Merkezde olanları nereden biliyorsun-Barış Terkoğlu (Cuımhuriyet)
“Koltuk için, rant için, iktidar için kavga ediyorlar. Yaşam kavgamız ise gündemlerinde yok. Silivri’deki fay İstanbul’a depremini hatırlattı. Gelgelelim İstanbul’u depreme hazırlayacak olanlar Silivri’de. Başkan, yöneticiler, şehir plancıları derken sırada avukatlar varmış.
Önce abartma sandım. Sonra savcılığı destekleyenlerin konuştuğunu görünce ciddiye aldım. Meğer sıradaki operasyon; İBB dosyasında avukatlık yapanlara olacakmış. Nedeni de Yeni Şafak’ta Burak Doğan imzasıyla yer aldı. Başlığı şu: “Köstebek şüphesi: İBB operasyonunu kim haber verdi”. Haber, etkin pişmanlıktan yararlanıp cezaevinden çıkan Kültür AŞ Genel Müdürü Murat Abbas’ın ifadesini içeriyor: “9 Mart’ta Kültür AŞ’de hazırlık toplantısı yapıldığını söyleyen Abbas, bir avukatın yönettiği toplantıda, İBB’ye olası operasyon ihtimalinin masaya yatırıldığını ifade etti.”
İşte bu haberin ardından, İBB’nin avukatlarına operasyon yapılacağı, kendilerine “Merkezde olanları nereden biliyordunuz” diye sorulacağı; yayınlarda, sosyal medyadaki sohbet odalarında, adliye koridorlarında ciddi ciddi konuşulmaya başlandı. Böylece “operasyonu önceden bilenlere operasyon yapılacağını önceden öğrenerek” hepimiz aslında suçun parçası olmuş olduk!”
İsrail “Hilafet”i nasıl durdurur?İbrahim Karagül (Yeni Şafak)
“1- İsrail Başbakanı Netanyahu’nun; “Birkaç kilometre ötede, Akdeniz kıyılarında bir halifelik kurulmasına izin vermeyeceğiz” cümlesi sıradan bir açıklama değil.
2- Bu bir Halifelik tartışması değil. Halifeliği yıkanların “yeniden kurulur” korkusu da değil. Türkiye’nin büyük güç inşasının hilafeti yeniden inşa edeceği endişesi de değil. Gerekirse bu da olacak ama açıklamanın ana gerekçesi, İsrail’in varoluş sorununa çözüm üretme çabasıdır.
3- Artık imhası ihtimal haline gelen İsrail devletinin, coğrafyada yol açtığı yıkımların sonuna gelineceği, coğrafyanın tamamında bu yönde iradenin güç kazandığı, “İsrail meselesi”nin Arap-İsrail sorunu olmaktan çoktan çıktığı, soykırımların Filistin halkının meselesi olmaktan çoktan çıktığı, bu yeni algı ve güç ortaklığının İsrail devletinin geleceğini yok edecek bir sınıra geldiği aşikardır.”
Minarelerin bile başı yerde-Soner Yalçın (Nefes)
“Geçmiş olsun İstanbullulara…
Yaşanan bu depremde, İstanbul 1894 depreminde kırılmayan fayın kırıldığını söyledi bazı uzmanlar…
Sanırım tartışmalar özellikle TV ekranlarında sürüp gidecek, pek bilmişler hiç susmayacak…
Hep benzerini yaşıyor bu coğrafya, 19’uncu yüzyılın son büyük depremi olan 1894 İstanbul depremi ve deprem sonrasında yaşananlara Tevfik Fikret’in yaklaşımı başka açıdan oldu.
“Zelzele” adlı şiirini döneminin siyasi yapısını anlatmak için kaleme aldı. Siyasi tabloyu depremle özdeşleştirerek tasvir etti.
Tevfik Fikret’in kullandığı düşsel figürler, depremin yarattığı figürlerdi. Osmanlı coğrafyasını sinirli ve hummalı bir hastaya benzeterek yeryüzünün aniden sarsılarak âdeta çırpındığını, bunun ne varsa yıktığını ve nihayetinde depremin insanları üzüntü ve karamsarlığa sürüklediğini anlattı. Devlet ise sadece seyirciydi…
Tevfik Fikret’in mevcut siyasi tabloyu anlatmak için böyle bir tercih yapmasında 1894 depreminin kendisinde bıraktığı etkinin rolü büyüktü kuşkusuz…”
Bir ülke nasıl yönetilir?Mine Söğüt (T24)
“Ülkeyle ve hatta hayatla ve hatta kendimizle yeniden tanıştığımız şu günlerde Yozgatlı bir çiftçi bize çoktandır sormayı unuttuğumuz bir soruyu hatırlattı.
Anadolu’da sesi epeydir çıkmayan bir zümrenin içinden yükselen öfke “Ülke turp ile şalgam ile yönetilmez, adalet ile yönetilir” dedi ve biz turbun, şalgamın ve adaletin ne olduğunu tekrar düşünmek ve o en önemli soruyu çok net bir şekilde sormak zorunda kaldık.
Sahi bir ülke nasıl yönetilir?
Sorular bazen cevaplardan daha önemidir. Doğru soruları soramayanlar yanlış cevapların içinde yollarını kaybederler. Bu ülkenin bugüne kadar başına gelenlerde doğru soruyu sormamış olmanın ve bulunan yanlış cevaplarla oyalanmanın payı büyük.
Geçmişe yönelik sormamız gereken doğru soruları bulamazsak, bugüne yönelik sorularımızı da doğru yerlerden soramayız.
Öncelikle, çağdaş bir demokrasinin ve evrensel hukukun argümanlarını kullana kullana sistemi her yerden işgal eden sinsi bir politikanın sonunu getirme çabasına girdiğimiz şu dönemde, neredeyse 70 yıldır ülkeyi gerektiği gibi değil istediği gibi yönetmiş olan sivil ve askeri iktidarların yarattığı dev bir enkazın altında olduğumuzu kabullenmemiz gerekiyor.
Bugün başımıza gelenlerle geçmişte başımıza gelenleri anlamamış olmamızın arasında çok güçlü bir bağ var.”
Değişimin ayak seslerini duyuyor musunuz?İsmail Pehlivan (Halk TV)
“Türkiye değişime gebe…
Değişim rüzgarı sert esmeye başladı.
7’den 70’e yurdun dört bir yanında halk değişim için siyasi iktidara ‘Adayımı yanımda, Sandığı önümde istiyorum’ diyerek tepkisini dile getiriyor.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin tutsak belediye başkanı ve Cumhurbaşkanı Adayı Sayın Ekrem İmamoğlu’na yapılan kumpas adalet kurumunun ne denli iktidarın güdümünde olduğunu toplumun gözüne sokarcasına göstermiştir.
Cumhurbaşkanlığı Adaylığı için yapılan önseçim yoklamasında yurttaşlardan 16 milyon oy alan Sayın İmamoğlu’nun tahliye edilmesi için CHP’nin ülke genelinde başlattığı imza kampanyasını imzalayan yurttaş sayısı 15 milyonun üzerinde bir sayıya ulaştı.
CHP’nin her Çarşamba günü İstanbul ilçelerinden birinde ve her cumartesi bir ilimizde gerçekleştirmeye başladığı mitingler toplumun tüm kesimlerinin motivasyonunu yükselten eylemler oldu.”
İstanbul’un deprem gerçeği: Allah beterinden saklasın! Mustafa Karaalioğlu (Karar)
“Dün deprem korkusunu ve sarsıntıyı yine yaşadık; en kötüyü zihinlerimize geri çağırdık. İstanbul, çevresindeki bitmek tükenmemek bilmeyen fay hareketleriyle depremi bir kez daha en ürkütücü yüzüyle hatırladı.
“Hatırladı” doğru bir tespit ama doğru kelime değil çünkü hiç unutmaması gerekiyordu. 15 milyonu aşkın insan depreme bu kadar yakın ama anlaşılmaz şekilde deprem gerçeğine çok uzak bir hayat yaşıyor. Burası, binalarının yüzde 70’i -evet yüzde yetmişi-, 2000 yılı öncesi yapılan ve bunların hepsi büyük depremde risk içiren bir şehir…
Türkiye, yaşadığı seri depremler ve bilimsel çalışmaların inkar edilemez ikazları ile bir deprem ülkesidir. Yine inkar edilemez şekilde depreme karşı hazırlıksız, tedbirsiz ve lafı bol olsa da duyarsız bir ülkedir. Erzincan’dan Gölcük’e, İzmir’den Maraş’a kadar seri depremler bunu anlatıyor. İstanbul ise, koskoca bir risk bölgesi… Bir sarsıntı, sonra artçı sarsıntılar gerçeği unuttuğumuzda bize hatırlatıyor. Her sarsıntıda karşımıza çıkan gerçek büyük bir insani trajedi senaryosudur.”
“Japonya…
Beşik gibi…
Aynı Japonya:
Yeryüzündeki depremlerin yüzde 85’e yakınının Pasifik Deprem Kuşağı’nda gerçekleştiğini ve deprem ülkesi olduğunu biliyor…
Sorunu ortaya koyuyor…
İnşaattan tarıma, enerjiden jeolojiye binlerce bilim adamını konuya odaklıyor…
Bilim adamlarının raporlarını harfiyen uygulayarak, 9 ve üzeri şiddetlerdeki deprem için hazırlanıyor…
Bizdekinin birebir benzeri olan “deprem yönetmeliğini” ise kusursuz uyguluyor…
Artı…
“Güvenilir olmak” geleneksel/kültürel olarak en değerli varlık…
Bu yapı/sistemin getirisi:
Şiddetli depremlerde dahi, Japonlar evinden çıkmıyor; evine/komşu binalara güveniyor…”
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları: