Kahramanmaraş merkezli depremlerde Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) tarafından yapılan açıklamalara göre hayatını kaybedenlerin sayısı 45 bini aşarken, kimlikleri hâlâ tespit edilemeyenlerin yanı sıra çeşitli nedenlerle kayıtlara girmemiş vefatlarla birlikte depremlerdeki ölü sayısının önümüzdeki aylarda biraz daha artabileceği düşünülüyor.
Adalet Bakanlığı DW Türkçe’nin depremler nedeniyle şu an kaç kişinin kayıp olabileceği ya da kaç kayıp başvurusu olduğu sorularını yanıtlamadı. Depremzedelerin sevdiklerine ölü ya da diri ulaşabilme çabaları ise sürüyor.
CHP’nin bu amaçla ilk etapta çocuklar için oluşturduğu ancak sonradan yetişkinleri de kapsayan kayıp komisyonuna şu ana kadar 113 çocuk için kayıp başvurusu gelmiş durumda.
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın Salı günü açıkladığı rakamlara göre deprem bölgesinde yaklaşık 5 bin adli tıp uzmanı, adli personel ve savcı görevlendirildi. Bozdağ hayatını kaybedenlerin kimliklendirme çalışmalarının büyük çoğunluğunun ise tamamlandığını kaydetti.
Ancak depremin üstünden üç haftadan fazla zaman geçmesine rağmen enkazlarda yakınlarına ölü ya da diri ulaşamayan ve bu nedenle kimlik tespiti bile yaptıramayan ya da DNA vermelerine rağmen henüz kimlik eşleşmesi yapılamayan aileler bulunuyor.
Dönmez ailesi nerede?
Antakya’da yaşayan Dönmez ailesi de depremin sayısı bilinemeyen kayıpları arasında.
Antakya’nın Güzelburç Mahallesi İlke Apartmanı’nda yaşayan Muhittin ve Meltem Dönmez çifti ile iki kızı Ebrar ve Cansu Erva Dönmez 6 Şubat’tan beri kayıp.
İlke Apartmanı’nın kazısında aile fertlerine rastlanamazken, yedi katlı binadan yaklaşık 28 kişinin daha kayıp olduğundan şüpheleniliyor.
Kayıp aileye ilişkin son durumu DW Türkçe’ye anlatan kuzenleri Reşit Dönmez, deprem sabahı saat 09.00’dan itibaren apartmanın başında beklediklerini, iş makinelerinin ancak saat 21.00 civarında gelerek çalışmaya başladığını belirtiyor. Altı gün süren çalışmanın ardından enkazın bodrum ve sığınak kısımlarına kadar inildiği halde aileden iz bulamadıklarını anlatan Dönmez, o günden beri gerek hastaneler gerekse savcılıklar aracılığıyla aramaya devam ettiklerini söylüyor.
Benzer şekilde Hatay’da 250 daireden oluşan Rönesans Rezidans’ın enkazı kaldırıldıktan sonra bazı kişilere ulaşılamamıştı. Ailelerin kendi imkânlarıyla tuttukları listeye göre 80’nin üzerinde kişinin kayıp olduğu basına yansımıştı.
Adli Tıp Kurumu Başkanı Hızır Aslıyüksek, 21 Şubat’ta yaptığı açıklamada o güne kadar kimliği meçhullerle ilgili 387 ailenin başvurduğunu ve bunlardan 168 cenazenin kimliğini tespit edip ailelerine teslim ettiklerini belirtmişti.
Kimliği meçhul cenazelerle ilgili yakınını kaybedenlerden, ilgili başsavcılıklara, ilçelerdeki savcılıklara, Adli Tıp Kurumunun İstanbul merkez ve şube müdürlüklerine başvurup ağız içi sürüntü örneği veya kan vermeleri isteniyor.
Peki depremin ardından kendilerinden hiçbir şekilde haber alınamayan kişilere ölü ya da diri ulaşılamamasının nedenleri neler olabilir?
Normal şartlar altında adli vakalarda Cumhuriyet savcılıklarında yapılan gerekli işlemlerin ve otopsinin ardından cenazenin gömülmesi gerekiyor. Ancak 11 ili etkileyen depremler geniş bir alana yayıldığı ve ilk günlerde bazı kent ve köylere ulaşılamadığı için bu işlemlerden geçmeden defin yapıldığı belirtiliyor.
Deprem sırasında Hatay’da bulunan ve ilk günlerden itibaren gerek arama kurtarmayı gerekse diğer çalışmaları yakından takip eden TBMM 24. Dönem Milletvekili, Hatay Tabip Odası eski Başkanı Dr. Mehmet Ali Ediboğlu kayıplara ilişkin nedenlerin başında ilk günlerden beri devam eden organizasyon eksikliğini gösteriyor.
DW Türkçe’ye konuşan Ediboğlu, depremin ilk iki günü merkezi devlet kurumlarının sahada olmadığını, belediye kurumlarının yıkılması ve belediye çalışanlarının da depremzede olması nedeniyle yerel kaynakların da kullanılamadığını söyleyerek, dışardan gelecek yardımlar için iki gün beklendiğini anlatıyor.
“Ne olduysa bu iki günde oldu” diyen Ediboğlu, sözlerini şöyle sürdürüyor:
“Kendi canını kurtaran ya da evlerinden kaçabilenler enkazlara koştu ve ses gelen yerlerden artık ne buldularsa yakınlarını, komşularını kurtarmak için uğraştılar. O sırada tabii canlı kadar çok sayıda cenaze de çıktı.”
Gönüllü grupların da ikinci günün sabahı yetiştiğini ve onların da canlı kurtarmaya çalıştığını, o esnada cenazelerin ortada kaldığını aktaran Ediboğlu, “Vatandaş da devletten umudunu kesip gitti cenazesini gömdü” diyor.
Ediboğlu, bu nedenle Hatay’da kayıtsız şekilde gömülen yüzlerce kişinin olabileceğini söyleyerek, şu an kayıp görünenlerin önemli bir kısmının bu şekilde gömülmüş olabileceği tahmininde bulunuyor.
Ediboğlu, ayrıca ilk günlerdeki keşmekeş içinde yaralı olarak kurtarılanların da ülkenin dört bir yanına dağıldığını ve kayıpların bu yaralılar arasında olabileceğini de belirtiyor.
Bu arada CHP Kayıp Komisyonu’ndan Sezgin Tanrıkulu, DW Türkçe’ye yaptığı açıklamada Hatay Başsavcılığı’nın ilk birkaç günkü karmaşanın ardından kimliği belli olmayan her cenazeden bir DNA örneği aldığını ve fotoğrafladığını söyleyerek, bu nedenle kimliksiz şekilde, Hatay’da numara verilerek gömülen cenazeler için yakınları vasıtasıyla DNA örneği verilerek çözüm bulunmaya çalışıldığını söylüyor.
Bu arada Hatay’da enkaz kaldırma çalışmalarına daha yeni başlanacağına da işaret ediliyor ve kayıp olanların bir kısmının cenazelerinin de bu çalışmalar sırasında bulunabileceği belirtiliyor.
Ediboğlu, hâlâ enkaz altında kalan cenaze sayısının toplam ölü sayısını çok artıracak kadar olmayacağı görüşünde.
1999 Marmara depremini soruşturan eski savcı, CHP eski Milletvekili Ali Özgündüz de enkazların kaldırılması sırasında dikkatli olunması gerektiğini şu sözlerle anlatıyor:
“Bu enkazların özenle, gerekirse zamana yayarak, dikkatli bir şekilde kaldırılması gerekir. Çünkü ağır kütleler insanların üzerine düştüğü zaman beden bütünlükleri bozulmuş olabilir. Temel çöküntüsü var ise zemine kadar inilmesi lazım.”
Özgündüz, bölgeden gelen bilgilerin enkazlarda halen cenazeler olabileceği yönünde olduğunu belirterek, bunlarla birlikte toplam ölü sayısının artabileceğini belirtiyor ve şunları söylüyor:
“Benim edindiğim bilgilere göre AFAD’ın açıkladığı 45 bin kimlikleri tespit edilen kişiler. Yani kimlik tespiti yapılmadan gömülen, defnedilen kişiler bu rakama dahil değil. Ve biliyoruz ki birçok kişinin kimliği tespit edilmediği halde defin işlemi yapılmış.”
Depremlerde hayatını kaybedenlerin kesin sayısının ortaya çıkabilmesi için daha zamana ihtiyaç olduğunu belirten Özgündüz, “Tahminimce eğer bir dört beş ayda biz bunu netleştirebilirsek bu bile iyidir. Umarım altı ayı geçmez. Fakat korkarım ki bir kısım şahıslara hiç ulaşılamayacak” diyor.
Özgündüz, devletin kayıp yurttaşların akıbetleri konusunda kamuoyunu tatmin edecek bir sonuç açıklaması gerektiğini de belirterek, “Bu kadar insan hayatını kaybetti. Kimlikleri budur, bu kadar insan ise kimlik tespiti yapılmadan defnedildi, şu kadar insan kayıptır gibi. Şeffaf olmalıdır ki aileler de en azından ölen yakınlarının hatırasına sahip çıkabilsinler ve gidip mezarlarında bir dua okuyabilsinler” çağrısı yapıyor.
(Gülsen Solaker, DW Türkçe)