İnsanların sebep olduğu şeyler karşısında bunaldığınızda neler yaparsınız?
Ben bunaldığımı hissettiğimde -iklim değişikliği, pandemi, yoksulluk, biyolojik çeşitliliğin kaybı, göç, savaş, ekolojik soykırım- yaşayan dünyanın güzelliğinde yürüyerek, özellikle de ağaçlarda teselli buluyorum. Onları ziyarete giderim. Onların basitlikleri ve sessiz güzellikleriyle -bir şehir kaldırımında tek başlarına veya bir ormanda birlikte- zaman geçirmek bir harika.
Yaşamak artık hızlı koşuşturmalara dönüştü. Yavaşlığın keyfi çoktandır yitip gitti. Ağaçların yavaş zamanıyla, ağaç halkaları gibi giderek genişleyen uzun susmaları özlüyoruz. Suskunluk bir hakikattir. Etrafımdaki ağaçlarla kalmaya çalışıyorum. Nicedir kelimelerimi, düşlerimi, düşüncelerimi, şiirlerimi ve “tweet”lerimi ağaçlara çevirdiğimi bilenler bilir.
Belki de bundandır uzun süredir kendimi bir bitki insanı gibi hissediyorum. Otlar, yosunlar ve sarmaşıklarla çevrilmiş bir bitki insanı. Toprak benim bir parçam ve ben de onun bir parçasıyım. Ben onlarla yürürüm. Yürüyüşe çıkmak, düşünme ve yaratıcılık için bir teşvik, bir uygulamadır. Hatta duyuları ve hayalleri uyandırma sörfü olarak da ele alınabilir. Her zaman bize umduğumuzdan fazla ilham verir. Şu hayatta ve tabiatta yürürken kazanabileceğimiz herhangi bir bilgi varsa, o da büyük sessizliği, taşları, ağaçları, otları, evrenin koca boşluğunu can kulağıyla dinlemekten geçiyor. Gördüğüm her şey, görünmeyen bir şeyi gizliyor. Duyduğum her şey, duyulmayan bir şeyi gizliyor. Görmek dediğimizde genel olarak “görsel” tarafı anlaşılsa da aslında koku, dokunma, duyma ve tat duyularından da söz etmek gerekir. Bu anlayışla yürümek, varlığın seslerini dinlemek, onlara dokunmak, kokularını hissetmek ve tatlarına varmak için arayış gerekiyor. Böylesi dil benim için her zaman bakış yoğunluğuyla çağrışım zenginliğinin arayışı olmuştur; dokunabileceğim, görebileceğim bir şey.
Her ağacı yazmak için yola çıktığımda kendimde ayrı bir enerji buluyorum. Benim için artık tabiat günlüğü yazmak yoğun görsellikten ziyade, aynı yoğunlukta bütün duyularda bir duyguyu uyandırmaktır. Bakalım elma günlüğü beni nereye götürecek!
Yarın yine yürüyüşe çıkacağım. Tabiata çıkmak için sabırsızlanıyorum. İnsan her yürüyüşte aradığından çok daha fazlasını buluyor. Hayal gücü bizi sonsuz bir ezgiye götürür. Tabiatın gizemi biraz da bu ezgilerde saklıdır. Çünkü onun verdiği sevgi, umutları tazeleyen tek sevgidir. Umutlar tazelendikçe uzaklara dalıp dalıp şarkılar söylersin. Varlığın şarkısına; ağaçların, kuşların, rüzgârların, dalların ve kayaların şarkısına eşlik edersin. Onlar aynı zamanda benim de şarkılarımdır. Yol görüyorum. Yola çıktım artık yol var yollar içinde. Her bir bitkinin varlığı, ışığı, havası, kokusu yolu güzelleştirir. Yaşayacağımız böylesi anlar büyüleyicidir. Tabiat hep büyüler. Ah evet, tabiat her gün bize farklı büyüler yapar, zevk verir. Anların mahremiyetini seviyorum. O anlarda, varlığa bakış açımızı değiştirirsek, baktığınız şeyler de değişiyor. İster yukarıya bakalım ister aşağıya, bulabileceğimiz hep hakikat olacaktır. Eğer aradığınız şey buysa o zaman bizi yolun kenarında bırakmayacak hem kendi hakikatimizin hem de başka şeylerin hakikatinin son sınırlarına kadar yürürüz. Mesela ilkyaz çayırlarının güzelliğinde yavaş yavaş yürürken sanki cennete sürüklendiğinizi hissedersiniz. Yazın ortasında yeşilin tüylerinde dinlenirsiniz. Yeşilin derinliğindeki bu huzur, hiçbir şeyde yoktur. Yürüyenlere daha bir coşku verir.
(İsmail Karakurt, tdk.gov.tr)
Yazının devamını okumak için tıklayın
Görsel: wallpaperswide.com