Perşembe, 11 Eyl 2025
  • My Feed
  • My Interests
  • My Saves
  • History
  • Blog
Subscribe
Medya Günlüğü
  • Ana Sayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
  • 🔥
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Font ResizerAa
Medya GünlüğüMedya Günlüğü
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Ara
  • Anasayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
Bizi takip edin
© 2025 Medya Günlüğü. Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak.
Günlük

Bugünkü köşe yazıları

Medya Günlüğü
Son güncelleme: 10 Eylül 2025 19:50
Medya Günlüğü
Paylaş
Paylaş

Konuşmadığımız 9 konu-Barış Pehlivan (Cumhuriyet)

“Haklı olarak CHP’yi tartışıyoruz. Haklı olarak Cumhuriyetin kurucu partisine reva görülenleri konuşuyoruz. Haklı olarak geleceğe dair öngörülerde bulunuyoruz…

Peki, tüm bunları yaparken neleri hakkıyla gündemimize alamıyoruz?

Yanıt için, CHP İstanbul İl Başkanlığı’na dair verilen 2 Eylül tarihli karardan sonraki bazı haberleri derledim:

1- Hükümet, düşük emekli maaşlarına çözüm olarak tanıttığı yeni Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi (TES) ile milyonlarca çalışanın maaşından ikinci bir emeklilik kesintisi yapacak. TES 2026’nın ikinci çeyreğinde yürürlüğe girecek ve SGK’den bağımsız olarak uygulanacak. Çalışanlar en az 10 yıl boyunca sistemde kalmak zorunda olacak ve tüm çalışanların maaşından yüzde 3 oranında kesinti yapılacak.

2- Bloomberg’in haberine göre; iktidar 15 Temmuz Şehitler ve FSM köprüleriyle birlikte dokuz otoyolun işletme haklarını satmak için kolları sıvadı. Habere göre, satış tamamlanırsa ülke tarihindeki en büyük özelleştirme anlaşması olacak.

3- Diyanet İşleri Başkanlığı’na gelecek yıl 174.3 milyar lira bütçe ayrıldı. Diyanet bu bütçesi ile toplam 8 bakanlığı geride bıraktı.

4- İlk altı ayda 300 tekstil firmasının konkordato talebi, sektörü konkordato başvurularında lider yaptı. İlk beş ayda 2 bin 300 tekstil firması kapandı.

5- DİSK raporuna göre işçilerin 8 ayda vergi ve enflasyondan kaynaklı kaybı 1.155 trilyon TL’yi aştı. İşçi ücretlerinin yüzde 40’ı vergi, kesinti ve enflasyona gitti.”

Amerikan ‘Savaş’ Bakanlığı-Kadir Üstün (Yeni Şafak)

“Amerikan Savunma Bakanlığı yaklaşık 850 milyar dolarlık bütçesiyle aynı anda iki farklı kıtada savaş yürütebilecek tek süper gücün askeri kapasitesini organize ediyor. Bugün en yakın takipçisi Çin’in yaklaşık üç katı bütçesine sahip olan bakanlık, 2. Dünya Savaşı sonrasında küresel komünizmle mücadele adına hem Rusya’yla süper güç mücadelesini hem de Kore ve Vietnam savaşlarını yürütmüştü. 2,9 milyona varan üniformalı asker, yedek ve sivil personeliyle dünyanın her kıtasında Amerikan çıkarlarını korumak adına askeri operasyon yapabilme kapasitesine sahip olan bakanlık devasa bir bürokratik yapıyı temsil ediyor. Başkan Trump’ın bu dev yapının ismini Savunma Bakanlığı’ndan Savaş Bakanlığı’na geri döndürme çabası, Amerika’nın savunma konseptinin özellikle Soğuk Savaş sonrası dönemde yaşadığı dönüşümü yönetmekte zorlandığının ikrarı anlamına geliyor.

Amerika’nın 2. Dünya Savaşı’ndan net bir galibiyetle çıktıktan sonra Avrupa’nın ekonomik inşasına ve komünizmle küresel mücadeleye odaklanması, Soğuk Savaş’ın ana dinamiklerini belirlemişti. Washington, büyük güçlerin insanlığın sonunu getirecek bir nükleer savaşa sürüklenmemeleri adına ‘karşılıklı kesim imha’ kavramı etrafında caydırıcılığa odaklanmıştı. Kore ve Vietnam savaşlarının Amerika’nın emperyal savaşları olduğunu savunan tezler ne kadar güçlü olsa da Washington komünizmle mücadeleyi Amerikan yaşam biçimini ve kapitalizmini savunma kavramsallaşması etrafında meşrulaştırıyordu. Nükleer silahlanma yarışını Rusya’nın ayak uyduramayacağı bir seviyeye getirerek Soğuk Savaş’ı kazanmayı başarsa da Küba krizinde olduğu gibi süper güçlerin nükleer savaşın eşiğine gelmesini engellemekte zorlanmıştı.

Soğuk Savaş’ı yürütürken periferide sıcak çatışmadan kaçınmayan Amerika, uluslararası sistemin kurallarını koyma iddiasıyla Batı güvenliğinin da garantörü olarak öne çıktı. Avrupa’nın ulusal askeri kapasitenin yeniden inşası yerine liberal pazar ekonomisinin ve demokratik kurumların gelişmesine odaklanmasını isteyen ABD, NATO’ya en büyük katkıda bulunan güç olarak öne çıktı. Birçok küresel ve bölgesel meselede Batı’nın stratejik yönelimi Washington’da belirlenirken Avrupa’dan Amerika’nın yanında yer almaktan öte bir çaba beklenmiyordu. Bu dönemde Avrupa’nın korunması ve Rusya’yla komünizm mücadelesi konularındaki Amerikan stratejisinin asli uygulayıcısı olarak öne çıkan Savunma Bakanlığı, ‘uluslararası kurallara dayalı’ sistem kurma iddiasıyla öne çıktı. Soğuk Savaş’ın Amerika’nın Rusya’yı mağlup etmesiyle küresel bir mücadeleden gene zaferle çıkan Amerika, 1990’lardaki tek süper güç anını yönetmekte zorlandı.”

Trump-Erdoğan aşkına rağmen ABD’yle bir şeyler iyi gitmiyor-Barçın Yinanç (T24)

“ABD Başkanı Donald Trump’ın ilk aylarını hatırlayın. Hani neredeyse Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı dilinden düşürmüyordu, diyebiliriz. Üstelik son derece de olumlu mesajlarla ismini anıyordu. Hatta İsrail Başbakanı Binyamin Netenyahu’nun yanında bile Erdoğan’la ilgili olumlu mesajlar vermesi dikkat çekmişti.

Tabii Netanyahu’nun boş durmayıp Suriye’de Ankara ile ters düştükçe, Dışişleri Bakanı Marco Rubio üzerinden Türkiye’ye F-35 satışının yeniden gündeme gelmesini engellemeye çalıştığı biliyor. Bu konuya geri döneceğim.

Trump’ın son dönemlerde Erdoğan’ı ismen andığı yok. Zaten sabah akşam bahsedecek diye bir kural da yok tabii. Sonuçta Rusya’dan Çin’e, Gazze’den Venezuela’ya uluslararası gündemi, en az iç gündemi kadar yoğun.

Gene de ilk aylarla karşılaştırmadan da edemeyiz…

Dikkat çeken bir başka nokta daha var. Trump’ın göreve başladığı ocak ayından beri doğudan batıya, güneyden kuzeye çok sayıda ülkenin lideri, birden fazla kez Beyaz Saray’a konuk oldular; ama resmî ama gayri resmî ziyaretler için. Ukrayna nedeniyle Avrupalı liderlerin kaçtır Washington’a koştuklarının sayısını artık tutamıyorum. Ama Trump’ın haritada yerini bulmakta zorlanacağı Afrika ülkelerinden tutun da en son ABD’nin unuttuğunu düşündüğümüz bir bölgeden, Kafkaslardan Ermenistan ve Azerbaycan liderlerine kadar çok sayıda lider Oval Ofis’te ağırlandı.

Trump’ın birinci döneminden beri tanıdığı ve bu kadar sitayişle andığı Erdoğan’ı da resmî ya da çalışma ziyareti için Beyaz Saray’da ağırlamış olması gerekmez miydi?

İki lider haziran ayında NATO Zirvesi’nde ikili görüşme yaptılar. Ama görüşme sonrasında en azından Amerikan tarafının Türk lideri Washington’a davet ettiğine dair bir bilgi gelmesi gerekirdi, öyle bir bilgi verilmedi.

Bu durumda birkaç olasılık var. 

Erdoğan’ı beğense de Trump’ın davet konusunda çok da hevesli olmadığı anlaşılıyor. Öte yandan cumhurbaşkanının attığı her adım, söylediği her söz, verdiği her fotoğraf karesi önceden saniyesi saniyesine koreografi ediliyor. Üzerinde tutulmak istenen o ulaşılmaz ve ilahî imajın zedelenmesine neden olacak hiçbir risk alınmıyor.

Trump’la kameralar önünde bir basın açıklaması ise öngörülemezliği nedeniyle çokça risk barındırıyor. Ukrayna lideri Zelenski’yi nasıl istiskale uğrattığı herkesin hatırında…

Ankara çok hevesli ama riski de tam göze alamadığı için sıkıntılı konularda ilerleme sağlanması gerekiyor.”

Rezaletin beş paraya inmesi-Yusuf Ziya Cömert (Karar)

“Dilime dolanmadı, ama zihnime dolandı son günlerde.

Şu cümle: “Rezalet beş paraya indi.”

Bizim oralarda bir deyimdir. Rezilliğin yaygınlaştığı, ortalığa döküldüğü durumlar için kullanılır.

Çok ucuzladı demek.

Beş para çok küçük bir miktar. Şöyle hesap edin: 40 para bir kuruş ediyor. Beş para 1 kuruşun sekizde biri.

Ne oldu da beş paraya indi rezalet?

Bir sürü şey sayabilirim.

Yeni doğan bebekleri öldürerek para kazanan hekimlerden gençler için gözde bir kariyer haline gelen çocuk çetelerine kadar.

Yolsuzluğun normalleşmesini artık ‘rezillik’ bile sayamayız.

Cemiyet öyle sarıldı ki yolsuzluğa, kimi irtikap ederek kimi mazur sayarak, fetva vererek… Sanki Kur’an-ı Kerim yolsuzluğu emrediyor.

Adalet?

Anketlere göre her 10 Türk vatandaşından sadece 2,7’si yargıya güveniyor.

Memleketi idare edenler umursuyor mu insanların yargıya güvenip güvenmediğini?

Umursasalar biraz idareli kullanırlardı.

Ana muhalefet partisini kuşatma konusunda öyle müsrif davrandılar ki… CHP’nin civarında soruşturulmadık, dava açılmadık nesne kalmadı. CHP’nin neredeyse bütün efradı adliye saraylarının, mahkemelerin, cezaevlerinin ya içinde ya civarında.”

Mağlupların ortaklığı-Berkant Gültekin (BirGün)

“CHP İstanbul İl Başkanlığı’na bir asliye hukuk mahkemesi tarafından kayyum olarak atanan ve binlerce polis eşliğinde CHP İstanbul’un binasına giren Gürsel Tekin, “kayyum olmadığı” görüşünde. “Biz çağrı heyetiyiz” diyor ama bu “çağrıyı” (her neyin gereğiyse artık) yapması için kim tarafından ne amaçla görevlendirildiği konusunu es geçiyor.

Tekin kendisine, kimsenin ona vermediği bir misyon biçiyor: Partiyi kucaklaştırma. Fakat CHP, toplumsal destek açısından tarihinin en parlak dönemlerinden birini yaşıyor. 47 yıl sonra seçimlerde birinci parti oldu. Adayları, Erdoğan’dan fazla teveccüh görüyor. Her hafta memleketin dört bir yanında on binlerce yurttaşı bir araya getirerek eylemler düzenliyor. Kucaklaşmaya, bütünleşmeye ya da iç barışını sağlamaya ihtiyacı olan bir partiymiş gibi durmuyor.

CHP kitlesi ve kadrolarıyla, genel merkez etrafında yüksek bir birliktelik kazanmış durumda. Haliyle Gürsel Tekin bir çelişki bunalımı içinde. Kimsenin kendisinden böyle bir talebi olmamışken, partide “abi” rolüne soyunup “küsleri barıştıracağım” sloganıyla kayyumluk görevini meşru bir kalıba sokmaya çalışıyor. Ne partinin seçilmiş yönetiminin ne de yetkili bir kurulunun ondan böyle bir talebi var ama o kaynağını açıkça söylemediği bir “görev bilinci” ile hareket ediyor.

Tekin kendi kariyer finalini böyle değil, siyaseten saf dışı kaldığı kurultay sürecinin ardından yeni yönetime başarılar dileyerek yapmalıydı. Herhalde “50 yıllık CHP’li”ye, muktedire hizmet etmektense bu daha çok yakışırdı. CHP’deki değişim, Tekin ve onun gibi pek çok kıdemli CHP’liyi kulvar dışına itti. Bunu kabullenmesi gerekiyordu. Ama bunun yerine, rejimin kendisini siyaset dışı yollarla partiye sokmasını kabullendi. Trajik bir durum.”

Not: Başlıklara tıklayarak yazıların tamamına ulaşabilirsiniz.

***

Medya Günlüğü sosyal medya hesapları:

X

Bluesky

Facebook

Instagram

EtiketlendiMedya
Bu yazıyı paylaşın
Facebook Email Bağlantıyı Kopyala Print
Önceki Makale Beynin eski yazılımı
Sonraki Makale Küçük damlalar büyük dalgalar

Medya Günlüğü
bağımsız medya eleştiri ve fikir sitesi!

Medya Günlüğü, Türkiye'nin gündemini dakika dakika izleyen bir haber sitesinden çok medya eleştirisine ve fikir yazılarına öncelik veren bir sitedir.
Medya Günlüğü, bağımsızlığını göstermek amacıyla reklam almama kararını kuruluşundan bu yana ödünsüz uyguluyor.
FacebookBeğen
XTakip et
InstagramTakip et
BlueskyTakip et

Bunları da beğenebilirsiniz...

*Günlük

“CHP AKP’nin tuzağına düştü…”

Medya Günlüğü
10 Eylül 2025
GünlükManşet

“Ya siyasetçi olun ya gazeteci”

Medya Günlüğü
10 Eylül 2025
GünlükManşet

11 Eylül 11 komplo teorisi

Medya Günlüğü
10 Eylül 2025

Mehmet Şüküroğlu çiziyor

Mehmet Şüküroğlu
10 Eylül 2025
Medya Günlüğü
Facebook X-twitter Instagram Cloud

Hakkımızda

Medya Günlüğü: Medya eleştirisine odaklanan, özel habere ve söyleşilere önem veren, medyanın ve gazetecilerin sorunlarını ve geleceğini tartışmak isteyenlere kapısı açık, kâr amacı taşımayan bir site.

Kategoriler
  • MG Özel
  • Günlük
  • Köşe Yazıları
  • Serbest Kürsü
  • Beyaz Önlük
Gerekli Linkler
  • İletişim
  • Hakkımızda
  • Telif Hakkı
  • Gizlilik Sözleşmesi

© 2025 Medya Günlüğü.
Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak

Welcome Back!

Sign in to your account

Username or Email Address
Password

Lost your password?