İç politik gelişmelere o denli odaklandık ki, dış dünyadaki gelişmeler pek ilgimizi çekmiyor. Oysa uluslararası alanda Türkiye’nin de yakından izlemesi, ilgilenmesi gereken gelişmeler yaşanıyor.
ABD-Venezuela ilişkilerinde yaşanan gerginlik bunlardan biri.
ABD ordusuna ait donanma unsurları geçen hafta Venezuela açıklarında, uluslararası sularda “uyuşturucu terör örgütüne ait uyuşturucuyu taşıdığı” ve ABD’ye doğru yol aldığı ileri sürülen bir gemiye saldırı düzenledi. ABD’nin, Karayipler bölgesine Venezuela açıklarına bir nükleer denizaltı ile yedi savaş gemisinden oluşan bir deniz filosu ile düzenlediği saldırıda 11 kişi öldürüldü.
Saldırının gerekçesi olarak, ABD’ye giren uyuşturucunun çoğunun Venezuela’dan gelmesi gösteriliyor. Başkan Trump, gemide bulunan uyuşturucunun miktarına ve cinsine değinmeksizin “Bu nedenle o gemiyi alaşağı ettik” diyor. Gelişme iki ülke arasında esasen gergin olan ilişkileri daha gerginleştirdi.
Karayipler’den ABD’ye gelen uyuşturucu ile uzun süredir mücadele ediliyordu. Günümüzde ABD’ye yönelik uyuşturucu kaçakçılığı “çok yakın tehdit” olarak değerlendiriliyor. Yaşanan gelişmeler ABD’nin aldığı tedbirleri daha da ağırlaştıracağını gösteriyor. Gemiye saldırı, Venezuela uyuşturucu kartellerine karşı sürdürülmesi öngörülen kampanyanın ilk adımı olarak niteleniyor. Bu kampanya çerçevesinde kartellerin ve kartellere yakın çevrelerin banka hesapları vs. yakın takibe alınır mı göreceğiz.
ABD’nin açıkladığı gerekçeyi kabul etmeyen Venezuela’nın otoriter lideri Nicolas Maduro ise asıl hedefin kendisi olduğunu söylüyor. ABD’nin savaş tehdidiyle Venezuela’da rejim değişikliğini gerçekleştirmeye çalıştığını, ancak buna boyun eğmeyeceğini belirtiyor. “Uluslararası uyuşturucu karteli olduğu” iddialarını reddederek, “Bu kendi ağırlığıyla çöken, çok saçma bir anlatı. Zira Venezuela uyuşturucu kaçakçılığıyla mücadelede rekor başarı sahibi” diyor.
Uyuşturucu kaçakçılığına karşı kararlı bir politika izleyen ABD Başkanı Trump ise, bir süre önce imzaladığı kararnameyle Latin Amerika kökenli uyuşturucu kartelleri ile yerinde mücadele iddiasıyla ordunun daha fazla ve etkin kullanılması talimatı vermişti. ABD hükümeti, geçen ay Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro’nun tutuklanması veya mahkûm edilmesine ilişkin bilgi sağlanması karşılığında daha önce 25 milyon dolar olan ödülü 50 milyon dolara yükselttiğini duyurmuştu.
Maduro’nun on yılı aşkın süredir ABD’ye uyuşturucu kaçakçılığından sorumlu “Cartel de los Soles”in liderliğini yaptığı ileri sürülüyor. “Cartel de los Soles”, ABD Hazine Bakanlığı tarafından Temmuz ayında ,”Özel Olarak Belirlenmiş Küresel Terörist” diye tanımlandı.
Venezuela, ABD’nin uyuşturucu kaçakçılığı ile mücadele gerekçesiyle Karayipler’e savaş gemileri göndermesini “son 100 yılın en büyük tehdidi” olarak nitelendiriyor. Olası bir saldırıya “silahlarla direnileceği”ni belirtiyor. Maduro, “1200 füzeye sahip sekiz savaş gemisi ve bir nükleer denizaltı Venezuela’yı hedef almış durumda. Bu, orantısız, haksız, ahlaksız ve kesinlikle suç teşkil eden kanlı bir tehdittir” diyor.
Venezuela’ya doğrudan bir kara harekatı düzenleneceğine pek ihtimal verilmiyor. Ancak ülke kıyılarında artan Amerikan askeri varlığının, Venezuela Devlet Başkanı Maduro ‘yu endişelendirdiği görülüyor. Kıyı şeridine ve komşu ülke Kolombiya ile sınır bölgesine asker konuşlandırmak için harekete geçen Maduro, Venezuela halkına da milislere katılma çağrısı yaptı.
Trump yönetiminin “yanlış anlatımının tüm bölgeyi tehdit ettiği”, Venezuela’ya olası bir saldırının da “bölgenin tamamen istikrarsızlaştırılması anlamına geleceği” belirtiliyor. Egemen bir halkı tehdit etmekten başka bir nedeni olmayan bu konuşlandırmanın derhal sona erdirilmesi isteniyor.
Otoriter Maduro üzerindeki baskılar artıyor
Venezuela’nın otoriter lideri, Ocak ayında yemin ederek üçüncü kez başkanlık görevini üstlenmişti. Altı yıl daha iktidarda kalacak Maduro’ya hem Venezuela muhalefeti hem uluslararası toplum tepkili. ABD başta olmak üzere pek çok ülke, adil ve demokratik olmadığı gerekçesiyle seçim sonuçlarını ve Maduro’nun başkanlığını tanımıyor.
Trump-Maduro hesaplaşması ise, Trump’ın ilk başkanlık dönemine kadar uzanıyor. Trump, o dönem de Maduro’yu “Cartel de los Soles” uyuşturucu çetesini lideri olmakla suçluyordu. O yıllarda yarım kalan hesaplaşmanın yeniden başladığı görülüyor. ABD’nin son dönemde Maduro’nun tutuklanmasına yönelik attığı adımlar da bu çerçevede değerlendiriliyor.
Trump’ın hedefine koyduğu “Cartel de los Soles” adlı bir örgütün var olup olmadığı yolunda farklı iddialar var. Ülkedeki güvenlik güçlerinin bir uyuşturucu trafiğine göz yumma olasılığının düşük olduğunu ileri sürenler mevcut. Maduro liderliğinde, hiyerarşik bir örgüt olduğu iddiası da çok taraftar buluyor.
Bu tür iddialar değerlendirilirken, haşhaş ekimi, uyuşturucu kaçakçılığı, yolsuzluk vs. yapılan kimi ülkelerde, kimi zaman çeşitli düzeylerdeki resmi kişilerle uyuşturucu tacirleri arasındaki gizli kapaklı ilişkilerin mevcudiyetine medyada da zaman zaman dikkat çekildiği göz ardı edilmemeli. Bu konulara ilgi duyanlara, 12 yıl boyunca Birleşmiş Milletler üst düzey yöneticisi olarak, uyuşturucu kullanımının, ekiminin, kaçakçılığının önlenmesiyle ve yolsuzlukla mücadele eden Mülkiye’den sınıf arkadaşım ve meslektaşım Emekli Büyükelçi A. Sumru Akıncı Noyan’ın “Aklımda Kalanlar/ Dışişleri’nde ve BM’de Geçen 44 Yıl” başlıklı kitabını edinmelerini öneririm.
Öte yandan, Trump’ın Venezuela politikasının arkasında Küba sürgünü Dışişleri Bakanı Marco Rubio’nun bulunduğu da ileri sürülüyor. Rubio’nun, Maduro’nun bir şekilde “tasfiye edileceği” görüşünü taşıdığı söyleniyor. Küba’nın otoriter lidere istihbarat desteği sağlaması, Venezuela’nın Küba’yı ucuz petrol ile desteklemesi gibi gelişmelerden Rubio’nun hoşnut olmadığı söyleniyor. Rublo’nun, Maduro’nun ya gönüllü olarak iktidardan çekileceği ya da çevresindeki askeri yetkililerin ödül veya ABD ile ilişkileri normalleştirme beklentisiyle kendisini görevden alacağını öngördüğü düşünülüyor.
Rubio’nun planını Venezuela muhalefetinin de desteklediği söyleniyor. Yüksek enflasyon nedeniyle halkın ekonomik durum nedeniyle yaşadığı hoşnutsuzluğa da dikkat çekiliyor. Ancak devlet televizyonu ülkenin dört bir yanından Maduro’ya destek eylemlerini yayınlıyor. Maduro da geçen yılki başkanlık seçiminin meşru olduğu ısrarını sürdürüyor. Temmuz 2024’te yapılan seçimleri kazandığını, seçim sonuçlarının da meşru olduğu ısrarını her vesileyle tekrarlıyor…
ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio’yu “Venezuela hükümetini devirmek için çalışan bir savaş lordu” olmakla suçlayan Maduro, ABD’nin ülkesine olası bir askeri eyleminin de “Trump’ın ellerini kana bulayacağını” söylüyor. ABD’ye “rejim değişikliğini dayatmaya çalışamazsınız” diye seslenen Nicolas Maduro, “Başkan Donald Trump’ın rejim değişikliği çabaları tükenmiştir; bu politika dünya çapında başarısız olmuştur” diyor.
Dünyanın dört bir köşesi ilgi alanı olan ABD’nin, “arka bahçesi” Karayipler’le yakından ilgilenmesini ve o bölgedeki rejimleri yakın takibe almasını yadırgamamak gerekir. Güney Amerika ülkelerinde gerçekleşen darbelerde ABD’nin etkisi, rolü pek çok filme konu olmuştur. Dünyanın bilinen en büyük petrol rezervine sahip ve önde gelen petrol ihracatçılarından olan Venezuela ile yakından ilgilenmesini de doğal karşılamak gerekir.
Otoriter Maduro yönetimindeki ülkede ekonomi çökmüş durumda. Sorumlu olarak Maduro iktidarının hesapsız ve kötü yönetimi gösteriliyor. Hiperenflasyon rekor düzeyde. Ülke, temel ihtiyaç ürünlerinde kıtlık, işsizlik, yoksulluk, beslenme, suç ve yolsuzluk sorunlarıyla boğuşuyor. Üç milyondan fazla Venezuellalının ülkeyi terk ettiği belirtiliyor Otoriter yönetimlerde gözlenen insan hakları ihlalleri, işkence, keyfi hapis, yargısız infazlar vs. bu ülkede de yaşanıyor.
Ülkenin içinde bulunduğu durum ABD tarafından yakından izleniyor, değerlendiriliyor. Bu ülke dahil, bölgeden ABD’ye yönelik uyuşturucu ticareti ABD’yi haklı olarak kaygılandırıyor. Tedbir olmaya zorluyor. ABD, uyuşturucu kaçakçılığı, organize suçlar, yolsuzlukla, terörizmle mücadeleye her daim önem veren, bu alanlarda uluslararası iş birliğine önem atfeden bir ülke.”Bu konuda ABD bir iddiada bulunursa bir nedeni olmalı. ABD’nin bir bildiği vardır” da denebilir.
Maduro’nun bir şekilde “tasfiye edilmesi” ve yerine ABD ile yakın ilişkilere önem atfeden “akıllı-uslu” bir yönetimin gelmesi Washington’u memnun edecek bir gelişme olur.
Son dönemde yaşanan gelişmeleri ve ABD-Venezuela arasında tırmanan gerginliği bu çerçevede değerlendirmek gerekir.
Türkiye-Venezuela ilişkileri
Venezuela, Latin Amerika ve Karayipler bölgesinde Türkiye’nin ilk diplomatik ilişki kurduğu ülkeler arasında yer alır. Diplomatik ilişkiler 1950 yılında kuruldu. Uzun yıllar durgun olan ilişkiler 2017′ den sonra hareketlendi. Bu çerçevede yüksek düzeyde karşılıklı ziyaretler yapıldı. Devlet başkanı düzeyinde karşılıklı resmi ziyaretler de ilk kez 2017’den sonra gerçekleşti. Nicolas Maduro 6 Ekim 2017’de Türkiye’ye resmi bir ziyarette bulundu. Maduro, 9 Temmuz 2018’de Cumhurbaşkanımızın göreve başlama törenine de geniş bir heyetle katıldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan da 3 Aralık 2018 tarihinde Karakas’ı ziyaret etti. Cumhurbaşkanı yardımcısı ise, Maduro’nun 10 Ocak 2019 tarihindeki yemin törenine katıldı .Venezuela Cumhurbaşkanı Baş Yardımcısı da Ocak 2020’de Türkiye’yi ziyaret etti. Dışişleri Bakanı düzeyinde de karşılıklı ziyaretler, temaslar gerçekleşti. Ekonomik iş birliğini geliştirmeye yönelik forumlar ve Parlamenterler Arası Dostluk Grubu toplantıları düzenlendi.
İki ülke arasındaki bu temasları göz önünde tutarak, ABD ile Venezuela arasında tırmanma gösteren gerginliğin Ankara’da dikkatle izlendiği söylenebilir. Keza, Trump ile Modura arasındaki hesaplaşmanın da Erdoğan’ı rahatsız ettiği düşünülebilir.
Öte yandan, Türkiye’yi de içine alan “Venezuela ile yeni bir uyuşturucu güzergahı” kurulmaya çalışıldığına ilişkin iddialar geçen yıllarda medyada yer almıştı. Bu çerçevede ortaya atılan iddialarda kokain ticareti rotasının Kolombiya’dan Venezuela’ya döndüğü, yeni bir uyuşturucu güzergahı oluşturmak amacıyla Türkiye’den birilerinin bu ülkede temaslarda bulunduğu ileri sürülmüştü. Türkiye’ye keza Venezuela’dan sıfır gümrük vergisiyle peynir ithal ettiği yolundaki iddialar kuşku yaratmış, konu TBMM’ye taşınmıştı. Ticaret Bakanı yöneltilen bir önergeye verdiği yanıtta, anılan ülkeden 1 gram dahi peynir ithal edilmediğini açıklamak zorunda kalmıştı. Reddedilse de ortaya atılan bu tür iddialar Türkiye açısından rahatsızlık verici.
Venezuela üzerinden ülkemizi de içine alan yeni bir uyuşturucu güzergahı kurulmaya çalışıldığı iddialarının ilgili makamlarımızca titizlikle araştırıldığı kuşkusuz. Bu doğrultuda, ABD’nin, “uluslararası uyuşturucu kartelin lideri olduğu” iddiasıyla Maduro üzerindeki baskılarını yoğunlaştırması, Ankara tarafından tüm boyutlarıyla değerlendirilmeli.
İlgili yazı:
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları: