Pazartesi, 19 May 2025
  • My Feed
  • My Interests
  • My Saves
  • History
  • Blog
Subscribe
Medya Günlüğü
  • Ana Sayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
  • 🔥
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Font ResizerAa
Medya GünlüğüMedya Günlüğü
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Ara
  • Anasayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
Bizi takip edin
© 2025 Medya Günlüğü. Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak.
Serbest Kürsü

Türkler, Japonlar ve deprem

Aylin Boğa
Son güncelleme: 25 Nisan 2025 04:58
Aylin Boğa
Paylaş
Paylaş

Japonya geçmişten beri depremlere karşı hazırlık yapma, eğitim verme ve hasarları hafifletme becerisiyle dünyanın önde gelen ülkelerinden oldu.

Son 20 yılda 6 ve üzeri şiddette en az 28 deprem olan Japonya’da yılda yaklaşık 1500 deprem meydana geliyor. Dört büyük adadan oluşan ülkede depremler okyanusun kıyısında veya altında gerçekleşirse tsunami denen dev dalgalar da meydana geliyor. Japonya’nın tüm ülkelerden farkı, coğrafyasında yer alan deprem gerçeğini kabul etmeleri, yaşam şekli haline getirip, tedbir almaları, daima hazırlıklı olmaları.

Felaketler, Japonya afet yönetim politikasını şekillendiriyor ve yeni deneyimlerle sürekli güncelleniyor. Geçmişte yaşadığı tecrübelerle kapsamlı yasal düzenlemelere sahipken, örneğin; 2011’deki, 9.0 şiddetinde 6 dakika süren Tohoku depremi ve tsunami felaketindeki kayıplar, mevzuat konusunda bazı eksiklikleri ortaya çıkardı. Yerkürede deprem oluştuğunda yerin altından yeryüzüne ne kadarlık bir ivme olarak yansıyacağına bakılarak deprem yükü hesap ediliyor. Yapının yapılacağı bölgeye göre tasarım ivmesi yapının ağırlığı ile çarpılıp onun kadar kuvvet yapı üzerine uygulanıyor. Japonya’da şartnameler ve yönetmelikler, geçirilen ve beklenenin üzerinde bir ivmeyle karşılaşılan her yeni depremle beraber yenileniyor.

Japonlar, ayrıca topluma mal olmuş hayati konularda daima onurlu bir hassasiyete sahipler, 2019’da Leopalace21 adlı Japon inşaat şirketi iki oda arasındaki duvarın ses ve yangın geçirmez özelliklerinin standartlara uygun olmadığının ortaya çıkması üzerine özür dileyip, tüm ülkede inşa ettiği 40 bine yakın apartman dairesinin tümünü tektik kararı almış, kusurluları değiştirmişti. Bu bizim pek de alışık olmadığımız sorumluluk bilinci değil mi?

Oturduğum yeni bir binada sürekli su basan bodrum katta, kapalı otoparkta, temelde oluşabilecek korozyon endişesi ile binayı yapan müteahhitten yanlış uygulamasını düzeltmesi için tüm çabalara rağmen hiç destek alamadığımızı, onun da bilmediğini kalfalara teslim işleri düşününce… İnşaat sektörümüzdeki uygulamaları ayrı bir yazımda ele alacağım.

Peki Japonya nasıl yapıyor da; geçen yıl 16 Mart 2022’de Fukuşima’daki 7.3 şiddetindeki depremde sadece iki kişi kayıp verebiliyor? Japonya, depremlerden canlıları ve binaları, katı devlet politikaları, toleranssız ağır yasalar, uygulanan depreme uygun ileri inşaat teknikleri ile korumaya çalışıyor. İnsan, canlı yaşayacak her binanın projelendirmesini ve deprem performansının belirlemesini sadece “Kençikuşi” adı verilen, bina kusurlarından 10 yıl süreyle sorumlu tutulan, lisanslı mimarlar yapabiliyor. İnşaat mühendisleri ise yollar, tüneller, barajlar gibi büyük altyapı projelerinde hesaplamalar yapsa da kençikuşi’lerin orada da sözü geçiyor, ilk başta onların şartnamesine bakılıyor. Bu durum tasarım, inşaat ve kontrollükte suiistimallerin önüne geçmede çok etkili oluyor. Bina sahibinin belirlediği inşaatı yapacak olanlar belirlenen hesaplamalara ve İnşaat Standartları Kanunu’na harfiyen uymak zorunda. İnşaatın başlamasıyla birlikte ise yapı denetimden sorumlu kişiler hiçbir şekilde müsamaha göstermeden aralıklarla yapının şartname ve standartlara uygun yapıldığını denetlemek zorundalar.

Tokyo’daki binaların yaklaşık yüzde 87’sinin depremlere dayanıklı olduğu ileri sürülüyor. Pek çok yapı, bir sarsıntıya karşı esnek olacak şekilde inşa ediliyor ve bazı yapılar, binaların şokla hareket etmesine izin veren teflon üzerine inşa edilirken, kimisi emebilen şişirilmiş, kauçuk veya sıvı dolu tabanlara sahipler. Örneğin, Tokyo’nun ünlü Skytree’si, yüzyıllarca süren depremlerden kurtulmuş antik ahşap pagodaların şeklini taklit ederek doğal afetlere dayanacak şekilde inşa edildi. Sismik izolatörleri, raylı temel sistemleri, super kolonlar, sönümleme elemanları gibi mühendislik donanımları üzerinde sürekli geliştirmeler devam ediyor.

Ülkemizde de bazı hastanelerde uygulanmış olan sismik izolatörler, binanın bir nevi zeminle ilişkisini kesip, sallanmasını önlüyorlar. Deprem ne kadar güçlü olursa, bina tepki olarak o kadar fazla hareket eder. Bina çok fazla sallanırsa, kirişler, kolonlar, duvarlar ve payandalar gibi yapısal elemanlar hasar görerek binayı işlevsiz hale getirebilir. Sismik izolatörler, bina ile yer hareketi arasındaki amortisörler gibidir, bir deprem sırasında bir binanın dik dururken ileri geri kaymasını sağlar. Binanın hareket ettiği miktar büyük ölçüde azalır. Tabii ki bir de zemini sağlam, dayanıklı malzemeden yapılınca 9.0 şiddetindeki depremler bile 5.0 şiddetinde hissediliyor.

Binanın iskeletine yerleştirilen silindir şeklindeki hidrolik mekanizma sayesinde de, bina sallanma sırasında temeli ile birlikte hareket ediyor ve böylece yıkım engellenmiş oluyor. 1995’teki Büyük Hanshin depremi, endüstriyel liman kenti ve çevresinde 6.000’den fazla insanı ölümüne neden oldu. Kobe’deki büyük bir Japon inşaat şirketinde mimar olan Yasuhisa Itakura, depremin şiddetinden etkilenmemişti çünkü üç katlı ofis binası, sismik izolasyon adı verilen bir mühendislik tekniğinin erken bir versiyonu olan kauçuktan yapılmış deneysel bir temel üzerinde oturuyordu.

Bu teknik, bugün Japonya’da yaklaşık 9.000 yapıda kullanılıyor. Japon yüksek katlı inşaatı, sismik kuvvetleri yapı boyunca eşit olarak dağıtan çelik kirişler ve kolonlardan oluşan bir ızgara ve amortisör görevi gören çapraz amortisörler kullanılır. Ishinomaki şehrindeki, sismik izolasyon sistemiyle donatılmış Japon Kızılhaç Hastanesi çalışanları, 2011’deki 8,9 büyüklüğündeki Tohoku depremi sırasında masalarında kalabildiler. Japonya Sismik İzolasyon Derneği’ne göre, Japonya’daki 9.000 sismik izolasyonlu yapının 4.300’ü çok katlı binalar, bunların çoğu ofis, kat mülkiyeti ile hükümet binası ve 4.700’ü ise ev. Japon inşaat şirketi olan Nice Corporation, yedi katlı sismik izolasyonlu bir binanın geleneksel bir binadan yüzde 13 ila 15 daha pahalıya mal olduğunu söylüyor. Sismik teknolojilerde uzmanlaşmış bir mühendis olan Ian Aiken de, sistemlerin maliyetinin yüzde 5 kadar az olabileceğini iddia ediyor.

Japonya’da birçok bölgede zeminin aslında bina inşa etmek için pek elverişli değil. Ancak zemin etüt ve bunun sonucunda gerekiyorsa zemin iyileştirmesi yapılıyor. Elverişsiz zeminlerde, yüksek binalarda hesaplara göre 60-70 metre derinliğe inen kazık temeller kullanılıyor. Böylelikle binanın neredeyse üçte biri toprak altında kalıp, rijitlik sağlanıyor, yükler sağlam zemin tabakalarına aktarılabiniyor.

Japonlar, sürekli senaryolar bazında afetlere ve afet sonrasına hazırlık yapıyor, simülasyonlar ile senaryoları test ediyor, risk noktalarını belirleyerek önlemler alıyorlar. Japonya Disaster Risk Management (Deprem Riski Yönetimi) konusunda Dünya Bankası ile sadece Japonya değil, tüm gelişmekte olan ülkelere yönelik destekler sağlıyor. Japonya genelinde ulusal ve yerel yönetimler, altyapı geliştiricileri ve uygulayıcılar, işletmeler ve endüstriler, topluluklar ve haneler; işbirliği ve karşılıklı destek yoluyla risk azaltma, müdahale ve süreklilik konusunda ortak hareket ediyorlar. Yani bir kurum sorumluluk ve koordinasyonu üstlenmiyor. Devlet, sivil insiyatifler, sürece dahil ediyor, birlikte çalışıyor.

Japonların, önce aileden başlayan sonra okulda devam eden, empatik ve onurlu bireyler olma eğitimiyle gelişen, neden sonuç ilişkisini kurabilen, yüksek vicdan seviyeli olarak yetiştiğini de biliriz. Tüm hayatlarında bu değerlerle üretim yapıyor, çalışıyor, tedbirler alıyorlar. Japonya’daki okullar da düzenli olarak deprem tatbikatları yapıyor. Bu tatbikatların bazıları ayda bir kez oluyor. Küçük yaşlardan itibaren okul çocukları, bölgelerinde bir deprem gerçekleştiğinde kendilerini korumanın ve güvende kalmanın en iyi yolu konusunda eğitiliyor. Deprem simülatörleri ile de, depremi deneyimleyen çocuklar, böylece deprem hissini çok küçük yaşlardan itibaren tanımaları sağlanıyor.

En önemlisi, Japonlar geçmiş felaketlerden ders alma konusunda çok hassaslar. 1995 yılında, Kobe şehri, 5 bin kişinin ölümüne ve 10 binlerce evin yıkılmasına neden olan, tamamen yıkıcı Büyük Hanshin Awaji depremini yaşadı. Şehrin yeniden inşasının ardından Kobe Deprem Anıt Müzesi’ni inşa ettiler. Afet sırasında kaybolan insanları anmak için inşa edilmiş bu müze, aynı zamanda afet önleme ve hayatta kalma konusunda eğitim uygulamaları veren bir eğitim merkezi olarak da çalışıyor.

Çok geç kalınsa da bundan sonra devletin ilk konusu deprem olmalıdır. İstanbul depremi de er ya da geç olacaktır. Ölüm ve hasar bilançosunu düşünmek bile ürkütüyor. Ütopik üst yapı projelerinden, yüksek maliyetli amacı elzem olmayan binalardan vazgeçerek, tüm maddi kaynak ve çalışmalar deprem afeti önleme, kurtarma ve sonrasında depremzedelere her konuda destek konusuna aktarmalıdır. İcraatta istikrar şarttır.

Doğa ile sonuna kadar anlaşarak, uyum içinde olabilmeyi, eğitimin, bilimin değeri ile, sürekli hatırlatılan yaşanmışlıkların ön planda olmasıyla, yüksek yapılaşma yerine yatay ve en güvenli ve en onurlu hayatların kurtarıcımız olduğunu düşünüyorum…

Not: Bu yazı Medya Günlüğü’nde daha önce yayınlanmıştır.

***

Medya Günlüğü sosyal medya hesapları:

X

Bluesky

Facebook

Instagram

Bu yazıyı paylaşın
Facebook Email Bağlantıyı Kopyala Print
YazanAylin Boğa
Takip et:
1970 Ankara'da doğumlu, sekiz yaşından beri İstanbul Kadıköy yaşamlı, deniz ve doğa tutkunu, dünya gezgini ve yelkenci. Hayvanlara ve özellikle kedilere hayran. 1991 yılında Yıldız Teknik Üniversitesi Mimarlık'tan mezun oldu. Aynı yıl STFA ile başlayan mimarlık hayatı, İtalya, Almanya bağlantılı şirketlerde mimar olarak proje müdürlüğü, satış koordinatörlüğü, yönetici olarak devam etti. Emekli olduktan sonra satış eğitimleri, danışmanlıklar vermeyi sürdürdü. Suluboya karma sergileri oldu. Bazı şiirleri edebiyat sitelerinde yayınlanmaktadır. İkinci üniversitede sosyoloji okuduktan sonra söyleşilere, yazılarına daha ağırlık vermeye başladı. Tarihe, geçmişe, alınması gereken derslere önem veriyor, sorgulamayı, okumayı, araştırmayı daima sevdi. Sosyal medyada binaların, semtlerin tarihçelerini araştırıp aktardığı grupları var. Psikolojiye, felsefeye ilgisi çocukluğuna dayanır. Hayatta meraklı bir öğrenci olarak kalmaya devam ediyor.
Önceki Makale “Ermeniler de arşivlerini açsın”
Sonraki Makale Depremlerin toplumsal etkileri

Medya Günlüğü
bağımsız medya eleştiri ve fikir sitesi!

Medya Günlüğü, Türkiye'nin gündemini dakika dakika izleyen bir haber sitesinden çok medya eleştirisine ve fikir yazılarına öncelik veren bir sitedir.
Medya Günlüğü, bağımsızlığını göstermek amacıyla reklam almama kararını kuruluşundan bu yana ödünsüz uyguluyor.
FacebookBeğen
XTakip et
InstagramTakip et
BlueskyTakip et

Bunları da beğenebilirsiniz...

ManşetSerbest Kürsü

Toplumsal dönüşümün 2 anahtarı

Yıldırım Aktuğan
18 Mayıs 2025
ManşetSerbest Kürsü

Yırtılan “esaret belgesi”

Medya Günlüğü
18 Mayıs 2025
EditörSerbest Kürsü

Hoca bana fena taktı!

Alper Eliçin
18 Mayıs 2025
Serbest Kürsü

1900’lerin başında İstanbul

Metin Gülbay
17 Mayıs 2025
Medya Günlüğü
Facebook X-twitter Instagram Cloud

Hakkımızda

Medya Günlüğü: Medya eleştirisine odaklanan, özel habere ve söyleşilere önem veren, medyanın ve gazetecilerin sorunlarını ve geleceğini tartışmak isteyenlere kapısı açık, kâr amacı taşımayan bir site.

Kategoriler
  • MG Özel
  • Günlük
  • Köşe Yazıları
  • Serbest Kürsü
  • Beyaz Önlük
Gerekli Linkler
  • İletişim
  • Hakkımızda
  • Telif Hakkı
  • Gizlilik Sözleşmesi

© 2025 Medya Günlüğü.
Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak

Welcome Back!

Sign in to your account

Username or Email Address
Password

Lost your password?