Pazartesi, 13 Eki 2025
  • My Feed
  • My Interests
  • My Saves
  • History
  • Blog
Subscribe
Medya Günlüğü
  • Ana Sayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
  • 🔥
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Font ResizerAa
Medya GünlüğüMedya Günlüğü
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Ara
  • Anasayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
Bizi takip edin
© 2025 Medya Günlüğü. Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak.
Serbest Kürsü

Neler oluyor bize?..

Gürsel Demirok
Son güncelleme: 11 Haziran 2025 22:58
Gürsel Demirok
Paylaş
Paylaş

“Bence CHP Kurultayı’nda delegeler nezdinde yürütülen faaliyetlerin niteliğinden ziyade CHP yöneticilerine yapılanların demokratik bir hukuk devletine yakışıp yakışmadığı üzerinde öncelikle durulması gerekir. Kim kimden hesap sormalı acaba?..”

Bu köşede 3 Haziran’da yayınlanan “CHP üzerinden koparılan fırtınalar ve lobicilik” başlıklı yazımda, iki yıl önce Kemal Kılıçdaroğlu’nun parti başkanlığını delegelerin oylarıyla Özgür Özel’e devrettiği Kurultay’ın gündeme taşınarak, fırtınalar koparılmasını ele almış ve delegeleri iknaya yönelik çalışmaların, uluslararası ortamda çok iyi bilinen bir “lobicilik faaliyeti” çerçevesinde değerlendirebileceğini belirtmiştim.

“Demokratik bir süreç olarak kabul edilebilir” demiştim.

Bu yazım üzerine bir yurttaşımız yukarıdaki yorumu yapmış. Yurttaşımızın “CHP yöneticilerine yapılanların demokratik bir hukuk devletine yakışıp yakışmadığı üzerinde öncelikle durulması gerekir” uyarısı son gelişmeler ışığında daha büyük önem kazandı.

CHP belediyelerinin “şaibeli” olduklarını ileri süren iktidar, partinin elinde olan İstanbul’daki Büyükşehir ve ilçe belediyelerini hedef tahtasına koymuş durumda. Başta Ekrem İmamoğlu, iktidar tarafından “şaibeli bulunan” belediye başkanları ve yöneticileri demir parmaklıkların gerisinde bayramı yaşadılar. CHP’nin,” belediyeleri dahi yönetmekten aciz bir parti” olduğu algısını yaratmaya çalışan iktidarın “kurban keçisi” olarak bu kişileri gözüne kestirdiği görülüyor.

Türkiye’nin AKP sayesinde “İleri demokrasi” ülkesi konumuna yükseldiğini savunanlar, İstanbulluların demokratik tercihlerini hazmedemiyorlar, kabullenemiyorlar. İmamoğlu’nun Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturabilecek potansiyel bir aday olduğunun farkındalar. Bu nedenle de “demokrasi savunucuları” akla ziyan adımlar atarak kendisini saf dışı bırakma çabasındalar.

Yaşananlara tepki yoğun. Özellikle, ülke milli gelirin ve vergi gelirlerinin oluşmasında önemli katkısı olan toplumumuzun aydın, bilinçli, dış dünyaya açık, Cumhuriyeti, demokrasiyi özümsemiş kesimleri, iktidarın demokratik hukuk devletine yakıştıramadıkları otoriter politikalarından rahatsızlar. Rahatsız olanlar içinde vaktiyle AKP’ye gönül vermiş olanlar da var.

Bu çerçevede, geçmiş dönemlerde AKP içinde yer alan siyasilerin, akademisyenlerin, hukukçuların bulunduğu bir grup, geçen hafta yaptığı bir çağrıda, Türkiye’de hukuk devletinin “askıya alındığını” vurguladı. Yargının, hukuku uygulama yerine iktidarın siyasi hedeflerini gerçekleştirme aracı haline geldiğini belirttiler. Adaletsizlikle malul bir ülkede güvenlik, refah ve özgürlüğün sürdürülemez olduğuna dikkatleri çektiler, yargı bağımsızlığının ortadan kalktığını ifade ettiler. “Gizli tanık” beyanlarıyla, propaganda suçlamalarıyla insanların ağır cezalara çarptırıldığını ve bunun kamu vicdanını zedelediğini açıkladılar. Ortak çağrı, başta yönetenler olmak üzere herkese hukuka ve adalete dönme davetiyle sona erdi.

Yaşananlar, kısa bir süre önce kaybettiğimiz değerli sanatçımız İlhan Şeşen’in çok sevilen “Neler oluyor bize” şarkısını anımsattı.

“Neler oluyor bize yine neler oluyor gülüm/ Neler oluyor sana bana neler oluyor/ Neler oluyor bize yine neler oluyor gülüm/ Neler oluyor sana bana neler oluyor…”

Bayramda sosyal medyadan dostlarıma gönderdiğim bir mesajda, “bayramların barış, huzur ve kardeşlik getirmesi” dileğinde bulundum. Hepimizin dileği de bu değil mi? Siyasilerimiz dilinden de düşmüyor bu dilekler. Ancak eylem ve söylemleri maalesef çoğu kez bu dileklerle uyuşmuyor. Oysa o dileklerin gerçekleşmesine içinde bulunduğumuz koşullarda o denli ihtiyaç var ki.

AKP iktidarı, Türkiye’nin “ileri demokrasi ülkesi” olduğu sözünü dilinden düşürmüyor. Kim söyleyebilir bugün Türkiye’nin “ileri demokrasi ülkesi” olduğunu? Bırakın “ileri demokrasiyi”, “demokratik ülke” olup olmadığımız uluslararası alemde sorgulanıyor. Demokratik hukuk devletinde ana muhalefet partisi yöneticilerine bu tür muamelelerin yapılamayacağı vurgulanıyor.

Gelişmelere iç kamuoyunun yanı sıra dış kamuoyundan da tepkiler geliyor. Kısa bir süre önce Türkiye’yi ziyaret eden Avrupa Parlamentosu (AP) Türkiye Raportörü Nacho Sanchez Amor, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasının Avrupa Birliği’ne katılım sürecini olumsuz yönde etkilediğini vurguladı. Amor “AB üyesi olmak istiyorsunuz ama muhalefetin önde gelen isimlerinden birini tutukluyorsunuz” eleştirisinde bulundu. Amor “Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek yabancılardan yatırım talep ediyor doğal olarak. Ancak bağımsız yargınız yoksa yatırımcılar çekinir. İş adamlarını gözaltına almak doğru değil, rahatsızlık yaratan bir durum” diye konuştu.

Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM) de geçen ay Türkiye’yi acil konu olarak gündemine almıştı Daimi Raportör’ün açıklamaları AKPM’nin Türkiye’ye bakışının tekrarı mahiyetinde. Türkiye’ye yönelik oldukça sert eleştirilerde bulunan AKPM Türkiye’de yaşananlardan derin endişe duyduğunu belirtmişti.

Kabul olunan belgede, Türkiye’de yaşananlar için “siyasi amaçlı ve muhalefeti sindirme, faaliyetlerini engelleme, çoğulculuğu bastırma ve siyasi tartışma özgürlüğünü kısıtlama girişimi” ifadeleri kullanılmıştı.

Batı dünyasından gelen bu tür tepkilerin, iktidar politikasını yumuşatmaması halinde, önümüzdeki süreçte daha artması ve yaygınlaşması beklenir. Bu çerçevede Avrupa Birliği’nin yayınladığı raporlarda da Türkiye’ye yöneltilen eleştirilerin dozunun daha artması beklenmeli.

Bu eleştirileri umursamaz görünen iktidarın gündeminde şu sıralar yeni anayasa çalışmaları var.

Soru şu: Gelen tepkileri dikkate alan iktidar, politik krizi tırmandırma politikasından geri adım atar mı? Yeni anayasa çalışmaları bir yumuşamaya yol açar mı?

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeni anayasa için bir ekip görevlendirdiğini söylemesi sonrası MHP Genel Başkanı Bahçeli “darbeler anayasası terk edilmelidir” diyerek AKP Genel Başkanı’na destek verdi. Siyasi partiler kanunu ve seçim sisteminin gözden geçirilmesi gerektiğini söyledi. Cumhur İttifakı ile arasında su sızmayan DEM Parti’nin de, belirli umut ve beklentilerle yeni anayasa çalışmalarına sıcak baktığı gözleniyor.

“Evrensel ölçüleri yansıtan, eksiksiz bir hürriyetler listesi” olarak tanımlanıyor yeni anayasa. Erdoğan’ın oluşturduğu komisyonun bu hedef doğrultusunda çalışmalarına bayram sonrası başlaması bekleniyor. Yoğun ve kapsamlı çalışmaların geniş bir istişare zemininde yürütülmesi öngörülüyor. Milletvekillerinin yanı sıra, akademisyenler, sivil toplum temsilcileri ve toplumun farklı kesimleri ile iletişim halinde olunması, mevcut çalışmalardan, birikimlerden, fikirlerden yararlanması planlanıyor. Bu çerçeve 2011’de oluşturulan Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nun sonuç alınamayan çalışmalarından da istifade edileceği anlaşılıyor.

Öte yandan CHP, yeni anayasa konusunda masaya oturmak için iktidar partisinin öncelikle “mevcut anayasaya uyması” koşulunu gündeme getiriyor. CHP’nin masaya oturma şartları arasında, başta İmamoğlu, demir parmaklıklar arkasında tutulan belediye başkanları ve diğer yöneticilerin tutuksuz yargılanmaları, bir tutuklama olacaksa, bunun herkesin kabul ettiği nedenlerden olması, yargılamaların TRT’de canlı yayınlanması da yer alıyor. Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına uyulması, siyasi tutuklamalara son verilmesi de CHP’nin istekleri arasında.

“İleri demokrasi” savunucusu ve yeni anayasada demokratik hak ve özgürlüklerin, insan haklarının daha güçlendirileceğini vaadeden iktidarın, CHP’nin anayasa masasına oturması için bu beklentilerini ne ölçüde karşılayacağını ve siyasette bir yumuşamanın gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini önümüzdeki süreçte göreceğiz.

Diğer taraftan, Cumhur İttifakı +DEM Parti iş birliğinde yeni anayasa çalışmasına kuşku ile yaklaşanlar da yok değil. Bu görüşte olanlar, “Yeni anayasa için pazarlığa oturmak, sivil darbeye ortak olmak, ‘tek adamın’ iktidarını ’emrihak vaki olana kadar’ uzatmaya katkıda bulunmaktır” diyorlar. AKP’nin iktidarda olduğu geçmiş yıllarda gerçekleşen anayasa değişikliklerini anımsatanlar, “Her seferinde görüldü ki; anayasa değişikliklerinin tamamı, iktidar partisinin daha avantajlı çıkmasıyla sonuçlandı” hatırlatmasında bulunuyorlar..

Bu itibarla öngörülen yeni anayasa ile yapılan hamasi açıklamalardan ziyade, Cumhur İttifakı ve DEM Partililerin kafalarındaki plana yakından bakmak, mevcut anayasanın rahatsızlık veren maddelerini araştırmak, yeni anayasadan nelerin amaçlandığını anlamak açısından daha isabetli olacak.

Sıcak bir yaz bizi bekliyor…

Fotoğraf: trhaber.com

İlgili yazı:

CHP üzerinden koparılan fırtınalar ve lobicilik

***

Medya Günlüğü sosyal medya hesapları:

X

Bluesky

Facebook

Instagram

Bu yazıyı paylaşın
Facebook Email Bağlantıyı Kopyala Print
YazanGürsel Demirok
Takip et:
Emekli diplomat. 1945 yılında doğdu. Darüşşafaka Lisesi'ni 1964 yılında bitirdi. 1968 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nden mezun oldu. 1969'da Dışişleri Bakanlığı'na girdi. Türkiye Daimi Temsilciliğinde görevli olduğu yıllarda (1974-1977) BM Genel Kurulu 4, Komite (Decolonisation Committee) Raportörlüğüne seçildi. Kuveyt”in, Irak tarafından işgal edildiği tarihlerde, Kuveyt Büyükelçiliğimiz Müsteşarı idi. 1993-1997 yılları arasında Mainz Başkonsolosu olarak görev yaptı. Bu görevde iken girişimlerde bulunarak Mustafa Kemal Atatürk’ün 1917’de Veliaht Vahdettin ile birlikte Almanya’ya yaptığı ziyaret anısına Türk heyetinin kaldığı görev bölgesindeki Bad Kreuznach Park Hotel‘de 23 Nisan 1997 de Atatürk Salonu açılmasını ve ziyaret anısına otelin girişine bir yazıt konulmasını sağladı. Açılış görkemli bir törenle gerçekleştirildi. Otel bugün Türklerin etkinlikler düzenledikleri bir mekâna dönüştü. 1997 yılında Dışişleri Bakanlığı müşaviri olarak atandı. Bakanlık müşaviri iken, Başbakanlık İnsan Hakları Koordinatör Üst Kurulu Sekreterya Başkanı oldu. 57. Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti döneminde hazırladığı ilerici insan hakları raporu AB Kopenhag Kriterlerinin karşılanmasına yönelik çalışmalarda referans belgesi olarak kullanıldı ve “Demirok Raporu “olarak anıldı. 2000-2004 yılları arasında Zürih Başkonsolosu olarak görev yaptı. Zürih Başkonsolosluğu binasında Park Hotel’deki Atatürk Salonuna benzer bir Atatürk Salonu açtı. Salonda Kurtuluş savaşı ve Cumhuriyetin kuruluş yıllarına ilişkin belge ve fotoğraflar yer almakta. Bu salonda da Türkleri buluşturan etkinlikler düzenlenmekte. Mainz ve Zürih‘te Başkonsolos iken vatandaşlarımızla birlikte olmaya, derneklerinin düzenledikleri etkinliklere katılmaya, çocuklarımızı okullarında ziyaret etmeğe, gençlerin sportif müsabakalarına katılmaya büyük önem verdi. 2004 yılında Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Yiğit Alpogan'ın başdanışmanı oldu, 2005 yılında MGK Araştırma ve Değerlendirme Dairesi Başkanı olarak atandı ve bu görevindeyken 2010 yılında yaş haddinden emekliye ayrıldı. MGK Araştırma ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığı'na atanmış ilk sivil görevlidir. Atatürk’ün Almanya gezisi ve Avrupa’daki Türkler üzerine kitapları var. Emekli olduktan sonra medyada köşe yazıları kaleme almaya başladı .
Önceki Makale Ekonomik büyüklük ölçü olabilir mi?
Sonraki Makale Bugünkü köşe yazıları

Medya Günlüğü
bağımsız medya eleştiri ve fikir sitesi!

Medya Günlüğü, Türkiye'nin gündemini dakika dakika izleyen bir haber sitesinden çok medya eleştirisine ve fikir yazılarına öncelik veren bir sitedir.
Medya Günlüğü, bağımsızlığını göstermek amacıyla reklam almama kararını kuruluşundan bu yana ödünsüz uyguluyor.
FacebookBeğen
XTakip et
InstagramTakip et
BlueskyTakip et

Bunları da beğenebilirsiniz...

ManşetSerbest Kürsü

Gıda güvenliğimiz tehlikede mi?

Yıldırım Aktuğan
13 Ekim 2025
*Serbest Kürsü

İki sessizlik arasında Orta Doğu

Metin Duyar
13 Ekim 2025
EditörSerbest Kürsü

İnsan adaleti mi doğa adaleti mi?

Tijen Zeybek
12 Ekim 2025
Serbest Kürsü

Erdem, cehalet ve ihtiras

Melek Ay
12 Ekim 2025
Medya Günlüğü
Facebook X-twitter Instagram Cloud

Hakkımızda

Medya Günlüğü: Medya eleştirisine odaklanan, özel habere ve söyleşilere önem veren, medyanın ve gazetecilerin sorunlarını ve geleceğini tartışmak isteyenlere kapısı açık, kâr amacı taşımayan bir site.

Kategoriler
  • MG Özel
  • Günlük
  • Köşe Yazıları
  • Serbest Kürsü
  • Beyaz Önlük
Gerekli Linkler
  • İletişim
  • Hakkımızda
  • Telif Hakkı
  • Gizlilik Sözleşmesi

© 2025 Medya Günlüğü.
Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak

Welcome Back!

Sign in to your account

Username or Email Address
Password

Lost your password?