşanan kurtarma çalışmalarında yaşanan yetki ve sorumluluk kargaşasını hatırlayalım. O zaman da gecikmelerin ve kargaşanın baş sorumlusu tüm yetkileri bir adamda toplayan siyasal iktidar görülmüştü. Kartalkaya’daki yangın felaketinde yaşanan gecikmeler, yetki ve sorumluluk karmaşasının temel nedeni de tüm yetkileri Ankara’da toplayan siyasal iktidar olarak görülüyor.
“Siyasal iktidar, bürokrasinin fabrika ayarlarının bozdu. Tarikat ve cemaat mensuplarıyla liyakatsız kişiler devletin kılcal damarlarını sızdı. Kamuda bir göreve atanmak için aranan temel kriter siyasal iktidara sadakat oldu. Liyakatlı olmak geri plana itildi” deniliyor.
Cumhurbaşkanı ve AKP Başkanı Erdoğan, tüm yetkileri tek adamda toplayan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin muhafaza edilmesinden yana. Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı görevini 2028’den sonra da sürdürmek arzusunda. Son dönemde atılan kimi adımlar ve girişimler de esas itibarıyla bu çerçevede değerlendiriliyor. Erdoğan, “Benim iktidarımı sürekli kılın, girişimlerde, atılacak adımlarda bu konuya odaklanın” minvalinden bir yaklaşım içinde.
“AKP kadroları içinde farklı yaklaşım içinde olan, farklı düşünen, değerlendiren insanlar yok mu?” diye zaman zaman düşünmüyor değilim. AKP’nin kurucularından Bülent Arınç, eski milletvekili Şamil Tayyar gibi politikacıların zaman zaman çıkışlarından umutlanıyorum. Ancak yeterli görmüyorum. Toplumsal ve kültürel iktidarın bu aşamada kitlesel demokratik eylemlere girişebileceğine de ihtimal vermiyorum. Siyasal iktidar boşuna telaşa kapılmasın. Bu kesimlerin dile getirdiği yakınmalardan ders alsın.
Diğer yandan, AKP’nin kurucu kadrolarına, önde gelen eski siyasetçilerine, önde gelen ekonomi çevrelerine vb. bir çağrım olacak. Topluca bir açıklama yapın. Kaygılarınızı, endişelerinizi bireysel olarak değil, topluca dile getirin kamuoyu önünde. İnsanlarımızdaki umutsuzluğu, kötümserliği siyasal iktidarının dikkatine getirin. İzlenen baskı politikalarının sakıncaları konusunda iktidarı uyarın. Bu gidişin gidiş olmadığını, sürmesi halinde önümüzdeki yıllarda başlarının çok daha ağrıyacağını hatırlatın. Dalkavuklara, hacıyatmazlara, yalakalara itibar edilmemesi gerektiğini söyleyin.
Benzer çağrım gidişattan memnun olmayan başta MHP, Cumhur İttifakı’nı oluşturan partilerin mensuplarına… İnsanlarımızdaki umutsuzluğu ve iktidarın izlediği baskı politikalarının yol açabileceği riskleri liderlerinizin dikkatlerine getirin. Bu iktidara körü körüne destek olmamaları gerektiğini söyleyin. Mevcut gidişattan seçmenlerinizin de memnun olmadığını hatırlatın liderlerinize. Liderlerinizden, siyasi iktidarı uyarmasını talep edin.
Fotoğraf: akparti.org.tr