Görkemli, coşkulu, mutlu, gururlu ve heyecanlı başlayan, sönük, mutsuz, öfke ve hayal kırıklıklarıyla noktalanan bir toplantı…
Fenerbahçe Spor Kulübü’nün Olağanüstü Genel Kurul toplantısı için dün öğleden sonra üyeler akın akın Şükrü Saraçoğlu’na koşmaya başladı. Genci yaşlısı, kadını erkeği, kimisi Fenerbahçe formasını giymişti, kimisi Fenerium tişörtünü, olmadı sarı lacivert herhangi bir şeyi. Kimisi başka şehirden, kimisi başka ülkeden gelmişti.
Bu insanların hafta içinde, hem de Ramazan ayında işlerini güçleri bırakarak Olağanüstü Genel Kurul’a koşmasının nedeni kulüplerinin yaptığı çağrıydı.
Olaylı biten Trabzonspor-Fenerbahçe karşılaşmasından 24 saat geçmeden Başkan Ali Koç kulübün televizyon kanalına çıkmış, son derece öfkeli bir üslupla Olağanüstü Genel Kurul kararı aldıklarını açıklamış ve “Her gün öleceğimize bir gün ölelim” demişti. Üyeleri 2 Nisan’daki toplantıya çağıran Koç eklemişti: “3 Nisan’da maçımız var. O nedenle toplantıyı hemen 2 Nisan’da yapmak zorundayız.”
Koç, daha sonra gazetecilerle bir toplantısında alınabilecek kararları şöyle açıklamıştı:
“Önümüzde kötü, daha kötü ve en kötü olmak üzere üç seçenek var. Alt lige inmek, bir süre için futbol faaliyetlerine son vermek veya yurt dışında bir takım almak da ihtimal dahilinde.. Fakat bu kongrede netleşecek.”
Sonuç olarak, Olağanüstü Genel Kurul kulübün açıkladığı tek gündemle toplanacaktı:
“17 Mart 2024 gecesi oynanan Süper Lig müsabakasında meydana gelen olaylar ve son dönemde Türk futbolunda yaşananlara istinaden Futbol A Takımımızın Süper Lig’den çekilmesi dâhil, alınacak aksiyonların değerlendirilmesi…”
O tarihten itibaren kulüp üyelerine mesaj yağdırmaya başladı: Yönetim ilk toplantıda çoğunluğun mutlaka sağlanmasını istiyordu.
Tüm derneklerde neredeyse kurala dönüşmüş bir eğilim vardır, ilk toplantıda çoğunluk sağlanamaz, ikinci toplantı çoğunluğa bakılmadan yapılır.
İşte genciyle yaşlısıyla, belki hastasıyla o insanların stata koşmasının nedeni buydu; Türkiye’de bir sivil toplum kuruluşunda belki de tarihte ilk kez çoğunluğu ilk toplantıda sağlamak.
Öyle de oldu, toplantı yeter sayısı 22 bin civarının da çok üstünde insan tribünleri doldurdu.
İlginç bir tesadüf, o gün aynı zamanda doğum günüydü. “Yolu sen çizdin birlikte yürüyeceğiz sonsuza kadar!” yazılı pankarta bakarak konuşan Koç, yaklaşık bir saat boyunca Fenerbahçe’nin son 20 yılda uğradığı haksızlıkları anlattı. Bunlar, tribünlerin zaten bildiği gerçeklerdi ama yine de “boyun eğmeyiz” vurgulu konuşması sık sık alkışlarla kesildi. Koç iki kez üstüne basa basa, “Bundan sonraki maçlara çıkarsak yine aynı kumpasları yapacaklar” dedi.
Ardından, Koç’un anlattıklarını görüntülerle desteklemek için büyük ekranlarda bir video gösterildi. 2006 yılında Denizli’de son maçta kaçan şampiyonluktan başlayarak yapılan haksızlıklar, 3 Temmuz “şike” suçlaması, Fenerbahçe otobüsünün kurşunlanması, son 10 yılda 30. haftalar itibarıyla en çok puan toplayan Fenerbahçe’nin bir kere bile şampiyon olamamasıyla ilgili tablo ve son Trabzonspor karşılaşmasında yaşananlar ekrana getirildi.
İftar arasının ardından Koç konuşmasına devam etti ama üslup da, içerik de 180 derece değişmişti. İlk bölümdeki “Hiçbir şey yapmama opsiyonumuz yok” temalı sert, coşkulu ve meydan okuyan konuşma şimdi kulüp hangi adımı atarsa hangi olumsuz sonuçların doğacağını anlatan bir konuşmaya dönüşmüştü.
Koç “açık poker” oynarcasına elindeki bütün kartları teker teker gösteriyordu: Futbol faaliyetini durdursak şu olur, yayın havuzundan çekilirsek bu olur, maça çıkmazsak başımıza falanca gelir…
Belki anlattıkları doğruydu ama Olağanüstü Genel Kurul’un bizzat kulübün belirlediği tek gündem maddesi vardı:
“… Futbol A Takımımızın Süper Lig’den çekilmesi dâhil, alınacak aksiyonların değerlendirilmesi…”
Binlerce kişi futbol takımının Süper Lig’den çekilmesi için yönetime yetki vereceğini düşünerek koşmuştu.
Ortaya garip bir durum çıkmıştı: Tarihi bir toplantıya geldiklerini sananlar şimdi başkanlarından hangi seçeneğin neden yapılmayacağını duymaya başlamıştı.
Koç, üstüne basa basa, taraftarın beklediği kararların alınması durumunda yöneticilere hak mahrumiyeti cezası verileceğini söylüyordu!
Hava aniden değişti, ıslıklar başladı, Fenerium alt tribündeki bir üye, “Başkan, o zaman bizi buraya neden çağırdın!” diye bağırdı.
Kısacası, “ligden çekilme” gündemiyle insanları toplayan, konuşmayla, videoyla onları neredeyse galeyana getiren yönetim şimdi neden ligden çekilinmemesi gerektiğini anlatıyordu. “Ligden çekilmek” için oy vermeye geldiklerini sananlara “Süper Kupa maçına U19’la çıkalım mı” diye soruluyordu.
Aptal yerine konulduklarını, aldatıldıklarını düşünen binlerce kişi öfke içinde akın akın geldikleri tribünleri akın akın terk etmeye başladı. Çıkanların ortak görüşü, “dağ fare doğurmuştu.” Hatta bir üyenin ifadesiyle, “dağ fare bile doğurmamıştı.”
Oysa yapılması gereken basitti: Ligden çekilmekten Süper Kupa maçına çıkılmamasına ve futbol şubesinin kapatılmasına atılabilecek bütün adımlar için yönetim üyelerden yetki istemeliydi. Belli ki bu yetki çoğunluk tarafından verilecekti. Sonrası yani yetkiyi kullanıp kullanmamak Yönetim Kurulu’nun bileceği işti.
Bu yapılmadığı gibi Başkan elindeki bütün kozları milyonlarca kişiye göstermiş, camianın zirve yapmış heyecanını, coşkusunu söndürmüş, motivasyonunu yok etmiş, içlerinde alev alev yanan ateşe bir kova buz dolu su dökmüştü.
Ona göre, “evet, zarlar hileliydi ama Fenerbahçe oynamaya devam etmeliydi!”
Fotoğraf: fenerbahce.org
İlgili yazı:
https://medyagunlugu.com/buyuk-umutlar/