İrlandalı Gazeteci Jason Corcoran’ın ABD-Rusya ilişkileri konusunda Moscow Times gazetesinde yayımlanan analizi:
“Donald Trump, Rusya ile iş yapan şirketlere yönelik ikincil yaptırımların devreye girmesi için belirlenen süreyi kısaltma planını açıkladığında Kremlin omuz silkti!
Rus yetkililerden soğukkanlı açıklamalar geldi; bu adımı Batı’nın bir blöfü olarak nitelendirdiler ve tamamen hazır olduklarını iddia ettiler. Ancak yeni son tarih olan 8 Ağustos yaklaşırken piyasalar bu tavra aldanmadı.
Ruble, dolar karşısında yaklaşık yüzde 3 değer kaybetti. Rus devlet tahvillerinin faizleri yükseldi, borsa endeksi yüzde 1,5 düştü.
ABD Başkanı Trump, 31 Temmuz’da, yaptırımların kesinlikle uygulanacağını yineledi. Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik bombardımanlarına atıfta bulunarak “Yaptıklarını iğrenç buluyorum” dedi.
İkincil yaptırımlar yalnızca Amerikan şirketlerini Rusya ile ticaretten alıkoymakla kalmıyor; uyulmaması halinde yabancı şirketleri de tüm ABD finans sisteminden koparma tehdidi taşıyor. Bu da Çin, Hindistan ve Türkiye gibi, Rusya’dan ham petrol alan ve Putin’in savaş makinesini finanse eden ülkeler üzerinde gerçek bir baskı oluşturuyor.
Çin ve Türkiye, en azından kamuoyuna, ABD baskısına boyun eğmeyeceklerini ima etti. Çin, milyarlarca dolarlık Rus petrolü ithalatına devam ediyor; Türkiye ise Moskova ile ticari bağlarını sürdürüyor ve Batı yaptırımlarına uymaktan kaçınıyor.
Hindistan ise pozisyonunu değiştirmeye başladı. Geçen hafta bazı Hint rafinerilerinin Rus petrolü alımını durdurduğu bildirildi. Bloomberg’in aktardığı kaynaklara göre Hindistan hükümeti, rafinerilere Rusya dışından petrol tedariki planları hazırlamaları talimatı verdi. Bununla birlikte yetkililer, cumartesi günü yaptıkları açıklamada, ucuz Rus petrolü almaya devam edeceklerini, Hindistan’ın ekonomik politikasının başka bir ülke tarafından belirlenemeyeceğini söyledi.
Her ne kadar kamuoyunda meydan okuma sürse de Hindistan ve başka yerlerde artan bir huzursuzluk gözleniyor. Trump sözünü tutarsa, sonuçlar ağır olabilir: ABD finans sistemine erişimin kısıtlanması, yüksek gümrük vergileri ve Rusya ile ticareti mümkün kılan bankalar, sigortacılar ve nakliyeciler üzerinde caydırıcı bir etki.
İkincil yaptırımlar, yalnızca petrol satışlarını değil, Moskova ile ticaret yapan çok sayıda ülkeyi de hedefleyebilir. Almanya ve İtalya’dan gelen makine ve elektroniklerden, Brezilya ve Özbekistan’dan gelen gıda ve mamul mallara kadar Rusya, savaş ekonomisini ayakta tutmak için bu karmaşık ticaret ağına bağımlı.
Ticaret riskli
ABD finans sistemine erişimin kesilmesi, bu ticaret akışlarını da soğutabilir, hükümetleri görmezden gelse bile bu ülkelerdeki şirketler ve bankalar için Rusya ile iş yapmayı daha riskli hale getirebilir. En büyük ekonomiler için bile bu sonuçlar göz ardı edilemez.
Yine de Trump’ın tam kapsamlı ikincil yaptırımları ne kadar sıkı uygulayacağı belirsiz. Çin ve Hindistan, ABD’nin daha geniş stratejik çıkarlarının merkezinde yer alıyor ve Washington’ın, Rusya’yı cezalandırmak uğruna bu ülkelerle iş birliğini riske atmaya ne kadar istekli olduğu tam bilinmiyor. Ayrıca, Kremlin’in ticaret ortaklarına yönelik ikincil yaptırımlar, ABD tüketicileri ve şirketleri için maliyetleri artırarak ters de tepebilir.
Bununla birlikte, Rusya’nın federal bütçesinin yaklaşık yüzde 40’ını finanse eden enerji sektörüne yönelik baskı, Trump’ın son tarihi gelmeden bile artıyor. AB’nin son yaptırım paketi, Rus ham petrolüne uygulanan fiyat tavanını 47,60 dolara düşürdü, 100’den fazla “gölge tanker”i kara listeye aldı ve Rus petrolüyle bağlantılı rafine yakıtların ithalatını yasakladı. Bunların hepsi Putin’in savaş gelirlerini kesmeyi amaçlıyor.
Soğuyan ekonomi ve Trump’ın yaklaşan yaptırım tehdidiyle birleşince, Moskova şiddetli bir fırtınaya sürüklenebilir. Baskı iki taraftan da geliyor ve savaşla yoğrulmuş Rus ekonomisinin bu yükü kaldırması zor olabilir.
Kremlin, Trump’ın ültimatomuna alaycılık ve meydan okumayı harmanlayan açıklamalarla karşılık verdi. Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Trump’ın “24 saat, sonra 100 gün” şeklinde değişen zaman çizelgelerinin mantığını sorguladı ve Moskova’nın yalnızca ABD Başkanı’nın ne düşündüğünü “anlamak istediğini” söyledi. Ancak tonu küçümseyiciydi; Rusya’nın eşi benzeri görülmemiş yaptırımlara dayandığını ve “bu yeni önlemlerle de başa çıkacağını” belirtti.
Gerçekten de Rusya, enerji, finans, savunma ve hibrit kabiliyetlerini hedef alan 17 AB yaptırım paketine ve dünya çapında şirket ve bireylerine yönelik yaklaşık 20.000 kısıtlamaya göğüs gerdi.
Daha saldırgan bir açıklama ise Dmitri Medvedev’den geldi. Trump’ın uyarısını “tiyatrovari bir ültimatom” olarak nitelendirdi ve ABD Başkanı’nı “Rusya ile ültimatom oyununa girmemesi” konusunda uyardı.
En net yanıt ise sözlerle değil, kanla verildi. Trump’ın son ateşkes çağrısından saatler sonra Moskova, Ukrayna genelinde yeni bir hava saldırısı dalgası başlattı. Kamyanske’deki bir hastane ve Zaporijya’daki bir hapishane hedef alındı; en az 17 kişi öldü.
Kremlin’in mesajı sert ve doğrudandı. Rusya’nın savaş hedefleri değişmedi: Ukrayna’nın iradesini kırmak, altyapısını yok etmek ve egemenliğini silmek. Putin, şu anda “Rus toprağı” ilan ettiği dört bölgenin Donetsk, Luhansk, Zaporijya ve Herson’un tamamen kontrolünü ele geçirene kadar ateşkesi düşünmeyecek. Ve ivme kendi lehindeyken, durması için pek bir neden yok.
Siyasi tiyatro mu?
Asıl soru ise Trump’ın gerçekten Putin’i can evinden vuracak adımlar atıp atmayacağı. Putin’i “zeki”, “kurnaz” ve “dahi” olarak tanımlayan Trump’ın uzun süredir devam eden hayranlığı göz önüne alındığında, bu son hamlelerin gerçek bir politika değişikliğini mi yoksa siyasi tiyatronun bir perdesini mi temsil ettiği belirsiz.
Trump’ın Rus lider karşısındaki tekrarlayan “yaltaklanmaları”, onun gizli bir Rus ajanı olarak mı yoksa Epstein skandalını gölgelemek için sahneye konmuş bir aktör olarak mı hareket ettiği sorularını yeniden gündeme getiriyor. Steele dosyasındaki meşhur “altın duş kaseti” iddiaları asla kanıtlanmadı. Ancak yıllar süren soruşturmalar, Moskova’nın Trump üzerinde bir tür baskı unsuru bulundurduğu şüphesini tam olarak ortadan kaldıramadı.
Her hâlükârda, yaklaşan son tarih ciddi bir politika değişiminden ziyade manşetler için tasarlanmış bir gösteri gibi duruyor. Trump, genellikle yaptırımların güçlü bir savunucusu olsa da, 30 Temmuz’da “Yaptırımların onu rahatsız ettiğini sanmıyorum” diyerek, bir başkomutandan çok eski bir sevgili gibi Putin’in ne düşündüğünü anlamaya çalışan birini andırdı.
Bu son hamle, Kremlin’e olan uzun süreli hayranlığından bir kopuş işareti verse de, tarih aksi yönü işaret ediyor. Bu, gerçek bir darbe yani savaşın gidişatını değiştirecek sert bir hamle değil, sadece hafif bir uyarı olabilir.”
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları:
