Başlıktaki soruyu insan soruyor madem soru aslında ‘’İnsan için zamanın iyisi kötüsü olur mu?’’ denmek istenmektedir.
Cevap evettir ve şu günler, şu aylar ve yıllar insan için gerçekten ‘’kötü zamanlar’’dır. Bu görüşe daima geçmiş zamanlar örnek gösterilerek itiraz edilir. Denir ki 100 yıl önceye kadar insan ömrü şu kadardı ama şimdi şu kadara çıktı veya bebek ölümleri şu kadardı şimdi çok daha az. Kölelik vardı artık yok vs. Ancak zamanı eskiye göre değerlendirmek bir ölçü olmakla birlikte tek ölçü olamaz. İlkel insanın vahşeti ile modern insanın vahşeti kötülük açısından, ahlak açısından, insan oluş açısından aynı tutulamaz. Truva Savaşı ile 2. Dünya Savaşı’nı gene aynı ya da benzer ölçütler açısından değerlendirdiğimizde Truva daha acımasızdı, daha vahşiydi, daha az adildi, daha az insaniydi diyebilir miyiz? Hiç sanmıyorum.
Eski Yunan mitolojisinden başlarsak kendi çocuklarıyla evlenen, kardeşlerini katleden, düşmanlarına korkunç işkenceler eden insan hikayelerine rastlarız. Bunlar efsane, bunlar mit dediğimiz yazılı ya da sözel dille günümüze ulaşan anlatılar bunlarla doludur. Sonrasında gene birer orijinali asla olmayan, dilden dile aktarılmış ve yüzyıllar sonra kaleme alınmış olan semavi dinlere ait kitaplarda da günümüzde ensest, tecavüz, pedofili, canavarlık, insan katli, işkence vb. anlatılarla döşenmiştir. Ne ki orada bütün bunlara karşı çıkan, o dönemin insanı tarafından, onun aklı, algısı, zihinsel kapasitesi, düşünce dünyası, tahayyülü çerçevesinde idealize edilmiş bir ‘’Tanrı’’ kavramı vardır. İnsan kendini o mertebeye ulaşması gereken bir varlık olarak tasavvur etmiştir diye yorumlamak mümkündür bu kavramı. Yani ideal insan ‘’Tanrı’’ dır. Bütün bunlar insanın semavi dinlerin insanın verili/yaradılış halinden başka türlü bir insanlık idealine ulaştığını gösteriyor bize. İnsan hem doğa ile hem de başka insanlarla olan etkileşiminde kendinden hoşnut değildir. Ve bunu değiştirmek istemektedir. İnsan doğayı da yaratan, ona da hükmeden bir ‘’Tanrı’’ fikrine aslında hem doğaya hem de insanın insanlaşma yolculuğuna hükmetmek için varır.
Ancak bu aşamadan sonra hikâye oldukça çatallı bir hal alacaktır.
1-Tanrı kavramına ulaşan insanın bununla ilgili tasarrufu, buna yaslanarak varmak istediği yer farklı olacaktır. Sıradan insan ile bilge insan için Tanrı, koyduğu kurallara saygı duyulması, insanın iyiliğine, yararına olan emirlerine uyulması (ki bunlar evrensel bir niteliğe sahiptir; öldürmeme, ihanet etmeme, kötülük yapmama, kimseyi hor görmeme, sahip olduklarını paylaşma, adil olma vb.) sevgi ve barış içinde yaşamak için gerekli bir inanç sistemidir. Gene sıradan ve modern terimlerle anlatırsak ezilen, sömürülen, horlanan, haksızlığa uğrayan vb. insanlar için Tanrı bir sığınma, teselli ve direniş gücü bulma kaynağıdır.
2-İkinci gruptakiler Tanrı kavramını kullanarak, insanları yönetmek, onlara hükmetmek, onlara boyun eğdirmek, sömürüye itiraz etmemelerini sağlamak, eşitsizliğin normal olduğunu, bunun sorgulanamayacağını, mutlaka ‘’Tanrı’nın bir bildiği’’ olduğunu ve insanın dua ederek tevekkül etmesi gerektiği vb. fikirleri insan zihnine yerleştirerek kendilerini bir çeşit tanrılığa ya da onun en sevgili kulu mertebesine koyanlardır. Yanlış anlaşılmasın bunlar peygamberle değildir. En azından Musa, İsa değildir. Bunlar sömürücülerdir.
Yazı uzadı. Ancak günümüz kötülüğünün antik ve ilk çağ kötülüklerinden daha nitelikli ama çok daha fazla kötü olduğunu söyleyerek bitireyim. Aradaki bağlantıyı kurma işini size ve belki bir başka yazıya bırakıyorum.
Görsel: chatgpt
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları: