Enerji piyasaları ve jeopolitik denklemler doğaları gereği belirsizlikleri sevmez.
Ancak Türkiye, kışın kapıya dayandığı şu günlerde, en kritik enerji tedarik kalemlerinden biri olan Rus doğal gazı konusunda tam bir belirsizlik sarmalının içinde görünüyor. Yıllardır enerji arz güvenliğimizin temel direklerinden olan Mavi Akım ve Türk Akımı boru hatları üzerinden BOTAŞ’ın Rusya ile yaptığı uzun dönemli alım sözleşmelerinin süresi yıl sonunda dolarken, Ankara’dan henüz bir yenileme haberi gelmiş değil. Bu sessizlik, “Acaba bir kriz kapıda mı?” sorusunu kaçınılmaz olarak gündeme taşıyor.
Denklemin parçalarını doğru birleştirmek için mevcut durumu net bir şekilde ortaya koymak gerekiyor. İlk olarak, Türk Akımı boru hattı üzerinden Botaş tarafından ithal edilen 5.75 milyar metreküplük (bcm) kontratın geleceği muğlak. Açık kaynaklara yansıyan ve kulislerde konuşulan bilgilere göre, bu kapasitenin özel şirketlere devredilmesi masadaki en güçlü senaryo. Rusların talebi de bu yönde. Ancak asıl kritik düğüm, Türkiye’nin ana tedarik hattı olan Mavi Akım’da yaşanıyor.
Mavi Akım, yıllık 16 bcm kapasiteye sahip. Bu kapasitenin yarısı, yani 8 bcm, hattın yüzde 50 ortağı olan İtalyan enerji devi Eni’nin kontrolündeydi. Ancak, Ukrayna savaşı sonrası devreye giren Batı ambargoları, tüm denklemi değiştirdi. İtalyanlar, Rusya’daki varlıklarından çıkma stratejileri doğrultusunda önce sevkiyattan çekildiler, şimdi de boru hattındaki hisselerini satmaya çalışıyorlar. Ne var ki, mevcut yaptırım rejimi altında bu hisselere talip olacak bir alıcı bulmaları neredeyse imkânsız. Bu durumun pratik sonucu şudur: Türkiye, Mavi Akım üzerinden Rusya ile masaya oturduğunda, artık 16 bcm için değil, sadece Rusya’nın kendi kontrolündeki 8 bcm’lik kapasite için pazarlık yapacak gibi görünüyor. İtalyanların bu sürece “bir şekilde!” dahil edilmesi, örneğin “hat kirası ödenmesi” de mümkün olabilir (mi)?
Bu noktada, eski BOTAŞ Genel Müdürü Sn. Gökhan Yardım’ın geçen günlerde dile getirdiği dikkat çekici bir öneriyi de not etmek gerek. Sn. Yardım, Mavi Akım’daki bu 8 bcm’lik atıl kapasitenin, Rusya üzerinden yapılacak bir swap (takas) anlaşmasıyla Türkmenistan gazının Türkiye’ye ulaştırılması için kullanılabileceğini gündeme getirdi. Şöyle yazdı Sn. Yardım:
“Türkiye, Mavi Akım boru hattındaki ENI hissesini alarak, Türkmenistan doğal gazını -aynen İran üzerinden swap yoluyla aldığı gibi- alamaz mı sorusu aklıma takıldı. Tabii bu ancak Gazprom’un onay vermesiyle olur ama Türkiye’nin de biten Rus kontratlarını uzatması, fiyatları revize etmesi, Batı ile Rusya arasındaki diyaloğun sürmesi gibi kozları var.”
Bu, kâğıt üzerinde yaratıcı bir formül olsa da, hem Rusya’nın onayı hem de Türkmenistan ile yapılacak karmaşık bir anlaşma gerektiriyor. Bu önerinin Ankara tarafından bir müzakere kartı olarak mı, yoksa gerçekçi bir alternatif olarak mı değerlendirildiği ya da değerlendirilmeye değer görüldüğü henüz net değil.
Peki, rakamlar ne söylüyor?
Türkiye’nin yıllık doğal gaz ihtiyacı, sanayi üretimi ve kış şartlarının sertliğine bağlı olarak 50-55 bcm bandında seyrediyor. Rus kontratları olmadan bu ihtiyacı karşılama şansımız var mı? Sade bir matematiksel hesapla, cevap net bir şekilde “hayır”.
Türkiye’nin LNG (sıvılaştırılmış doğal gaz) alım kapasitesi, tüm terminaller tam kapasite çalışsa bile 2026 yılında maksimum 14-15 bcm seviyesinde olacaktır. Azerbaycan (Şah Deniz) ve İran’dan boru hatlarıyla gelmesi beklenen gaz miktarı ise, her şey yolunda giderse, toplamda 23-24 bcm civarında. Bu iki kalemi topladığımızda elde ettiğimiz rakam yaklaşık 38 bcm. Geriye en az 15-20 bcm’lik devasa bir açık kalıyor. Bu açık, Rus gazı olmadan kapatılamaz.
Dolayısıyla, Rusya ile kontratları yenilememe gibi bir lüksümüz bulunmuyor. Mesele, anlaşmanın yapılıp yapılmayacağı değil, ne zaman ve hangi şartlarda yapılacağıdır. Türkiye’nin enerji diplomasisindeki geleneksel “son dakika” ve “ateş bacayı sardığında” alışkanlığı, muhtemelen bu süreçte de kendini gösterecektir. Ancak unutulmamalıdır ki, müzakere masasında zaman daraldıkça eliniz zayıflar. Ayrıca, ne yazık ki Ruslar bizim ihtiyaçlarımızı da kapasitemizi de, belki de bizden daha iyi biliyorlar. Sert geçmesi muhtemel bir kış, diğer tedarik kanallarında yaşanabilecek olası teknik arızalar veya jeopolitik sorunlar, Türkiye’yi bir anda tedarik krizi riskiyle karşı karşıya bırakabilir.
Tüm bu teknik ve ticari zorlukların üzerine bir de ABD baskısını eklemeyi unutmayalım. Beyaz Saray, müttefiki olarak gördüğü Türkiye’nin Rusya’dan petrol ve doğal gaz alımını sonlandırmasını istiyor. Petrol konusu, piyasa koşulları ve alternatif tedarikçiler çerçevesinde belki tartışılabilir bir başlıktır. Ancak doğal gazda durum tamamen farklı. Türkiye’nin Rus gazı alımını sonlandırmak gibi bir opsiyonu, bir seçeneği kesinlikle söz konusu değildir. İşin ilginç yanı, bu gerçeği Washington’daki karar alıcılar da, en az bizim kadar iyi biliyor. Bu baskı, Ankara’nın Moskova ile yürüteceği müzakerelerin zamanlamasını veya tonunu etkileyebilir, ancak nihai sonucu değiştiremez. Zira söz konusu olan, ülkenin sanayisinin çarklarının dönmesi ve milyonlarca hanenin kışın ısınmasıdır.
Yazıyı bitirmeden önce Mavi Akım’dan bahsetmişken, rahmetli Mesut Yılmaz’ı anmadan geçmek olmaz. Mavi Akım Projesi’ne son noktayı koymak da rahmetli Ecevit’e nasip olmuştu. Elbette, bu projeye karşı çıkan çevreler ve medyanın bir bölümü rahmetli Mesut Yılmaz’ı ve Sn. Cumhur Ersümer’i linç ederken, Türkiye’nin son 25 yılına damga vuran bu projeye emeği geçenleri hatırlamak ve onlara teşekkür etmek gerekir.
Mavi Akım’ın da kitabını yazmak bana nasip oldu. ‘Mavi Düş’ü yazmak için konuştuğum ve bana katkı sağlayan kişileri de anmadan geçmek istemiyorum. Özellikle, eski Botaş Genel Müdürü Gökhan Yardım ve “o olmasa, bu kitap olmazdı” dediğim eski Botaş Daire Başkanı Ali Arif Aktürk’e de bir kez daha teşekkür etmem gerekiyor. Aslında adı geçenlere en çok teşekkür etmesi gereken Erdoğan’ın bizzat kendisidir. Zira, AKP döneminde enerji krizi yaşanmaması bu proje sayesinde oldu. Hani, AKP’nin en sevdiği o propaganda cümlesi var ya, “Şu kadar ile, şu kadar ilçeye doğal gaz götürdük”, işte bu cümleyi de Mavi Akım sayesinde kurabildiler.
Sonuç olarak, Ankara bir şekilde Moskova ile masaya oturup o imzayı atacaktır. Ancak bu gecikme, hem piyasada gereksiz bir gerilim yaratmakta hem de Türkiye’nin pazarlık gücünü aşındırmaktadır. Umarız bu kaçınılmaz anlaşma, sanayicinin ve vatandaşın faturasını daha da kabartacak ağır bedeller içermez.
İlgili yazı:
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları:
