İmamoğlu: İhanete uğrama duygusuyla karşı karşıyayım-İsmail Saymaz (halktv.com.tr)
“CHP’li Mansur Yavaş, Vahap Seçer ve Engin Özkoç’un Kemal Kılıçdaroğlu ziyaretine ilişkin yazdığım yazı günlerdir konuşuluyor. Geen salı yayınlanan yazımdan sonra Kılıçdaroğlu, suskunluğunu bozdu; 30 Haziran’da mutlak butlan kararı çıkması halinde görevi kabul edeceğini açıkladı.
Ertesi gün Halk TV’de İsmail Küçükkaya’nın sabah programına çıktım. CHP Ankara İl Başkanı Ümit Erkol’un Kılıçdaroğlu ziyaretinde konuşulanları aktardım. Kılıçdaroğlu’nun İmamoğlu mitinglerine itiraz ettiğini, hukuki mücadeleye ağırlık verilmesini önerdiğini aktardım.
Açıkladığım bütün bilgiler doğrulandı.
Özgür Özel, eski genel başkanına cevap verdi.
Bir tek İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’ndan ses çıkmadı.
Danışmanları aracılığıyla İmamoğlu’na gelişmeler hakkında ne düşündüğünü sordum. İmamoğlu, kaldığı Silivri F Tipi Cezaevi’nden sorularıma yanıt verdi.
İmamoğlu, eski genel başkanıyla kamuya açık mecrada ilk kez tartışıp hesaplaşıyor.
İhanete uğradığını düşünüyor.
Kılıçdaroğlu’nun “Mitingleri doğru bulmuyorum” sözlerinden ötürü “büyük bir ihanete uğrama duygusuyla karşı karşıya” olduğunu anlatıyor.
“Çok içimi yaktı, tarifsiz bir şekilde kötü hissediyorum” diyor.
İmamoğlu, cezaevinde Kılıçdaroğlu ile aralarındaki konuşmaları da açıklıyor. Eski liderine “Kurultaylarımız tertemiz değil midir?” diye sorduğunu, onun “Öyledir” diye karşılık verdiğini anlatıyor. Bu sözler üzerine “Özel ile biraraya gelmeli ve kamuoyu karşısına çıkıp ‘Kurultaylarımız tertemizdir’ demelisiniz” diye konuştuğunu belirtiyor.
Özel ve Kılıçdaroğlu buluşması için Yavaş, Seçer ve Özkoç’u aracı ettiğini anlatan İmamoğlu, şöyle diyor:
“Mahkeme kararını bekleyelim, ona göre Özgür Bey ile oturup konuşuruz” ifadesinin beni çok büyük hayal kırıklığına uğrattığını, dört duvar arasında içimi yaktığını ifade etmek isterim.”
Düşün çocukların yakasından!-Zülal Kalkandelen (Cumhuriyet)
“ktidar zorunlu eğitimi kısaltma çabası içinde ya, MÜSİAD (Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği) durur mu, başkan Burhan Özdemir anında AKP’nin imdadına yetişti ve yeni bir model önerdi. Eh, ne de olsa AKP’nin eski Düzce milletvekili aday adayıydı!
Özdemir, Yeni Şafak’ta yayımlanan habere göre, çocukların işgücüne daha erken katılması gerektiğini ve böylece nitelikli eleman açığına çözüm bulunabileceğini söylemiş; “Her çocuk aynı akademik başarıyı gösteremez. 12 yıllık kesintisiz eğitim sistemi çok yanlış bir uygulama. Ülkeye herhangi bir faydası yok. Gençlerimiz işgücüne daha erken katılmalı. Eğitim zorunluluğu esnetilmeli, öğrenciler pratik becerilerle piyasaya daha hızlı adapte olmalılar” demiş.
Yani diyor ki çocuklar okula gideceğine, “piyasaya” girsin! Eğitimin önemini yadsıyan, çocukları “işgücü” olarak sömürüye açık hale getirecek bir görüştür bu. Eğitimin kalitesizliği ve dincileşmesi çok ciddi bir sorun ancak çocuklara verilen eğitimin yalnızca “akademik başarı” ile ölçülmesi de ayrı bir sorun. İyi bir eğitim alan her çocuk, iyi bir insan olma yolunda gereken kültürü kazanarak hayata çok önemli bir adım atarak başlar. Çocuğun aile içinde aldığı eğitim kadar, okulda aldığı eğitim, öğretmenleri ve diğer öğrencilerle yaşadığı ilişkiler, sosyalleşme de bir çocuğun geleceğini tümüyle etkiler.”
Türkiye’nin kıyıları İsrail’i görüyor-Yahya Bostan (Yeni Şafak)
“İsrail Başbakanı Netanyahu, İran’la ateşkesten sonra dedi ki… “İsrail kendini dünyanın büyük güçleri arasında ilk sıralara yerleştirdi.”
Son yıllarda tüm yaşananlar, bölgesel hegemonya mücadelesidir. ABD bölgedeki ağırlığını azaltmaya hazırlanırken geriye kalan tarlayı kim sürecek, onun kavgasıdır.
İsrail, İran’ın kolunu kanadını kırdı, bölgesel güç temerküzü elde etti. Sırada ne var? Bir İsrailli futbol yorumcusu, daha sonra “Şaka yaptım” diyerek düzelttiği şu cümleyi kurabildi: “Çeyrek finalde Hamas’ı, yarı finalde İran’ı geçtik. Finalde Türkiye ile karşılaşacağız.” Türkiye’de de pek çok kişi o İsrailli gibi düşünüyor. “Final maçı” Suriye’de mi oynanacak? Öyleyse, Türkiye’nin kıyıları İsrail’i görüyor ne demek? Tartışalım…
Tablo artık daha net görünüyor: Trump ve Netanyahu İsrail saldırmadan önce anlaştı. Çerçevesini yazmıştık: İsrail İran’a saldıracak, İsrail’de yer altı tesislerini vuracak kapasite olmadığı için ABD doğrudan çatışmaya müdahil olacaktı.
O anlaşmada bir madde daha olduğunu bu hafta görebiliyoruz: Trump, İsrail Başbakanına -muhtemelen- “Fordo’yu ben vuracağım, sonra da dosya kapanacak” dedi. Bunu, ateşkese rağmen İsrail uçakları havalanınca Trump’ın verdiği küfürlü tepkiden anlıyoruz. Trump çatışmanın adını 12 Gün Savaşı olarak koydu. İşin uzamasını istemedi. Ancak Trump ve Netanyahu’nun meseleye bakışı aynı değil.
İsrail ise ABD’nin yokluğunda bölgede hegemon güç olmak için el yükseltiyor. Hava sahasını ele geçirmişken İran’a olabildiğince zarar verme arayışı bundandır. Trump’ın baskısıyla durmuştur ama içi içine sığmamaktadır. Şimdilik odaklarını Gazze’ye çevirdiklerini söylüyorlar.
Ama Tel Aviv’in huyudur: Bir fırsat ve bahane ortaya çıktığında 13’üncü günü başlatabilir. ABD Ordu İstihbaratı’nın sızdırılan raporu “İran nükleer çalışmaları sadece bir kaç ay ertelendi” tespiti yaptı. Rapor “İran’a saldırılar devam etmeli” alt mesajını taşıyor. Bu Trump’a baskıdır. Bu sızıntıyı İsrail yanlısı ordu mensuplarının yaptığını söyleyebilirim ama ispatlayamam.”
Bakan Uraloğlu yanıldı mı, yanıltıldı mı?-Çiğdem Toker (T24)
“Yaygın olarak, adını oluşturan sözcüklerin baş harflerinin oluşturduğu EBRD kısaltmasıyla tanınan Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası için Wikipedia sitesinde bir uyarı notu var:
“EBRD, AB üye devletlerine ait olan ve AB politikasını desteklemek için kullanılan Avrupa Yatırım Bankası (EIB) ile karıştırılmamalıdır. EBRD ayrıca Avrupa Konseyi Kalkınma Bankası’ndan (CEB) da farklıdır.”
EBRD, 1991 yılında Paris’te kurulan bir uluslararası finans kuruluşu.
SSCB’nin dağılması sonrasında, eski Doğu Bloku ülkelerindeki yatırımlara finansman sağlama motivasyonu ile kuruluyor. Ancak sonra üyeleri artarak genişliyor. Hatta üyeleri arasına AB de katılıyor. Ama dikkat; bu katılım, EBRD’yi bir AB kuruluşu haline getirmiyor.
‘Peki bize ne bundan’ diyorsanız, demeyin. Çünkü AB Türkiye Delegasyonu, dün benzerine pek rastlanmamış bir açıklama yaptı. Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdülkadir Uraloğlu’nun da üzerine söz söylediği; İBB’nin yaptırdığı metro hattında AB kredisinin sağlandığına, bu kredinin de yerinde kullanılmadığına dair haberleri yalanladı. “AB’nin İstanbul’daki metro projesine verdiği destek konulu yayınlarında yer alan yanıltıcı başlık ve iddiaların kontrol edilmesi ve düzeltilmesi için Türkiye Gazetesi, Akşam ve Yeni Şafak editörlerine çağrıda bulunan” AB açıklamasında şöyle denildi:
“AB fonlarının kötüye kullanıldığına dair iddialar tamamen asılsız ve gerçeğe aykırıdır. Haberde iddia edilenin aksine, Avrupa Birliği’nin haberlerde bahsi geçen metro projesine ne 60 milyon Euro ne de daha küçük miktarlarda herhangi bir mali katkısı bulunmamaktadır.”
Konunun kendisi önemli olmakla birlikte bunu daha önemli hale getiren, Bakan Uraloğlu’nun da açıklama yapmış olması. Dolayısıyla AB açıklaması, metinde adı geçmese bile Bakan Uraloğlu’nu da bağlıyor.
Açıklamalara konu proje, İBB daha AKP yönetimindeyken başlayan ve tamamlanması yılan hikayesine dönen, şimdilerde de Finanskent hattı diye anılan metro hattı.”
Fikri fakirlik-İbrahim Kahveci (Karar)
“Aklın, mantığın bilimin yok olduğu yerde üst kimlik din ile tanımlanır. Ya da tersini söyleyebilirsiniz.
Avrupa karanlık Ortaçağ’dan çıkışı Aydınlanma Çağı olarak gördü. Kaybettiği aklı bulmak için bin yıldan uzun süre uğraşmak zorunda kaldı.
Gelelim bize…
Özellikle gençler ve iyi eğitimliler ülkeden çekip gidiyorlar. Beyin göçü dayanılmaz seviyelere geldi.
Geride kalanlara nasıl bir akıllanma süreci tavsiye edebilirsiniz?
Arkasına bakmadan çekip gidenlerin vatan sevgisi olmadığını mı söyleyeceksiniz? Yoksa onları o derece boğan cehalet devrinden mi bahsedeceksiniz?
2009 yılında İstanbul’un sakin semtlerinden birinde normal bir daire 100 bin dolardı. O tarihte asgari ücret ise 535 dolar seviyesindeydi. Yemeden, içmeden 15,5 yılda o daire satın alınabiliyordu.
Bu yılın ilk 5 ayında asgari ücret ortalama 596 dolar. Ama artık o daire 225 bin dolara çıkmış durumda. Yani alım gücünüz artık 15,5 yıl değil, 31,5 yıl.
Dolar bazında ücret artmış ama alım gücünüz yarı yarıya düşmüş. Buna Türkiye mucizesi diyebilirsiniz.
Bundan 3 yıl önce 1 aylık gıda harcaması 300 dolardı. Şimdi aynı ürünleri 645 dolara alabiliyorsunuz.
Fakirlik maddi olsa bile bunun temelinde fikri fakirlik yatmaktadır. Yıllarca maddi fakirlikten bahsedip duruyoruz; oya işin temeline inmedik.
Fikri fakirlik için önce o zeminin kuruması gerekiyor. Yani okumuş düşmanlığı gerekiyor. Beyaz öfke dediğimiz fikir düşmanlığının kök salması.
2+2=4 etmiyor bu düzende. Önemli olan işlem değil, işlemi gerçekleştirenin kimliği. O yaptıysa peşin hüküm bu yaptıysa peşin satış. Bilim ve akıl yerine bağlılık esası geliyor.
Sonuç: Fikri fakirlik
Bunun bir başka yansıması teknoloji seviyemiz. Ülkemiz adeta yerinde sayıyor. Teknolojik ilerlememiz durmuş gibi bir şeyde…
Bu büyük başarının! temeli dini eğitim argümanında sağlandı. “Ne yani, sen çocuklarımız dinini öğrenmesin mi istiyorsun?”
Din karşıtlığı en rahat saldırı alanı. Cephane bol; cehalet büyük. Her atış yankı bulur. Ama eve giderken ekmek yok diye dertlenirsin yollarda.”
Beni betona gömmek istiyor-Timur Soykan (BirGün)
“30 Haziran’da görülecek CHP Kurultay davasından önce CHP kaynıyor. Kemal Kılıçdaroğlu, CHP’nin mevcut yönetimiyle birlikte hareket etmiyor. Artık mutlak butlan kararını beklediği görülüyor.
Ekrem İmamoğlu, Özgür Özel ile Kemal Kılıçdaroğlu’nun bu kurultay davasını ve ‘mutlak butlan’ ile ilgili konuşmasını, birlikte bir yol haritası oluşturmalarını istedi.
Kılıçdaroğlu ile görüşmesinde de “Siz bizim Genel Başkanımızsınız. Özgür Özel ile bir yol haritası belirleyin. İsterseniz siz Özgür Özel’i veya o sizi arasın” dedi.
Özgür Özel “Ben defalarca gittim. CHP Genel Başkanı olarak ararsam ve olumsuz yanıt verirse hoş olmaz” karşılığını verdi. Bunun üzerine partide görev almış büyüklerin bir heyet oluşturulmasına karar verildi. Bu heyette Kılıçdaroğlu’nun yıllarca en yakınında bulunan Engin Özkoç da vardı.
Engin Özkoç, Mansur Yavaş, Vahap Seçer ve Zeydan Karalar partinin deneyimli siyasileri olarak Kemal Kılıçdaroğlu’ndan randevu aldı. Heyet, 24 Haziran günü saat 15.00’te Kılıçdaroğlu’nun Ankara’daki ofisine gitti. Yıllarca Kılıçdaroğlu’nun yanında olan bir isim olarak Engin Özkoç’un ilk olarak konuşması istendi. Engin Özkoç, Sayın Genel Başkanım diye söze başladı. Ülkede ve dünyada çok kritik bir süreç yaşandığını anlattı. Kurultay davasına sözü getirdi ve Erdoğan’ın, iktidarın baskısıyla bir süreç olmasın. Bizim belirlediğimiz, genel başkanlarımız belirlediği bir istikamette süreci ilerletelim” dedi.
Bu sürecin partiye çok hasar vereceğini, liderlerin, belediye başkanlarının içeride olduğunu söyledi. Tekrar “Gelin, Özgür Özel ile bir araya gelin” diye konuştu. Kılıçdaroğlu, doğrudan mahkemenin verdiği karara uyulmazsa kayyum atanacağını söyledi ve “Ben kabul edeceğim” dedi.
Heyet bu görüşmeden sonra İmamoğlu’nun ziyaret etti ve bu sözleri aktardı. Ekrem İmamoğlu büyük hayal kırıklığı yaşadı ve çok üzüldü. “Beni burada betona gömmek istiyor” dedi.”
Not: Başlıkları tıklayarak yazıların tamamını okuyabilirsiniz.
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları: