Erdal Çolak
Cambridge Dükü Prens William’ın, gazetecilerin Rusya-Ukrayna arasındaki gelişmelerle ilgili sorusunu yanıtlarken kurduğu cümlelere baktığımda bir yandan hümanist duyguları içeren ama diğer yandan aklın ve dilin sınırlarını zorlayan bir açıklamada bulunduğunu görüyorum.
Afrika ve Asya’da savaşın, kan dökülmesinin oldukça normal olduğunu söyleyen Prens William, “Bunu Avrupa’da görmek çok yabancı. Hepimiz Ukrayna’yı her yönden destekliyoruz” dedi. Yardım etmek için daha fazlasını yapmak istediğini ekleyerek, “Kendimizi çok işe yaramaz hissediyoruz. Afrika’da ve Asya’da savaş, kan görmek normaldir fakat Avrupa’da değil” diye devam eden Prens hazretlerine keşke biri çıkıp da, “Afrika’da, Asya’da savaş, kan ve gözyaşı görülmesinin sebebi sen ve senin gibi düşünen insanların, Avrupalı emperyalist devletlerin politikaları değil mi?’ diye sorsaymış. Sorsalardı iyi olurdu çünkü en büyük emperyalist, kendi sınırları dışında yaşayan halklar üzerinde egemenlik kuran, onları sömüren Britanya Krallığı’dır. Ne diyordu Kenya’nın kurucu Devlet Başkanı Jomo Kenyata: “Misyonerler Afrika’ya geldiğinde bizim topraklarımız onların İncilleri vardı. Dua edelim dediler. Gözlerimizi kapattık. Açtığımızda bizim İncilimiz, onların toprakları vardı.”
Hiç merak ettiniz mi Prens William neden böyle bir dil kullandı? İşin kötü tarafı birçok insanın Prens William ile aynı fikirde olması, savaşı Avrupa kıtasına yakıştıramaması… Enteresan görünüyor ama inanın değil. Avrupa ile ilgili araştırmalar yaptığımızda, kıtada halihazırda 64 ülkenin bulunduğunu, bunlardan 50’sinin özgür olduğunu, sekiz ülkenin bağımlı, kalan altısının da tanınmamış devletler olduğunu görüyoruz. O kadar ilginç ki, bu 14 ülkenin adaları var, 19’unun iç denizlere, 32’sinin de denizlere ve okyanuslara kıyıları bulunuyor. Hem Asya hem de Avrupa kıtasında toprakları olan ülkeler Türkiye, Azerbaycan, Gürcistan, Kazakistan ve Rusya. (Avrupa’nın doğudaki sınırının Hazar Denizi’ne kadar uzandığı kabul ediliyor) Avrupa’daki 28 devlet Avrupa Birliği’nde, 25 devlet ise NATO’da yer alıyor, Avrupa Konseyi’nde ise 47 ülke bulunuyor. Ülke sınırlarının tamamı Avrupa’da olan ülkeler içinde yüzölçümü en büyük olan ülke Ukrayna. Topraklarının bir kısmı Asya’da olan en büyük Avrupa ülkesi Rusya, en küçüğü ise Vatikan. Yayılmacı emperyalist bir mantığın oluşmasının altında ekonomik sömürü ve propagandanın yattığını aşağıdaki satırlarda göreceksiniz.
Bunu o kadar iyi beceriyorlar, öyle güzel propaganda yapıyorlar ki… Sömürgeci düzenin sürdürülmesi amacıyla tezgahlanıp sunulan bir insan eti yiyen yamyamlar masalını anlattılar yıllarca bizlere. Çoğunuz bilirsiniz, Hollywood filmlerinde ırkçı bir yaklaşım vardır, dünyadaki her şey siyah ya da beyaz, iyi ya da kötüdür. Kızılderililer canidir, kafa derisi yüzerler; Latin ırkları seksi, tutkulu, eşcinsel, kadınları duygusal, erkekleri serttir. İtalyanlar yakışıklı, Fransızlar romantik, Çingeneler eğlencelidir; bütün Asyalılar çekik gözlü ve dövüşçülerdir, Afrikalılar ise kötü insanlardır!
Hollywood demek Amerika demek, bu konuyla ne alakası var diye itiraz edenler olabilir. Amerika İngiltere’nin büyük abisidir de ondan. Zihniyet hep aynı. Bu zihniyetin sebebi ise üstünlük kompleksi, bir ülkenin, halkın, toplumun bir kesiminin ya da bir kişinin kendisini diğerlerinden üstün olduğuna inanması. Son günlerde yazılı, görsel ve sosyal medyada savaş olgusunun Avrupa’ya yakıştırılamamasının altındaki mantık bu olsa gerek.
İnsanların neden böyle düşündüğünü de merak etmiyor değilim. Avrupa kıtası da diğer kıtalar gibi savaşlara, kanlı geçmişe sahip. Avrupa son yüzyılda 2 dünya savaşı görmüş. Dahası Norveç savaşı var, Maraton savaşı var, Rusların bugünkü gibi genişleme politikası ile Baltık Cumhuriyetleri Letonya, Litvanya ve Estonya’yı 1940’da işgal etmesi var, Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti’nin lider Josip Broz Tito’nun ölümünden sonra 1980’lerin sonlarından 2000’li yıllara kadar yaklaşık 20 yıl süren kanlı bir süreç sonunda yedi ayrı ülkeye bölünmesi var. Prens William’ın bunlardan haberi yok herhalde. Neden NATO’nun, Avrupa Birliği’nin kurulmasına ihtiyaç duyuldu? Çünkü Avrupa devletlerinin hepsinde yayılma mantı var. J. M. Roberts Avrupa’nın değişen tarihini ve insanlarını o kadar güzel anlatıyor ki okumanızı tavsiye ederim.
Avrupa’yı Avrupa yapan üst kültürün ögeleri vardır. Avrupalı derken üç şeye dikkat etmek gerekir: Ekonomik gücüyle siyasi ve hukuk yapısına. Ama ben örnek gösterilen bu üç ögeye baktığımda sadece Avrupa’daki halklara karşı daha duyarlı olduklarını görüyorum. Avrupa Birliği’nin 2. kuruluş maddesi şu şekilde:
“Birlik, insan onuruna saygı, özgürlük, demokrasi, eşitlik, hukukun üstünlüğü ve azınlıklara mensup kişilerin hakları da dâhil olmak üzere insan haklarına saygı değerleri üzerine kuruludur. Bu değerler, çoğulculuk, ayrımcılık yapmama, hoşgörü, adalet, dayanışma ve kadın-erkek eşitliğinin hâkim olduğu bir toplumda üye devletler için ortaktır.”
Daha sonraki maddelerde de, “Birliğin amacı; barışı, kendi değerlerini ve halklarının refahını ileriye götürmektir” deniliyor. Diğer devletlerin, diğer halkların canları cehenneme der gibi!
Onlar savaşın Avrupa’ya yakışmadığını düşünüyorlar ama aslında savaş hiçbir yere yakışmıyor.
İtirazım yok, siyasal bakımdan Avrupa kültürü ile yoğrulmak içine sindirebilmek demokrasinin üstünlüğü, çoğulcu ve katılımcı demokrasi ile tanışmak elbette güzel. Bu değerler var mı?.. Var. Ama rasyonalist felsefe yaklaşım olarak ele aldığımda İngiliz ve Amerikan faydacı düşünce mantığında çıkarların ön planda tutulduğunu, bunun ispatını ise büyüme ve işgal mantığında görebiliyoruz. Avrupa’yı Avrupa yapan ekonomik çıkarların ön planda olduğu mantık daha belirleyici oluyor. Her Avrupa ülkesinin kendine has bir inanç mantığı var. Her devlet kendisine göre inancının, mezhebinin, doğruluğuna inandığı için ortak bir zihniyetten bahsedemiyoruz. Avrupa bu inançlar, dini olduğu kadar ortak kültürel bir kimliği de ortaya koymamaktadır.
Avrupa’daki her devlet kendisini Avrupa kıtasının mirasçısı olarak görüp hem kıtada hem de dünya arenasında “ben de varım” diyor. Rusya’nın kendisini bu kadar Avrupa ırkının öncülü sayması ve Avrupa üzerinde tahakküm kurma düşüncesinde olmasının en büyük sebebi bütün Avrupa ülkeleri gibi yayılmacı bir mantığa sahip olmasıdır. Gothenburg Üniversitesi’nden arkeolog Kristian Kristiansen’e göre, Avrupa’daki ilk yerleşimcilerin kalıntıları üzerine yapılan genetik testlere bakıldığında Afrika, Orta Doğu ve günümüz Rusya’sından gelen soyların bir buluşma noktası olduğu görülüyor. Kristiansen, “DNA sonuçları her zaman burada yaşadığımıza ve diğer insanlarla karışmadığımıza dair nasyonalist paradigmayı çürütüyor. Danimarkalı, İsveçli, İngiliz veya Alman diye bir şey yok.” Aslında, herkes “Rusya bozkırlarından, Afrika’dan çıkıp geldik” diyor. Yani anlayacağınız kimse kendisini üstün görmesin, öyle bir ırk anlayışı yok..
Son olarak düşüncelerimizde sade duygularımızda temiz yüreğimizde vicdanı taşıyan insanlar olmalıyız. Korkmamalı, sevgiyi daha cesur olarak benimsemeliyiz. Devletlere, toplumlara, ülkelere, halklara, insanlara karşı ön yargılarımızı parçalamalıyız. Ön yargıların, ayrımcılığın azaldığı, daha eşit ve özgür bir toplum oluşturabilme umuduyla…
Sevgiyle kalın…