Yaşadığımız büyük deprem felaketi tüm halkımızın ve insanlığın yüreklerini dağladı.
Deprem ülkemizin coğrafik bir gerçeği ve etkin önlem almamızın ne kadar zorunlu olduğunu her geçen gün daha net görmekteyiz.
Marmara depreminden sonra oluşan yüksek duyarlılık 20 küsur senede halkımızın farkındalığının artmasında oldukça büyük rol oynadı ancak, aynı mesafeyi maalesef hızlı ve sistematik organize olmada sağlayamadığımızı çok üzülerek gördük.
Deprem ülkemizin bir gerçeği ise dünyamızın gerçeği olan iklim değişikliği (aslında iklim sertleşmesi tabirini daha uygun buluyorum) kaynaklı, şiddeti ve sayısı her geçen yıl sürekli artan afetler de toplamda belki depremden çok daha fazla can ve mal kaybına neden olmaktadır. Bu kayıplar ise genelde ciddi altyapı sorunları nedeni ile daha çok gelişmekte olan ülkeleri ve fakir halkları vurmaktadır.
Geçen yıllarda yaşadığımız büyük Gelibolu, Marmaris ve Manavgat orman yangınları, Karadeniz illerinde yaşanan seller, Konya’da sayısı artan obruklar, yeraltı sularının çekilmesi, daha çok kıyılarda tanık olduğumuz hortumlar, artan salgın hastalıklar, her yıl olası bir afetle baş etme yetkinliklerimizi, başta hızlı organize olmak üzere artırmak zorunluluğu doğurmuştur.
Mevcut durumda iklim değişikliği, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na bağlıdır. Ancak, yüreklerimizi çok yakan ve yüksek ekonomik maliyetleri olan iklim değişikliği kaynaklı afetler ve deprem ayrı bir bakanlık altında, farklı bir şekilde, ayrı bir güçlü bütçe ile çok daha sistematik ve hızlı organize olabilir bir yapıya büründürülmesi çok faydalı ve etkili olacağı düşüncesindeyim. Kurulabilecek bu bakanlığa, iklim değişikliğine karşı en etkili mücadele edilme çözümü olan enerji verimliliği ve yönetimi de dahil edilebilir.
Ayhan Sarıdikmen (enerji uzmanı)