İktidar halkın İMF’si oldu!-Mustafa Balbay (Cumhuriyet)
“Dün sabah saat 10.00’da enflasyon rakamlarının açıklanmasıyla birlikte art arda buna paralel haberler döküldü:
– Kira artış oranı belli oldu.
– SGK emeklilerinin maaş artış oranları netleşti.
– Gıda enflasyonu sürpriz yaptı.
Artık enflasyonun da kendi içinde alt dalları var:
Eğitim enflasyonu, konut enflasyonu…
Bir de aynı enflasyonun kurumlara göre değişen oranları var. İTO, ENAG, TÜİK…
İktidar doğal olarak kendi enflasyonunu temel alıyor.
Yaşam, bilimsel çalışmalar ne derse desin gerçek TÜİK’tir!
TÜİK kasım enflasyonunu yüzde 0.87 açıkladı. Oysa Anadolu Ajansı 32 ekonomiste tahmini sormuş, yüzde 1.31 çıkmıştı. ENAG’ın bulduğu rakam ise yüzde 2.13 oldu. ENAG’la TÜİK arasında üç kata yakın fark var.
Son beş ayın toplam enflasyonu maaş zammını etkileyeceği için kasım, aralık düşük çıkıyor!
Önce enflasyon enflasyonunu sütuna yatıralım.
Enflasyon oranları kurumlara göre değişebildiği gibi hedeflere göre de değişebiliyor!
Buna ekonomi biliminde “niyet enflasyonu” da diyebiliriz.
Yılın başında hedef açıklandı:
– 2025 enflasyonu yüzde 21!
Ocak ayı bitti, daha mart gelmeden hedef yenilendi:
– 2025 enflasyonu yüzde 25’in altında gerçekleşecek!
Bunun anlamı açık; hedef tutmayacak, bu daha şubat ayında belli oldu. Usul usul yükseltme yapılıyor.
Yılın ortasına gelince işin içine “bantlar” girdi:
– 2025 enflasyonu 24-28 bandında olacak!
Artık bantlamalar başladı. Tabii bant da tutmuyor. Yılın üçüncü çeyreği, utangaç bir açıklama:
– Enflasyon yüzde 30 bandında olacak!
Bant ne? Yüzde 31 mi yüzde 39 mu?
Böylesine dalgalanmaların ortasında Bakan Şimşek canlı yayına çıkıyor. Güven veren, başarılı olacağına inanılan bir kişi edasıyla konuşuyor:
– Yılın başında yaptığımız tahminler tutmayacak. 2025 enflasyonunun yüzde 30’un üzerinde olacağı kesinleşti!
Müjde gibi anlatıyor!
Bu başarısızlık iktidar medyasınca şöyle yorumlanıyor:
“Bakan Şimşek piyasalara güven verdi. Yakın geleceğe ilişkin düşüncelerini dürüst biçimde söyledi.”
Uykudaki AKP-Soner Yalçın (Nefes)
“Fransa’da başbakanlık, cumhurbaşkanlığı yapmış Georges Pompidou’nun devlet adamlığına dair anlamlı sözü oldu:
-“Kendini ulusuna hizmet etmeye adayan siyasetçiye devlet adamı denir. Ulusun kendisine hizmet etmesi gerektiğini düşünen devlet adamına ise siyasetçi denir!”
Ülkücülerin bir sloganı vardı: “Devletin başına Devlet geçecek.”
Devlet Bahçeli devletin başına geçmedi ama ortağı oldu. Son dönemde gerek milli çözüm süreci ve gerekse yaptığı uyarılar ile devlet adamı kimliğini öne çıkarıyor.
Barzani’nin eli silahlı peşmergelerinin Cizre’de gövde gösterisi yapmasına sessiz kalmadı. “Vatan topraklarımızda yabancı üniformalı askerlerin uzun namlulu silahla ortalıkta dolaşmaları tek kelimeyle rezalettir” dedi.
Mesele salt silah konusu da değil; AKP’li siyasetçilerin-bürokratların Barzani’ye abartılı övgüleri şaşkınlık vericiydi!
Devlet Bahçeli’nin tepkisini “ortağı” AKP anladı mı? Bakınız:
Cizre, Orta Çağ’dan 19’uncu yüzyıla kadar Kürtlerin en etkili beyliklerinden biri olan Botan Beyliği’nin başkentiydi.
Bedirhaniler burada hüküm sürdü. 19’uncu yüzyılda Osmanlı’ya karşı yaptıkları isyanların siyasi merkeziydi.
Kürt tarihinde Bedirhaniler emirlik kökenli siyasi-askeri bir otorite idi…
Barzanileri bilirsiniz; 20’nci yüzyılda özellikle Osmanlı sonrası dönemde, Kürt dini ve siyasi hareketinin güçlü ailelerinden biri oldu…
Osmanlı, Bedirhanileri pasifleştirdi. Ya Barzani? Yazayım; çünkü tarihsel süreçler bilinmeden Devlet Bahçeli’nin çıkışı anlaşılamaz…
Bugün gelinen yerin önemi-Mehmet Y. Yılmaz (T24)
“MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin “Öcalan gelsin TBMM’de örgütünü feshettiğini söylesin” çağrısıyla başlayan süreçte geldiğimiz noktanın öneminin herkes farkında mı, emin değilim.
Böyle düşünmeme neden olan şey küçük gruplardan alkış almak uğruna sarf edilen gereksiz sözlerin giderek artması.
Bahçeli’nin Barzani’ye kızması, Barzani’nin tuhaf yanıtı, Erdoğan’ın öfkeyle köpürmesi, Bese Hozat’ın açıklaması, “savaş bitince” işsiz kalacak PKK kodamanlarının esip savurmaları, DEM ve CHP yöneticilerinin “amacını aşan” sözleri derken “süreç duvara mı tosladı” endişesi yayıldı.
Ancak şunu söylemek gerekir ki kim ne derse desin, ok yaydan çıktı.
Bu süreç bugün itibariyle kesintiye uğrasa bile çok önemli bir kavşak dönüldü.
Aralarında rahmetli Sırrı Süreyya Önder’in de bulunduğu yedi kişilik DEM heyeti, Abdullah Öcalan ile 27 Şubat 2025 sabahı görüştükten sonra akşamüstü İstanbul’da Öcalan’ın çağrısını açıkladı.
Öcalan bu çağrısında “ayrı ulus devlet, federasyon, idari özerklik ve kültüralist çözümleri” aşırı milliyetçi savruluş olarak tanımladıktan sonra PKK’nın “anlam yoksunluğuna düştüğünü” söylüyor, örgütün kendisini feshetmesini istiyordu.
Tam olarak şu cümleyle: “(PKK) ömrünü benzerleri gibi tamamlamış ve feshini gerekli kılmıştır.”
Nitekim PKK sembolik de olsa bir silah bırakma töreni yaptı ama sembolik olmasının çok ötesinde bir hareket ile Zap ve Metina bölgelerindeki militanlarını geri çekti.
Önemli kavşak derken bunu kastediyorum.
Öcalan’ın “ayrılıkçı şiddet” ile ilgili olarak yaptığı bu tespitten sonra PKK’nın ya da devamı niteliğindeki bir örgütün elde silah dağlara çıkması söz konusu olamaz.
Buna niyetlenecek olan grupların önce Öcalan ile ideolojik bir hesaplaşmaya girmesi gerekir ki silah kullanacak bir örgüte militan toplayabilmek söz konusu olabilsin.
Öcalan’ın, Kürt politik hareketi içindeki ağırlığı sürdüğü sürece bu mümkün olamaz.
MHP Genel Başkanı büyük olasılıkla bu gelinen noktanın öneminin farkında ama onun farkında olması yeterli değil.
Birkaç gündür yazdığım gibi bundan sonraki adımı atma sırası Erdoğan’da.
Ve öyle görünüyor ki Erdoğan, o adımı kolayca atamayacak.”
Bahçeli–Öcalan görüşse…-Ahmet Taşgetiren (Karar)
“‘O meselede” karmakarışık işler oluyor.
Bakar mısınız, herkesin, en önde Bahçeli’nin “Öcalan ve barış” denklemi kurduğu bir zamanda PKK adına Bese Hozat, “Biz suç işlemedik ki aftan söz edilsin” diyor.
Bahçeli ona veya bu tür çıkışlara karşı “Bayramlık ağzımı açtırmasınlar” diyor. Öcalan’ın silâh bırakma çağrısının sadece PKK’yı değil SDG’yi de kapsadığını söylüyor.
SDG Suriye’deki alan paylaşımında Amerika ve İsrail ile oyun kurmaya çalışıyor.
Bakar mısınız, Komisyondan bir heyet daha birkaç gün önce İmralı’ya gitmişken, geldikten sonra “Süreç işlemezse darbe dinamiği devreye girer” söylentileri yayılırken, tam o sırada “Bahçeli’ye karşı bir darbe” iddiası seslendirilirken DEM heyeti yeniden İmralı’ya gidiyor ve Öcalan’ın bu gelişmelere nasıl baktığını okumaya çalışıyor.
Bir ara tepki ile seslendirildi ama ben kinayeden azade dile getirmek isterim: Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çekinceli onayı falan tamam ama sürecin asıl patronunun Devlet Bahçeli olduğu artık herkesin teslim ettiği bir husus. O da, bir anlamda her şeye sahip çıkıyor, her eleştiriyi göğüslüyor vs… O zaman öteki cenahta işin patronu Bahçeli’nin “Kurucu Önder” diye taltif ettiği Abdullah Öcalan ise bu tarafta da Devlet Bahçeli olarak birbiri ile doğrudan görüşsünler. Milletvekillerinin görüştüğü bir yerde Bahçeli’nin görüşmesi de yadırganmaz. Her şey masaya konsun, ikili – üçlü aktarmalar olmasın. Fotoğrafı tam görelim ve millet olarak ona göre karar verelim. Bu bir.
Değilse karmakarışıklık devam edecek ve “Terörsüz Türkiye”ye gidelim derken, bambaşka yerlere savrulacağız.
İşin sahibi yok sanki. O arada da birileri kendine alan oluşturmaya çalışıyor.
Karmakarışıklığın diğer boyutunu Barzani sergiledi geçtiğimiz birkaç gün içinde. Orada da Bahçeli yine devreye girdi, bu defa çok ağır ifadelerle.
Molla Ahmed-i Ceziri’yi anma sempozyumu “Barzani şov”a dönünce, orada birileri (daha doğrusu bir AKP milletvekili) Barzani’ye “Gözümün nuru – Kürtlüğü senden öğrendik” diye hitap edince, bir de Barzani Kuzey Irak Kürt Federe devletinden getirdiği uzun namlulu silâh kullanan korumalarla arz-ı endam edince…. İktidarın Ak Parti kanadı sessiz kalınca Bahçeli’de yine tepe atınca ve Kurt yönetiminden Bahçeli’ye “hidayete erdiğini sanıyorduk ama sen hala bozkurtmuşsun. Kuzu postuna bürünmüş” gibi çılgın ifadeler gelince…
Herkes bir kere daha “ne oluyor” dedi.
Türkiye Öcalan’ı sindirmeye çalışırken Barzani “Ben de varım” mı diyordu? Öcalan’ın DEM’i varsa, Barzani’nin de ona “Gözümün nuru” diyecek fanları mı vardı? Türkiye’de?
Ankara, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da ifadesiyle “Türk – Kürt – Arap yakınlığı” üzerinden bir bölgesel barış iklimi kurgulamaya çalışıyor. Devlet Bahçeli’nin de benzeri yaklaşımlarına tanık olunuyor.”
Yıllık verilerde son 4 yılın dibi: Enflasyondan ‘tatlı’ sürpriz-Naki Bakır (Dünya)
“Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) ölçtüğü tüketici fiyat artışı kasım ayında beklentilerin oldukça altında gelerek sürpriz yaptı. Yıllık enflasyon son dört yılın en düşük düzeyini gördü.
TÜİK’in Tüketici Fiyat Endeksine (TÜFE) göre aylık enflasyon, yüzde 0,87 olarak açıklandı. Bu ise son iki buçuk yılın en düşük aylık enflasyonu. Aylık oran, Merkez Bankası’nın Piyasa Katılımcıları Anketi’nden çıkan yüzde 1,59’luk düşük beklentinin de çok altında geldi. Ocak-kasım dönemi kümülatif enflasyonu yüzde 29,74’le Merkez Bankası’nın yılın tümü için tahmin aralığı üst sınırı olan yüzde 29’u yakınsamakla birlikte, hedefin tutması için yılın son ayında eksi enflasyon yaşanması gerekiyor.
Aylık enflasyonun geçen yılın kasım ayındaki yüzde 2,24’ün çok altında gelmesi sonucu, ekim sonunda yüzde 32,87 olan yıllık enflasyon kasımda yüzde 31,07’ye kadar inerek son 48 ayın en düşük düzeyini gördü. Son bir yılda 16,02 puan düşen yıllık manşet enflasyonda tepe nokta olan Mayıs 2024’teki yüzde 75,45’lik düzeye göre düşüş 44,38 puana ulaştı. On iki aylık ortalamalara göre enflasyon da kasım sonu itibarıyla yüzde 35,91’e geriledi.
Kira artış tavanı olarak baz alınan enflasyon da önceki aya göre düşmeye devam etti. Konut ve işyeri kira sözleşmelerinde bu ayki kira artışları, TÜFE’de kasım sonu itibarıyla on iki aylık ortalamalara göre yüzde 35,91 olan enflasyon oranını geçemeyecek. Yıllık ve on iki aylık ortalamalara göre enflasyon oranları arasında uzun süre devam eden ve yüksek kira artışlarının sürmesine yol açan makas giderek daraldı.
Manşet enflasyonda bir yıl öncesine göre 16 puanlık düşüşe karşılık, on iki aylık ortalamalara göre yıllık enflasyonda düşüş 24,5 puana ulaştı. Ancak kasım itibarıyla iki oran arasında hala 4,8 puanlık bir marj bulunuyor. Bu arada Yurt İçi Üretici Fiyat Endeksi (Yİ-ÜFE) de kasımda yüzde 0,84, ilk on bir ayda yüzde 26,72 artış gösterdi. ÜFE bazında yıllık enflasyon yüzde 27,23 olurken, on iki aylık ortalamalara göre oran da yüzde 25,37’ye indi.”
Not: Başlıklara tıklayarak yazıların tamamına ulaşabilirsiniz.
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları:
