Beste Nâsır (bestenasir@gmail.com)
(…)
Varmadan sekizine
Ergin oldu Ünzile
Hem çocuk hem de kadın
…
Bir gül gibi al ve narin
Bir su gibi saydam ve sakin
Susar kadın Ünzile
Yağmuru kim döküyor
Ünzile kaç koyun ediyor
Dayaktan uslanalı
Hiçbir şey sormuyor
Korkar durur gitmez
Köyün en son çitine
İnanır o sınırda
Dünyanın bittiğine
(…)
(Aysel Gürel, Ünzile)
Hayatın farklı alanlarında ve/veya süreçlerinde savrulan ama yine de mutluluğu aramaktan vazgeçmeyen üç karakterin-Meryem’in, Cemal’in ve İrfan Kurudal’ın-yaşamlarının izini sürmeye ne dersiniz? Savrulan bu üç kişinin yollarının kesişmesinin romanı Zülfü Livaneli’nin Mutluluk‘u aynı zamanda.
Hem Türkiye’de hem de dünyada yoğun bir ilgi gören, farklı alanlarda ortaya koyduklarıyla adını sıklıkla duyduğumuz Livaneli, Mutluluk‘ta aslında ilk bakışta hepimizin hemen aklına gelen bir mutluluk halinden değil, bir tür özgürleşmenin beraberinde getirdiği ya da bu bir tür özgürleşmeyle birlikte gelen huzurdan doğan bir “mutluluğu” gözlerimizin önüne seriyor bu kez.
Kitap, adı gibi mutlulukla başlamasa da Livaneli’nin bu romanıyla hepimize göstermek istediği haliyle -bir anlamda özgürlüğün getirdiği- mutlulukla bitiyor; üç karakter de yaşadıkları bazı olumsuz deneyimlerden dolayı savrulmuş yaşamlarına yine bir anlamda özgürce yön veriyor.
Mutluluk, acı tatlı bir çağdaş masal bir bakımdan. On yedi yaşında Van Gölü’nün kıyısındaki bir kasabada tarikat şeyhi amcasının tecavüzüne uğrayan, dünyası gördüğü düşlerinden, kendi kendine oluşturduğu hayallerinden ve içinde bulunduğu ortamın, geniş ailesinin ona yüklediği rollerden ibaret olan bir genç kız Meryem’in, Meryem’in amcasının oğlu olan, askerliğini Güneydoğu’da komando olarak yapmış, pek çok kez çatışmaya girerek teröristlere karşı savaşıp vatanı koruduğu için kahraman olarak görülmesi gerektiğini düşünen yine bir genç Cemal’in ve bu iki akraba gencin hem düşünsel olarak hem de fiziksel olarak çok uzağında Harvard mezunu bir profesör olan İrfan Kurudal’ın masalı.
Birbirlerinden çok farklı karakterleri olan bu üç kişi, her birine farklı alanlarda olumsuz deneyimler yaşatan eski yaşamlarından sonra kendi kendilerini aramak için çıktıkları yeni yolda birbirlerinin hayatlarının içine girerler ve yeni hayatlarında kendi kendilerine veya kararlarına, yine kendileri belirleyici olarak, yön verebilmek için pek çok kez kendileriyle yüzleşirler. Bu yüzleşmeler de onlara hem kendilerini hem de birbirlerini çok daha yakından tanıma olanağı verir.
“İnsan insanın zehrini alır”
Kitabın kapağının alt kısmında hemen hepimizin gözüne çarpan “İnsan insanın zehrini alır.” sözü, belki de bu yüzleşmeler için kullanılabilecek en güzel sözlerden. Profesör İrfan Kurudal’ın ve Meryem’in birbirleriyle dertleşerek birbirlerini daha yakından tanıyıp anlamalarının, özellikle de profesörün Meryem’in yaşadığı olumsuz deneyimlerden dolayı onu korumak, ona yardımcı olmak ve en önemlisi de Meryem’i olabildiği kadar, her anlamda, rahatlatmak için ona birebir temas etmesi, onun yaşadığı olumsuz deneyimlerde Cemal’in ve en çok da Cemal’in babasının payı olduğu için Cemal’le kavga edip Meryem’e oldukça fazla miktarda para vermesi bir insanın bir diğerinin “zehri”ni alabilmek için yapabileceği önemli eylemler arasında. Dahası, profesörün bu eylemleri, sonrasında Meryem’in yeni bir hayata başlayabilmesinin de yolunu açıcı eylemler oluyor.
Kitap, bu üç karakterin iç dünyalarını oldukça ayrıntılı hepimize gösterirken başka önemli konulara da ışık tutuyor. Türkiye’nin hâlâ devam eden pek çok sorununu Livaneli Mutluluk‘unda gözlerimizin önüne seriyor. Siyasal, ekonomik, toplumsal sorunlardan izler ve belirlemeler taşıyan kitap, güçlü ve etkileyici bir Türkiye analizi olarak karşımızda duruyor.
Gelenek ve modernlik arasında
Bütün bunların yanında, Livaneli Mutluluk‘ta bu büyük masalı en çok Meryem üzerinden kurguluyor. Cemal ve İrfan da her ne kadar kendi mucizelerini arama ve keşfetme isteğiyle dolu olsalar da ya da onların da hikâyeleri, öyküleri bazı yaşantıların ardından eski yaşamlarından sıyrıldıktan sonra kendilerinin belirleyici oldukları yeni yaşamlarında bir türden özgürlüğün ve bu türlü bir özgürlüğün beraberinde getirdiği mutluluğun kapısını açsa da Meryem’in hem eski yaşamı hem de yeni yaşamı Mutluluk‘un tam kalbinde.
On yedi yaşında bir genç kız olan Meryem, yaşadıklarıyla daha çok da hâlâ Türkiye’nin her anlamda fazla gelişememiş bölgelerinde kadına bakış portresi oluşturuyor kafalarımızda. Yazının başlangıcında bazı kısımlarına yer verdiğim Aysel Gürel’in “Ünzile” şiiri Meryem’in kasabadaki “geleneksel” yaşamıyla örtüşürken Profesör İrfan Kurudal’la karşılaştıktan sonra yaşadıkları ve yaşayacakları da onun bir bakımdan “modern” yaşamını oluşturdu ve oluşturmaya devam edecek bana kalırsa.