İnan Özbek
Çıpalama etkisi; insanların bilinmeyen büyüklükleri tahmin ederlerken belirli değerleri baz almaları ve sonuçta gerçekleşmelerin tahminlere yaklaşmasıyla ortaya çıkan etkidir. İşte bu tahminler sırasında baz alınan büyüklüklere ‘çıpa’ denir.
Ekonomide çıpalama, geleceğe dönük tahminlerin ve beklentilerin, ekonomik aktörler açısından temel belirleyiciler olduğu günümüz dünyasında, ekonomi yönetimlerinin sıklıkla başvurdukları bir uygulamadır.
İlgili otoriteler olarak hükümetler ve çoğunlukla da merkez bankaları, makro ekonomik politikaları çerçevesinde, belirli zaman dilimlerini içerecek şekilde kur, faiz, enflasyon ya da büyüme gibi makro büyüklükler için çıpalar koyarlar.
Söz konusu makro büyüklüklerin ileriki dönemler için, seyirleri ve de gerçekleşmeleri açısından bir tür taahhüt niteliği taşıyan çıpalar, tüm öteki ekonomik aktörlerin beklentilerini ve dolayısıyla kararlarını şekillendirir.
Merkez bankaları başta olmak üzere, politika saygınlıkları ve inandırıcılıkları yüksek ekonomik otoritelerin koydukları çıpalar, tüm ekonomik paydaşlar açısından referans değerler olarak alınacaklar ve böylece ekonomik gidişata ciddi manada etki edeceklerdir.
Aksine politika saygınlıkları düşmüş olan ve piyasalara güven telkin etmeyen ekonomi otoritelerinin belirledikleri çıpalarsa, referans alınmayan ve büyük oranda kağıt üstünde kalan beyanlar olarak, fiilen geçersizleşeceklerdir.
Ülkemizde son birkaç yıldır uygulanan makro ekonomik politikalar itibarıyla ortaya konulan kur, faiz ve özellikle de enflasyon çıpaları açısından, yukarıda bahsedilen senaryolardan ikincisi gerçekleşti ne yazık ki.
Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de, para politikasının en önemli aracı olan politika faizinin, makro ekonomi teorisine aykırı biçimde enflasyon oranının altında belirlenmesi, ekonomimizin kaldırmasının mümkün olmadığı negatif reel faizi olgusunu gündeme getirmiş ve durumun bir yansıması olarak da, politika faizi ile piyasa faizleri arasındaki bağ tamamen kopmuş, piyasa faizleri hızla yükselmiş ve de faiz çıpası ortadan kalkmıştı.
Gittikçe artan oranlardaki negatif reel faiz olgusunun, Türk lirasından kaçışı hızlandırarak dolarizasyonu çok arttırmasından ötürü hızla tırmanan kurlar, önceden belirlenen kur çıpalarını da darmadağın etmiş, ekonomi bu çıpasından da mahrum kalmıştı.
En önemli ve yakıcı makro ekonomik sorunumuz olan yüksek enflasyon ayağında ise; son yıllarda hemen hemen tüm dünyada yaşanan enflasyonist sürece ve hızlı fiyat artışlarına, içeride yaşanan kur kaynaklı enflasyonun da eklenmesiyle oluşan ikili etkiyle, enflasyon oranları hızla tırmanmıştı.
Geçen bir iki yılda, söz konusu ekonomik iklimde ortaya çıkan ve gitgide ivmelenen yüksek enflasyon, enflasyon hedeflemesi çerçevesinde ortaya konulan çıpaları bir bir geçersiz kılmıştı. Son olarak da Merkez Bankası önceki haftalarda, 2022 yılı sonu için hedeflediği %25’lik enflasyon oranını %40’a çıkarmak durumunda kalmış, kısaca ekonomimiz enflasyon çıpasını da kaybetmişti.
Böylelikle birer birer kaybettiğimiz makro çıpalarla ekonomimiz çıpasız kalmış, tıpkı ‘yönünü bilmeyen gemiye hiçbir rüzgâr yardım edemez’ sözünde olduğu gibi, dev okyanusta bir o yana bir bu yana savrulur olmuştur.