Yapay zekâ, robotik ve otomasyonun dünyayı yeniden şekillendirdiği bir çağdayız. Akıllı makineler, üretimden hizmet sektörüne kadar her alanı dönüştürüyor; insan emeğinin tanımı değişiyor. Ama gelin görün ki, biz bu satranç tahtasında sanki bir tavla oyununa odaklanmış gibiyiz.
Ekonomi politikalarımız, geleceğin değil, sanki dünün sorunlarına çözüm arıyor. İhracatın lokomotifi hâlâ kilogramı 20 doları geçmeyen tekstil ürünleri. Oysa Endonezya, Bangladeş gibi ülkeler bu alanda dev adımlarla ilerliyor ve rekabet gücümüzü her geçen gün aşındırıyor. Biz ise hâlâ tekstilde rekabeti nasıl koruyabiliriz diye kafa yoruyoruz.
Robotik devrimi gözden kaçınca
Bir diğer çarpıcı örnek de otomotiv sektörü. Türkiye’nin yerli otomobil projesi için milyarlarca dolar harcadığına şahit olduk. Bu, her ne kadar stratejik bir hamle gibi görünse de, asıl mesele robotik ve otomasyon teknolojilerinde geride kalmamız. Dünyanın en büyük otomobil üreticileri artık sadece araba üretmiyor; otonom sürüş, yapay zekâ destekli araç sistemleri ve yeni nesil batarya teknolojileri üzerine çalışıyor. Fabrikalarında robot kolları, insan iş gücünün yerini alırken, biz hâlâ “kaç motor, kaç beygir?” tartışmalarında kalıyoruz. Oysa bir robotik teknolojileri girişiminin uluslararası arenada elde edeceği başarı, 100 bin otomobilin ihracatından daha değerli olabilir.
Gelecek, ne tekstil ihracatını artırarak ne de salt araba üreterek inşa edilecek. Gelecek, veri analizi, yapay zekâ, robotik ve biyoteknoloji gibi alanlarda atılım yapan ülkelerin olacak. Bu ülkeler, küresel ekonominin “satranç hamlelerini” planlarken, biz hâlâ “zar sallayıp 6-6 gelsin de karşı tarafı kırayım” derdindeyiz.
Üretkenlik, inovasyon ve katma değer yaratma becerisi, bir ekonominin sürdürülebilir büyümesi için kritik öneme sahip. Oysa mevcut politikalarımızla, var olan potansiyelimizi tüketiyoruz. Türkiye’nin genç ve dinamik nüfusu, girişimcilik ruhu ve coğrafi konumu gibi avantajları olmasına rağmen, bu potansiyel doğru alanlara yönlendirilmedikçe boşa harcanıyor.
Kısacası, bu oyunda piyonlarımızı ileri sürmekten çok, vezirlerimizi ve kalelerimizi korumaya odaklanmamız gerekiyor. Zira asıl rekabet, tekstil fabrikalarında değil, yazılım laboratuvarlarında ve robotik atölyelerinde yaşanıyor. Türkiye ekonomisi, bir an önce tavla masasından kalkıp satranç tahtasındaki yerine oturmalı.
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları: