Vladimir İvanoviç’le yine oturmuş lafın belini kırıyoruz.
Neleri çok sevdiğini anlatıyor da, anlatıyor.
Doğa, hayvanlar, sanat…
Olga teyze kapı pervazına dayanmış bizi dinliyor.
Vladimir İvanoviç’in arkası dönük olduğu için görmüyor onu. Bir ara kafasını çevirince görüyor.
“Tabii ki en çok karıcığımı severim hayatta” diyor.
Olga teyze, elindeki tavanın sapından tutup, Vladimir İvanoviç’in kafasına vuracakmış gibi yapıyor.
“Görüyor musun benim herifi, en son ben aklına geliyorum.”
Gülüşüyoruz.
***
Geçenlerde okuduğum bir gazete haberinden bahsediyorum.
Rusya’da artan boşanma oranları endişe verici seviyelere ulaşırken, hükümet uzun süre evli kalan çiftleri teşvik etmek amacıyla yeni bir yasa tasarısını Devlet Duması’na (parlamento) sunmuş. Yaroslav Nilov’un açıkladığı yasa tasarısı, 30 yıl ve üzeri evlilikleri finansal ödüllerle teşvik etmeyi amaçlıyor. Önerilen plana göre, evlilik süresi boyunca belirli kilometre taşlarına ulaşan çiftlere maddi destek sağlanacakmış.
Ancak, evlilikleri sırasında boşanıp yeniden evlenen çiftler için sürelerin birleştirilmeyeceği açıklanmış.
Rusya’nın en uzun evliliği yakın zamanda Rekorlar Kitabı’na giren Medvedev ailesine ait; çift, 75 yılı aşkın süredir evli olup, önceki rekor olan 74 yıl 2 ay 27 günlük evliliği geçmiş durumdaymış.
“Ortalama bir ömürden fazla, umarım bir ömür boyu mutluluk yaşamışlardır” diyor Olga teyze.
“Hadi gene işiniz iş, zengin olacaksınız” diyorum.
Gülüyorlar.
***
Vladimir İvanoviç konuşmasının bir yerinde elinde olmadan hapşırdı.
Ben hep Türkçe “Çok yaşa!” diyorum. O da alıştı artık, “Spasiba” (teşekkür ederim) diye cevap veriyor.
Bu arada Olga teyze mutfaktaki işini bırakıp, ıslak ellerini bir bezle kurulayarak koşturup geldi.
“Ne oldu canım, hasta mı oluyorsun yoksa?”
“Yok, yahu öylesine hapşırdım işte. Burnuma toz mu kaçtı ne?”
Ben her seferinde bu ihtimama şaşırıyorum. Bu yaşta böyle bir ilişkiyi yaşatabilmek…
Sohbetlerimizin arasında Vladimir İvanoviç, birkaç kez eski günlerden, Olga teyze ile nasıl tanıştıklarından, âşık olup kaç sene peşinden koşturduktan sonra evlendiklerinden bahsetmişti.
Hep keyifle dinlemiştim.
Aradan bunca sene geçmesine rağmen aralarındaki bu sevgiyi yaşatmaları takdire şayan bir şeydi.
Hâlâ birbirlerine âşık mıydılar?
Aşkla başlayıp, birbirine saygı duyan, bağlılık esasına dayanan sevgi ilişkisine dönüşmüş bir evlilik ilişkisi de denilebilirdi belki onlarınkine.
Ben, bizdeki “hayat arkadaşı” sözünü, karı koca, eş sözcüklerinden daha çok sever ve anlamlı bulurum.
Yaşam her zaman lay lay lomla geçmiyor. İyi zamanlar kadar zor zamanlar da var. Ve hatta bazen zor zamanlar daha çok.
İyi günde, kötü günde bir arada olabilmek, mutluluğu olduğu kadar zorlukları paylaşabilmek de önemli.
Sevgi kadar saygı, hoşgörü ve uyum da olmalı.
Melih Cevdet, “evlilik nedir?” sorusunu cevaplarken, “Eskiden kız ve oğlan tarafları birlikte karar verip ev düzerlerdi. O zamanlar evler genelde bahçe içinde müstakil evlerdi. O yüzden buna ‘evlenmek’ denirdi. Şimdiyse yeni evliler apartman dairelerinde, çok katlı evlerde, yani katlarda oturuyorlar, artık evlilik ‘katlanmak’ demektir” demiş.
Rusya’daki evlerin genellikle çok katlı, koca apartman bloklarında olması aklıma gelince gaf yapmamak için bunu anlatmıyorum.
Bizde çok söylenen bir söz aklıma geliyor. Bu söz belki Rusya için de geçerli. Olga teyzeye, “Sovyetler Birliği döneminde kırılan şeyler tamir edilip, kullanılmaya devam edilirmiş, şimdiki gibi hemen çöpe atılmazmış” diyorum.
Gözleri ışıldıyor. Seviyor bu benzetmeyi, onaylıyor.
“Çok doğru tavariş (yoldaş) Türk. Akıllı adamsın” diyor.
***
Vladimir İvanoviç’in yaşam tecrübelerinden faydalanmak gerek.
Anlatıyor. Olga teyze de kenarda bir sandalyeye oturup, bir yanlış şey söyler mi acaba diye dinliyor.
Aşkım, canım, cicim ayları, yılları tamam da her şey, her zaman güllük gülistanlık olmuyor ki.
Ne yazık ki “Aşkın gözü kördür” lafı ömür boyu sürüp gidecek bir durumu anlatmıyor.
Her yolun inişi de var, yokuşu da…
Bazen zorluklar, yaşam koşulları, fikir ayrılıklarına, çatışmalara neden olur ve ilişki yıpranır. Böyle durumlarda aşk, yüreğimizin derinliklerinde bir yerlere gizlenir ve bazen de lanet olsun deyip, kaçıp gider.
İşte bu kaçıp gitme aşkın sonu demektir.
Bu tür durumlarda ilişki sanatına ihtiyaç vardır.
Sabırlı ve hoşgörülü olmak, karşısındakini anlamak, saygıda kusur etmemek… Bunlar önemli.
Çocukların huzurlu bir evde yaşamaları da onların kişiliklerinin oluşmasında önemlidir.
Dertleri paylaşmanın, diyaloğun kesildiği, araya taştan kocaman duvarın örüldüğü ortamda taraflar birbirine ulaşamaz; herkes kendi dünyasında yaşamaya başladığında derin bir yalnızlaşma başlar.
Kimse hakaretlerin havada uçuştuğu bir aile ortamında yaşamak istemez.
Bunu becerenlerin ilişkileri daha sağlıklı oluyor, aynı yastığa kırk yıl baş koyuyorlar.
İşte bu noktada âşık olmak mı, yoksa âşık kalmak mı sorusunun önemi açığa çıkıyor.
Yüreğin derinliklerinde gizlenen aşk da bir daha kaçıp, gitmemek üzere ortaya çıkıyor.
***
Aşkın tam tanımı biraz karışık bir mevzu.
Bizim memlekette yine yaşlı bir adama soruyorlar “Aşk nedir?” diye.
“N’bileyim evladım, ben cahil bir adamım” diye cevap veriyor.
Ah be amcacığım, belki farkında olmadan ne aşk acıları yaşamışsındır, kim bilir.
Biliyorsunuz, ben senelerden beri Rusya’dayım. En az otuz senedir burada yaşayan, Ruslarla evlenip, çoluk çocuğa karışan çok sayıda yakın arkadaşım var.
Şimdi bu arkadaşlarımın hepsinin isimlerini yazmaya kalksam birini unuturum, sonra beni yazmamışsın diye sitem ederler. Tanıdığım yüzlerce arkadaşım diye yazmakla yetineyim en iyisi.
Bizimkilerin kahir ekseriyetinin uzun süreli, mutlu evliliklerini görünce onlara bu işin sanatını kapmışlar, helal olsun demek geçiyor içimden.
Tabii bu başarıda hangi tarafın daha büyük katkısının olduğu ayrı bir konu. Belki de iki tarafın da katkısı eşit ölçüde.
Dil, kültür ve hatta din farkına rağmen mutlu evliliklerini devam ettiren bu insanların durumunu anlamak akademik bir araştırma için de iyi bir konu bence.
Çocukların bazısı Türk isimli ve Türkçe bilmiyorlar. Tuhaf geliyor olabilir, ama hayatın gerçeği böyle. Tatiller dışında Türkiye’de uzun süre yaşayamamış olmaktan kaynaklanan bir durum.
Hepsi çok tatlı ve akıllı çocuklar. Bilmeseniz, sokakta rastlasanız anlayamazsınız babalarının Türk olduğunu.
Tersi de var. Çocuklar hem Rusçayı, hem de Türkçeyi ve hatta İngilizceyi gayet iyi biliyor ve konuşuyorlar. Çok örneği var.
***
Rusya’da kadınlar genellikle özgür ve öz güvenli.
Aile ve mahalle baskıları daha az.
Sanırım bunlar Türklerle evliliklerinin ömrünü uzatıyor.
Tersi de var kuşkusuz.
Âşık olmak mı zor, yoksa âşık kalmak mı?
Bu bir sanat aslında. Mutlu olmayı becermek mümkün.
mhyazici@yandex.ru
Görsel: Yapay zekâ
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları:
