Erdal Çolak
İnsan öyle bir varlık ki çözümü olmayan bir bulmaca gibi; doğası gereği etrafındaki herkes tarafından duygularının, düşüncelerinin ve iyi niyetinin anlaşılmasını ister.
Bu, insanın var oluşunun bir gereğidir, onu besleyen olgu ise sevgidir. İnsanlar sevmeye, sevilmeye gerçekten hazır mı? Bilmiyorum, orası tartışılır. Sevgi, dahası saygı aslında çok gerekli olgular. Gördüğüm kadarı ile birbirlerini sevmeye hazır değiller. İnsanlar içten pazarlıklı, karşısındakine elde edebileceği menfaat kadar değer veren, bakışları soğuk, alaycı ve yaralayıcı…
Zaten bazı dil bilimcilere göre insan kelime olarak “nisyan” kökünden gelir. Nisyan ise unutmak, unutan, hatırlamayan demek. İlginç olan ise insan kelimesinin Arapça, Farsça, Süryanice, İbranice ve geri kalan tüm Sami dillerde aynı şekilde unutan, hatırlamayan demek olması. O halde insanın bu denli nankör oluşunu, böylesi bir balık hafızasına sahip olmasının sebeplerini daha iyi anlıyorum. İnsanlar olarak yapılan küçük, büyük iyilikleri görmüyor, çok çabuk unutuyoruz. Yapılan iyilikler hafızamızda nedense fazla yer etmiyor.
Biyolojik varlık açısından sıradan bir canlı olan insan doğar, ölür ve yok olur. İnsan bu, önce var olup sonra yok olup bozulur. Sevgiyi özümseyen, çıkar peşinde olmayan insanlar hiç oluyor, bunun tersi durumdaki insan ise yok oluyor. Sevginin değerini, anlamını unuttuğumuz, yitirdiğimiz günlerden geçiyoruz.
Gezgin bir gazeteci Tahran`daki çiçekçi yaşlı bir amcaya sormuş;
-İşlerin nasıl? Nasıl gidiyor?
Çiçekçinin verdiği cevap o kadar anlamlı ki hayatın, sevginin yokluğunu, çıkarın ön planda olduğunu gösteriyor:
-İyi değil, evlat, insanlar eskisi kadar birbirini sevmiyor sanırım…
Yaşlı çiçekçinin verdiği cevap sevginin yokluğunun, çok acı, çıkar ilişkilerinin yumağında geçen bir zamanın tutsağı olduğumuzu gösteriyor. Öyle ki çıkar ilişkisi işin boyutu birbirine zarar vermeye kadar götürebiliyor.
Yanınızdayken size sevgisini güzel sözlerle ifade edenler yanınızdan ayrılır ayrılmaz başkalarına hakkınızda en kötü sözleri söyleyebilir. Bir paranın iki yüzü gibi size karşı başka, diğerlerine karşı başka olurlar. Gökyüzüne baktığımızda ayın hep parlak yüzünü gördüğümüz gibi bize hep aydınlık, parlayan yüzlerini gösterirler. Sevmeyi felsefi bir amaç edinen, sevgiyi özümseyen, saygı duyan bunu prensip edinerek hayatına uygulayan insanlarının sayısının parmaklarla sayıldığı bir dünyada yaşadığımızı bilin yeter. Sevgi yoksa çıkar ya da nefret vardır. Nefret varsa çatışma, çıkar varsa iki yüzlülük vardır.
Maalesef gerçek bu! Yaşadığımız hayatın en kötü gerçeklerinden birisi. Bazen kendime sormuyor değilim, neden etrafımızdaki bazı insanlar çıkarlarına diğerlerinden daha düşkün olur? Neden birilerini sömürür, onların iyi niyetini suistimal ederler? Belki de bu tür insanlar büyümemiştir… Bence sebebi, bu tür kişilerin egolarının doğuştan şişkin; yüzsüzlük konusunda pişkin olmalarıdır. Öylesine bir çıkar benliğine sahiptirler ki; egoist olduklarından kuyunuzu kazarlar, dedikodunuzu yaparlar. Dahası sizde olmayan kişilik yapıları üzerine eleştiri adı altında edebiyat yaparlar, insanların ruhunda büyük bir kırgınlık ve saldırganlık patlamasına sebep olurlar. İletişimde, ilişkide olduğunuz dost zannettiğiniz bu kişiler çıkar peşindedir. Dostluk kisvesinin altındaki çıkarı, düşen maskesini görünce insan yıkılıyor.
İnsanlar neden bu kadar bencil? Neden bu kadar kötü karakterli? Başkalarını seviyormuş gibi yapıp insanlara acı, ızdırap çektirmekten neden hoşlanıyorlar?
İnsanlardaki bu karanlık karakter yapısı narsist duygu ile ortaya çıkar. Bu kişilerin aşırı bencil, kibirli ve basittir. Ayrıca Makyavelist mantık ile amaçlarına ulaşmak için her yolu meşru sayarlar. Bu insanlar başkalarının duygularına karşı duyarsızdır. Bu tür paranoit kişilik bozukluğu olan, kendini büyük ve üstün gören insanlar “grandiyöz” kişiliğe sahiptir.
Dost sandığımız insanların bizde yarattığı psikolojik bunalım tarif edilemez. Bu duygu durumundan kurtulabilmek için çıkarcı, kötü enerji veren, iyi hissettirmeyen insanlardan uzak durmalıyız. Bu şekilde hayatınızdan çıkardığınız hiç kimseyi kaybetmiş olmazsınız. Size karşı çıkarcı olan insanları unutun! Unutun ki, bir daha aynısını yapma şansları olmasın. Bu durumda kimseye hesap vermek zorunda kalmaz, tekrar tekrar üzülmezsiniz.
İnsanlar arası sevgi paylaşımı içten duygular, mantıklı düşünceler, anlaşılır ve kabul edilebilir davranışlar ortaya çıkacaktır. Bu durum kendinizi duygusal, düşünsel, bilişsel ve psikolojik anlamda iyi hissetmemizi sağlar.
Lao Tzu’nun dediği gibi “Sözlerdeki incelik güven yaratır. Düşüncedeki incelik derinlik yaratır, duygulardaki incelik ise sevgi yaratır. Bunlara sahip olan insan ise her zaman kendini aratır.”
Zaten bu tarzda kalbinizi yerinden çıkaracakmış gibi hissettiren insanlar çıkarsa karşınıza çok şanslısınız demektir.
Çevrenizi kişilikleri oturmuş, yaşamınızı zenginleştiren, hayatın anlamını dolduran zihinsel, bilişsel, duygusal, düşünsel olarak katkı sağlayan dostlarla doldurun. Bu tür insanlar hayatınıza olumlu katkılar sağlar, hayatınıza renk katarlar. Sevginizde, dostluklarınızda samimi olun, diliniz yüreğinizin sesi, ruhunuzun nefesi olsun…