Gazeteci Varol Ersoy‘un Medyaradar sitesinde yayınlanan “Kameraya yakalanan diyalog skandalında kim, ne kadar masum?” başlıklı yazısı:
NTV Washington Temsilcisi Hüseyin Günay’ın başına gelenleri biliyorsunuz:
Beyaz Saray’da Trump ile İsrail Cumhurbaşkanı’nın görüşmesi sürerken, Anadolu Ajansı kameramanı Yasin Öztürk’le Trump-Erdoğan görüşmesini değerlendiriyorlar.
İşin ilginci bu sohbeti Beyaz Saray’ın kapısını görecek şekilde kayıt yapan AP’nin kamerasının önünde yapıyorlar.
Yasin Öztürk, Erdoğan-Trump görüşmesini kast ederek “Bizimkiler epeybir şey almış” deyince, Hüseyin Günay “Hiçbir s.kim alamadılar, yani biz bir şey alamadık. Aldık ama babayı aldık” diye yanıt veriyor.
Video 1 dakika 49 saniyelik bir kayıttan oluşuyor.
Kısa videoda yer almasa da ikili arasındaki muhabbet, Erdoğan sonrasında adları cumhurbaşkanlığı için geçen Berat Albayrak-Hakan Fidan-Bilal Erdoğan üçlüsüne kadar gelip dayanıyor.
Hatta ilginç bir şekilde Hüseyin Günay’ın, kaydın sonlarına doğru escortlardan söz ettiği bile duyuluyor.
Sonra ne oluyor?
Bu görüntüler AP’nin sitesinde canlı akış bölümünde aynen yayınlanıyor… İddialara göre gazeteci Serdar Akinan da bunu fark edip bu konuşmaları kesip biçerek ve alt yazı ekleyerek sosyal medyaya yüklüyor.
Ondan sonrasını biliyorsunuz; kızılca kıyamet kopuyor!
Sonunda NTV Washington Temsilcisi Hüseyin Günay, baba olduğu ve “Bana artık Hüso Baba diyebilirsiniz” diye paylaşımda bulunduğu gün işten çıkarılıyor…
Serdar Akinan da arabasının içinde çektiği bir videoyu paylaşarak NTV yönetici ve sahiplerine alenen küfrediyor, gazeteciyi işten çıkarmalarını eleştiriyor.
Gelin; bu “iş kazası”nı medya etiği açısından mercek altına yatıralım:
Birinci açıda, Hüseyin Günay’ın, kurumuna canlı olarak bağlandığında Erdoğan-Trump görüşmesini böyle aktarmaması yer alıyor!
Haberi verirken “başarılı ve verimli” olarak gösterdiği toplantıyı, haber bittikten sonra yerden yere vuruyor…
Bu açıdan bakıldığında Hüseyin Günay’ın, objektif gazetecilik ilkesine ihanet ettiği, başarısız bulduğu bir teması NTV izleyicilerine başarılıymış gibi aktardığı görülüyor.
Bu da en hafif deyimiyle izleyiciyi yanıltmak ve doğru haber vermemek anlamına geliyor.
Peki; bunu yapan, yani berbat işleri şahaneymiş gibi gösteren tek gazeteci bu arkadaş mı?
Elbette hayır!
Ama bu, onun “haberi çarpıttığı” gerçeğini değiştirmiyor.
Olayın bir de “işten çıkarma” boyutu var…
Sahi; NTV yönetiminin hemen harekete geçerek Hüseyin Günay’ı işten çıkarması ne kadar doğru?
Bana göre kesinlikle yanlış…
Çünkü gazeteciyi, haberi inanmadığı şekilde vermeye zorlayan şey, NTV’nin izlediği yayın politikası…
Sorarım size, Hüseyin Günay, kurumunun yayınına bağlandığında gerçekleri, inandığı şekilde anlatsaydı, hem kurumunun hem de kendisinin başına neler gelirdi?
Daha sonra kendi görüşlerini bir başka gazeteciyle paylaşırken kameraya yakalanması ise NTV’yi asla bağlamıyor.
Bu yüzden “Kamuoyuna yansıyan görüşler muhabirimizin kendi görüşleridir ve özel hayatta kaydedilmiştir. Kendisini dikkatli olması için uyardık” diyerek konuyu kapatabilir, gazeteciyi işsiz bırakmayabilirlerdi…
Ve üçüncü boyut: Deneyimli gazeteci Serdar Akinan’ın yaptıkları!
Eğer iddialar doğruysa…
Yani gerçekten bu diyaloğu fark edip montajlayan, altyazı ekleyen ve sosyal medyaya servis eden kişi kendisiyse, o ne kadar masum?
Evet; yaptığı şey habercilik ama etik kurallara aykırı bir habercilik!
Haberleri bile olmadan konuşmaları ve görüntüleri kaydedilen iki kişi arasındaki bir sohbeti milyonlarca kişiyle paylaşmak ne kadar doğru?
Bu tavır, Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’ne aykırı değil mi?
Deneyimli gazeteci Akinan bunları yaparak genç meslektaşının ekmeğiyle oynamış olmuyor mu?
Ve bunun bilincinde olduğu için suçu NTV yönetimine atıp “ekmekle oynadıkları” gerekçesiyle küfretmesi ne kadar doğru?
Peki; bu olayın doğrusu nasıl olmalıydı?
Bir: İktidar medya organlarına baskı yapmamalıydı.
İki: O medya organlarında çalışan gazeteciler kendilerini hep “iktidar lehine haber yapmak” zorunda hissetmemeliydi.
Üç: Hüseyin Günay, haberi inandığı gibi, eğip bükmeden ve en önemlisi “halktan gerçekleri gizlemeden” olduğu gibi vermeliydi!
Dört: Gazeteci arkadaşıyla verdiği haberin dedikodusunu yapmak zorunda kalmamalıydı.
Beş: Serdar Akinan, o kurguyu yaparken genç meslektaşının ekmeğiyle oynadığını bilerek en azından görüntüyü değil sadece ses kaydını yayınlamalı, kesinlikle isim vermemeliydi.
Altı: NTV yönetimi birazcık olsun dik durabilmeli ve bunun bir iş kazası olduğunu söyleyip gazeteciyi uyarmakla yetinmeliydi.
Yedi: Serdar Akinan, sonradan çektiği videoda NTV sahip ve yöneticilerine ettiği o küfürleri asla etmemeliydi.
Buyurun suçlulardan suçlu beğenin ve söyleyin:
En büyük suçlu kim?
Görsel: islamianaliz.com
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları: