Erdal Çolak
İnsan varoluşunun en temel ilkelerinden biri sahip olduğumuz bilinçtir. Hepimiz birer bilince sahip olsak da bu bilincin farklılığı kişiden kişiye değişir.
Hepimizin zihninde Kartezyen (Dekartçı) bir tiyatro oyunu var. Klasik bilinçlilik modeli bu oyun sende, bende, onda, herkeste aynen var olan bir oyun. İnsan bilincinde oynayan bu tiyatro oyununu nesnel dış dünyada da aynı oyunu oynuyor. Kendi bilinci hakkında cevapsız soruları olan insan neden, ne zaman doğduğunu, ne zaman, niçin öleceğini bilemeyen bilinçsiz insanın bilinçli olma çabası…
Bilinç bir perspektiften gerçekliği algılar ve hayatımızı bilinçli yaşayabiliriz. Yaşadığımız hayat bize diğer insanlara göre daha dramatik ve kederle doluymuş gibi gelir. Rene Descartes vücudunu yokmuş gibi düşünebildiğini ama bilincinin yokmuş gibi düşünemediğini test ederek “Düşünüyorum, öyleyse varım” demiştir. Bilim insanlarına göre bilinç adı verilen fenomen iki bileşenden, uyarılma ve farkındalıktan meydana gelir. Pozitivist olgular tarafından beynin bir işlevi olarak kabul edilen bilinç kişiye özgüdür. Her şeyi sorgulamaya kendinden başlayan insan, bilincin sırlarını keşfeden, kendisinin varlık bilincinde olma çabasındadır. Bilinç beynin, zihnin akışı içe bakış yoluyla algı, deneyimlerimiz olarak tanımlayabileceğimiz ve beynin bilinçli süreçlerinin tamamını içeren bir yetenek süreci olarak tarif edilebilir.
Düşünceler ve sorular arasında sıkışış kalmış duygular. Bilincin bu bilme çabasının başlangıç noktası zihnin içinde, ta derinlerde bulunan, hücrelere ulaşan elektrokimyasal sinyallere verilen biyokimyasal tepkilerin katmanlarının kırılıp yer değiştirmesidir. Fay hatlarının deprem hücrelerin meydana getirdiği beyinsel tepkimelerden oluşan deprem gibi. Erimiş bilinçten yoksun bilinçsizlik yeterince bulunduğunda ve duygular üzerindeki basınç yeterli olduğunda, olup bitenlerin, yapıp ettiklerinin farkında olmama durumu volkanik bir patlamaya benzer; insan hüznünün nedeni bu olsa gerek . İnsanların isteklerinin olmaması ya da aksi yönde gerçekleşmesi gibi… Hayat gibi gelişmekte olan bir problem soğuk ve sıcak hava akımının birleşmesi bilinçte duygu, düşünce fırtınası farklı sıcaklıklar yaratır. Soğuk rüzgarların ruha işlemesine inmesine sebep olur. Duygusal döngüleri sürekli yaşıyor olmamızın sebebi bilinçaltındaki duygunun akar sunun sele dönüşmesi gibi bilinci etkiler. Dolayısıyla bilincin aşınması, bir yerden başka bir yere taşınması sonucunda oluşan bilinç erozyonudur .
Bilinçsizlik sıkışıklığı nasıl bir seyir takip eder, bir heyelan nasıl oluşur, bilinç nasıl ürer ve uyum sağlar?
İnsandaki anlayış, kavrayış ve algılama yetisi yaşananları, öğrenilenleri, bunların geçmişle olan bağlantılarını bilinçli olarak kafada saklama zihinsel felsefede kaygı ve depresyona yol açar. İnsan beyninin ortaya çıkan olguları olan bazı davranışlarını ve fonksiyonlarını açıklamak bilgi, irade, deneyim, tez, sentez ve antisentez gibi birikimler eşliğinde olmalıdır. Sevginin aşırı yoğunlaşması, duygu ve düşüncelerin kaynağı zihin bilinçli olunca, saf sevginin kaynağı ruhumuz. olur Bazen tahmin edilemez şekilde bir okyanusta dalgalı bir seyir izleyen kıyıya vuran bilinç bu olsa gerek.
Bilinç olgusunu belirleyen en önemli unsurlar biyolojik psikolojik ,çevresel ve toplumsal şartlar, kişinin yaşam deneyimlerinin belirleyicisi olur. Algı, duygu ve düşünce olarak zihnimizde her ne varsa, ister gerçek ister hayal olsun, onlarla ilgili farkındalık bilinci oluşturur. Bilinç, homojen bir şekilde toplumsal yaşam sürecinde oluşur, başkalaşır ve yeni görünümler ile tekrar yeni bir bilinç şeklini alır. Yaşadığımız dünyanın farkındalığına ne denli sahip olursak o kadar bilince sahibiz demektir.
Bilinç kavramını anlam çerçevesinde yorumladığımız için farklı disiplinler ve kuramsal yaklaşımlar karşımıza çıkar. Ruh bilimde bilinç, kişinin kendinin farkına varması, zihinsel yönden sezisidir. Bilinç, algı, bilgi ve aklın kullanılmasıdır. Ruh bilimsel açıdan insan, kendi varlığını ancak bilinciyle aşabilir. Teistlere göre insan bir bilince sahip ise bu Allah’ın sayesindedir. Materyalist anlayışa göre bilinç, insana ait olan düşünce, duygu, irade, karakter vb. gerçekliğin yansımasıdır. Biyolojide ve tıpta kullanılan bilinç kavramı, beynin ve merkezi sınır sistemi içinde bulunan diğer bölümlerin bir işlevi olarak anlatılabilir. Çeşitli uyaranların duyu organları tarafından algılanarak sınır sistemi tarafından beyne iletilmesi, elde edilen bilgilerin beyinde ayıklanıp işlendikten sonra geri bildirim olarak verilmesi bilinç kabul edilir. Psikolojide ve psikiyatride kullanılan bilinç kavramı ise, fiziksel uyaranların ruh haline verilen tepkidir. Sosyoloji açısından değerlendirilen bilinç kavramı ise, değişik insan grupları içinde yaşayan bireyin zihinsel durumunu çevresi arasındaki iletişimini, bireydeki toplum bilincine göre inceler.
Benim anladığım kadarıyla bilinci bilinç yapan “farkındalık”tır. Doğadaki canlı varlıklar kendilerinin ve çevrelerinde olan olayların farkında olabilirler ama bilinçli farkındalık sadece insanoğlu için geçerlidir. İnsan kendisinin, bedenin, duyularının ve düşüncelerinin farkında olduğu sürece bilinçli olur. Varlık ve bilinç insanda farkında olmanın, duygunun, algının ve bilginin merkezi olarak görülen yetenek kişinin kendi içine dönüp kendi düşüncesiyle kavraması, etkileşime girmesinden ibarettir. Bu etkileşim farklı boyutlarda hem zihinsel hem de bilişsel meydana gelebilir. Zihin, sürekli olarak başta beyin olmak üzere tüm bedenle iletişimde olduğu gibi ve dış dünya ile etkileşim halindedir.
Bir davranışa değer ve önem kazandıran bilinçtir. Bu bilinci anlamlı kılan ise bilinçli niyetlerdir. Bilinçli olmayan davranışlar amaçsız davranışlardır. Bilinçsiz, herhangi bir amaca yönelik olmayan davranışlar insanı diğer canlılardan farkı olmayan basit bir kişi haline getirir. Davranışın değerini, nedenini niyet ve bilinç düzeyi belirler.
Bilinç; insan dahil her şeyin içinde bulunduğu gerçeklik noktasıdır. Fakat sadece insanda anlama, kavram kabiliyeti, idrak etme becerisi, hep o an içindeki bilinç seviyesine bağlıdır. Bilinç ile kişinin kendi varlığını ve dış dünyanın farkında olmasıdır. Bu dış dünyayı tecrübe etme, hissetme, algılama ve bilme yeteneğidir. Bilinçli bir varlıkta benlik duyusu ile birlikte kendi varlığının, iç aleminin ve dış dünyanın farkında olma hissi vardır. İnsanoğlunu hayatındaki zihinsel durumlar, nitelikler, işlemler, acı, tatlı, arzular, akıl, düşünce, duygular ve bilinç dâhil tecrübeler, istek, tutumlar, benlik kişiliğini oluşturur.
Son olarak Mevlana’nın dediği gibi, “Bilinç taşta uyur, bitkilerde rüya görür, hayvanlarla uyanmaya başlar ve insanın içinde kendisinin farkına varır.” O zaman ışık hızında hareket etmeyin. Bir şiir ya da bir şarkı dinleyin. Hiç olmazsa günde bir kaç sayfa kitap okuyun. Hiçbir şey yapamıyorsanız koltukta sadece birkaç dakika iç dünyanıza seyahat edin; iç dünyanızdan gelen sese kulak verin. Onu da mı yapamadınız; yavaşlayıp bir çiçek koklayın…