Ahi Evran ve Ahilik denince herkes bir şeyler anlar, bilir. “Esnaflarla ilgili bir örgütlenme mi” der en azından. Ahi Evran da bunun kurucusu olarak bilinir. Evet, bunların tümü doğru.
“İyi de bize ne anlatacaksın o zaman” diye soranlar olacak.
Bundan fazlasını anlatacağım.
Ahi Evran’ın nereden ne zaman geldiğini, Anadolu’da neler yaptığını, kimlerle ters düştüğünü, kimlerle taht çekişmelerine karıştığını ve uzatmayayım sonra da nasıl öldürüldüğünü, evet ölmediğini, öldürüldüğünü anlatacağım. İlginç geldi mi şimdi size anlatacaklarım?
Ahilik Anadolu’da değil Azerbaycan’da doğan bir örgütlenmedir. Yani milli ama yerli değil. Önceleri Azerbaycan’ın çeşitli kasaba ve şehirlerindeki Türkmen esnaf ve sanatkârları arasında doğan Ahilik, Ahlatşahlar döneminde örgüt ve hiyerarşi kazanmış ve Anadolu’ya yayılmıştır. Ahi Evran adıyla ünlenen Nasırettin Mahmut, o dönemde Ahlatşahlar’a bağlı olan Hoy bölgesinde 1171’de doğmuştur. (1)
Doğum tarihi ve adıyla ilgili daha fazla ayrıntı vermek gerekiyor sanırım. Ahî Evran, Pîr Ahî Evrân Velî veya tam adıyla Pîr Mahmud bin Ahmed Nasirûddin Ahî Evran bin Abbas Velî (1171 – 12 Nisan 1261) 13. yüzyılda yaşamış Alevî Türkmen Pīr ve Şeyhi.
Evet itiraf edin hepiniz bu bilgiye sahip değildiniz değil mi?
Ahi Evran Alevi pīr ve şeyhi. Uzun yıllar önce Ahi Evran’ı ilk öğrendiğimde niye bilmiyorum, Sünni olduğundan hiçbir biçimde şüphe duymamıştım. Aslında Evran’ın yaşamı efsanelerle bezenmiştir.
“Ahi Evran’ın doğum tarihi kesin olmamakla birlikte 1171 yılında İran’ın Hoy kasabasında dünyaya geldiği tahmin edilmektedir. Hoy kasabası daha Büyük Selçuklu hükümdarı Tuğrul Bey’den beri Türkmen yerleşim bölgesidir.” (2)
1171 tarihinde doğduğunu kabul edersek demek ki Malazgirt Savaşı’ndan tam yüz yıl sonra doğmuş Ahi Evran. Yani 1077 yılında Anadolu Selçuklu Devleti kurulmuş bile. Büyük Selçuklu Devleti ise 1157’de son bulmuştu.
Ahi Evran Anadolu’ya geliyor
Evran’ın Anadolu Selçuklu Devleti’ne yani Rum Selçuklu Devleti’ne gelmesi 1204 yılına rastlıyor. “Ahi Evran’ın çocukluğu ve tahsil devresi Azerbaycan’da geçmiştir. Bundan sonra Horasan ve Maveraünnehir bölgesine gelip o yöredeki büyük üstatlardan dersler almıştır. 1203 veya 1204 yılında Bağdat’a gelmiş ve burada tanıştığı Evhaddü’d Din Kirmanī’nin tavsiyesiyle Abbasi halifesi Nasır Lidinillah’ın kurmuş olduğu Fütüvvet Teşkilâtına katılmış ve bu teşkilâtın önde gelen şeyhleriyle temas kurma imkânı bulmuş, başta Kirmanī olmak üzere birçok üstattan istifade etmiştir. O dönemde Bağdat’ın ilim ve irfan merkezi olması, Ahi Evran’ın çok yönlü bir fikir adamı olarak yetişmesini sağlamış.
1204 yılında Anadolu’ya gelerek Kayseri’ye yerleşmiş ve Fütüvvet Teşkilâtından esinlenerek ilk Ahi Teşkilâtını burada kurmuş. Keyhüsrev tarafından desteklenen teşkilâtın lideri olan Debbağ Ahi Evran Kayseri’de pek çok sanatın icrā edildiği sanayi sitesinde hizmet vermiştir.
1227 ile 1228 yılları arasında muhtemelen Sultan I. Alaeddin Keykubad’ın arzusuyla Konya’ya yerleşen Ahi Evran, burada da sanatını icra etmiştir. Fakat Ahilerin en büyük hamisi olan Sultan I. Alaeddin Keykubad, II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in tertiplediği bir suikast sonucu öldürülünce, pek çok Ahi ve Türkmen cezalandırılmış, Ahi Evran de hapsedilmiştir. II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in ölümünden sonra 1245 yılında serbest bırakılan Ahi Evran, Denizli’ye geçmiştir.” (2)
Mevlānā’nın hocasının ölümüne karıştı iddiası
Evran’ın eğer iddialar doğruysa Selçuklu Devleti’ndeki bazı siyasī olaylara karıştığı görülüyor. Siyasi deyince taht kavgalarına karışmayı veya güç kazanmak için birileriyle çekişmeyi anlayın.
Ahi Evran’ın “1247’de, Mevlānā’nın oğlu Alaeddin Çelebi’nin Mevlānā’nın hocası Şems-i Tebrizī’nin öldürülmesinde parmağı olduğu iddiası yayılmıştır. Ayrıca Ahi Evran ile Alaeddin Çelebi’nin bu süreçte birlikte olduğu ve Mevlānā ve hocası Şems-i Tebrizi ile Ahi Evran arasında çekişme olduğu bilinmektedir. Ömrünün sonlarına doğru yine Anadolu Selçuklu Devletindeki taht mücadelelerine karışır ve II. İzzeddin Keykavus tarafını tutar. Mevlānā ve çevresi ile siyasi ihtilafa düşer. Bu ihtilafta da Mevlānā’nın oğlu Alaeddin Çelebi Ahi Evran’ın yanındadır. Mevlānā’nın diğer oğlu Sultan Veled’in, Ahi Evran’ın ölümü üzerine yazdığı rubaide geçen ay tutulmasına dayanarak 12 Nisan 1261’de meydana gelen parçalı ay tutulması aynı zamanda Ahi Evran’ın ölüm günüdür… Bir başka iddia ise Mevlānā’nın müridi olan Nurettin Caca Bey tarafından öldürüldüğüdür.” (2)
Gördüğünüz gibi ölümü hakkında da rivayetler muhtelif. Ama Evran Şems-i Tebrizi olayından sonra Kırşehir’e gidip yerleşir ve hayatının sonuna kadar (15 yıl) burada kalır.
Fatma Bacı ile evlendi
Bacıyan-ı Rum yani Anadolu Bacıları’nın Türkmenlerin ilk kadın örgütlenmesi olduğu ileri sürülür. Ve bu örgütün varlığına dayanılarak kadınla erkeğin Türkmenlerde eşit olduğu söylenir. Evet kadınların örgütlenmesine ses çıkarılmaması bu iddiayı bir ölçüde doğrular ancak bugünden bakınca kurucularının Alevi olması “e tabii Alevilerde kadın erkek eşitli var çünkü” cümlesinin kurulmasına yol açıyor. Ancak yine de bir ama var. Niye kadınlar Evran’ın kurduğu Ahilik örgütlenmesi içinde yer almamış da ayrı bir örgütlenmeye gitmek zorunda kalmış?
İsterseniz kısaca bu sorunun yanıtına bakalım.
“Ahi Evran, 1205 yılında Evhaddü’d Din Kirmanī’nin kızı Fatma Bacı ile evlendi. Ahiliğe kadınlar giremediği için Fatma Bacı da Bacıyan-ı Rum (Anadolu Kadınları) teşkilatını kurmuş ve Kadın Ana olarak tanınmıştı.” (2)
Yani Alevilikte bile olsa eşitliğin bir sınırı varmış. “Evet örgütlenin hanımlar ama erkeklerle bir arada olamazsınız.”
Ahiliğin yayılışı
Ahi Evran’ın şeyhliğinde 13. yüzyılda Ankara ve Kırşehir’de toplanan Ahiler, kısa sürede Selçuklu kentlerine yayıldı.
“Velâyetnâme adlı eserinde Hacı Bektaş-ı Velî’nin sık sık Kırşehir’i ve Ahi Evran’ı ziyareti, onunla sohbetlerini anlatılır. 13. yüzyılda Anadolu’dan geçen ünlü seyyah İbn-i Batuta da Burdur, Gölhisar, Ladik, Milas, Gerçin, Konya, Niğde, Aksaray, Kayseri, Sivas, Gümüş, Erzincan, Erzurum, Birgi, Tire, Manisa, Balıkesir, Bursa, Görele, Geyve, Yenice, Mudurnu, Bolu, Kastamonu, Sinop gibi Anadolu şehirlerindeki ahi zaviyelerinden bahsetmekte ve buralarda misafir olduğunu zikretmektedir.” (2)
Ahilik’te (Ahiyân-ı Rum), temel meslek Dabbaklık yani dericiliktir. “Kendi kural ve kurulları vardır. Günümüzün esnaf odalarına benzer bir işlevi olan Ahilik iyi ahlâkın, doğruluğun, kardeşliğin, yardımseverliğin kısacası bütün güzel meziyetlerin birleştiği bir sosyoekonomik düzendir. Ahi Evran’a Ahi Baba da denir.” (3)
Ahi sözcüğünün kökeni üzerine
Ahi sözcüğünün Arapça kökenli olduğunu ileri süren sava göre “Ahiyye’nin tekili olan ‘ah’ kelimesine birinci tekil ‘ya’ ilave olunarak ahi şeklinde telaffuz olunmuş halidir. Bu sava göre Ahi’nin sözlük manası ‘kardeşim’ demektir. Bu iddianın güçlü yanı, Ahiliğin ilk olarak Araplarda Fütüvvet Teşkilatı adıyla çıkması, dolayısıyla Ahilik ile ilgili terimlerin Arapça olması gereğidir. Ancak bu kanıt yeterli değildir.
İkinci iddiaya göre Ahi kelimesi Türkçe Akı kelimesinin zamanla değişimi sonucu ortaya çıkmıştır. Bu kelimenin Ahi birlikleri içinde zaman zaman Ahi Baba şeklinde ifade edildiğini görüyoruz. Buna göre kelimenin Arapça manası ile düşünüldüğünde ‘Kardeşim Baba’ diye bir tabir uygun düşmüyor. Fakat Divânu Lügati’t-Türk’te akı Eli açık, koçak, selek, cömert, yiğit, delikanlı gibi mānālar ifade eden akı kelimesiyle düşünüldüğünde ‘Ahi Baba’ tābiri daha mantıklı görünüyor.
Bu konuda Selçuk Üniversitesi Tarih bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Mikail Bayram şunları dile getiriyor:
“Fütüvvet Teşkilatı Fütüvvet, İslam dünyasında kahramanlık, yiğitlik ve cömertlik mefkûresinin adıdır. Şövalyelik nasıl Orta Çağ Batı dünyasına ait mahsus bir ülkü ise, Fütüvvet Teşkilatı Fütüvvet de Orta Çağ İslam dünyasına ait bir ülküdür. Nasıl ki Araplar İslam’dan önce kültürlerinde mevcut olan Fütüvvet anlayışını İslami değerlerle geliştirip devam etmişler, nasıl ki Farslar ‘cevanmerdi’ anlayışını aynı şekilde İslam süzgecinden geçirmişler, Türkler de kendi ‘Akılık’ ülküsünü İslamī ahlâk ve değerlerle geliştirerek devam ettirmişlerdir. Arap kültüründe ideal kahraman, sehavet ve şecaat timsali olan Fütüvvet erinin adı ‘Feta’, İran kültüründe ‘Cevanmerd’, Türk kültüründe ‘Akı’dır. Türk Akılığı, İslāmiyetle Arap Fütüvvet şiarından etkilenmiştir. Akılar birbirlerine karşı kardeşçe tutumundan dolayı Akı kelimesi yerini Ahi kelimesine bırakmış ve Abbasi Devleti’nin sona ermesiyle Fütüvvet yerini Ahiliğe bırakmıştır.”
Herkese keyifli günler diliyorum.
Fotoğraf: Kırşehir’deki Ahi Evran türbesi. Ahî Evran, Pîr Ahî Evrân Velî veya tam adıyla Pîr Mahmud bin Ahmed Nasirûddin Ahî Evran bin Abbas Velî (1171 – 12 Nisan 1261) 13. yüzyılda yaşamış Alevî Türkmen Pîr ve Şeyhi
KAYNAKLAR
1 https://tr.wikipedia.org/wiki/Ahlat%C5%9Fahlar_Beyli%C4%9Fi
2 https://tr.wikipedia.org/wiki/Ah%C3%AE_Evran
3 https://tr.wikipedia.org/wiki/Ahilik