İlk ve son cumhurbaşkanları Yozgat’ta!-Emre Kongar (Cumhuriyet)
“Orta Anadolu’nun muhafazakâr simgelerinden biri olan Yozgat, sağ politikaların merkezlerinden biridir.
Fakat nüfusu gittikçe azalan Yozgat halkı da, Özal’dan beri uygulanan yanlış tarım politikalarının doruk noktasına eriştiği Erdoğan döneminde, yoksullaşma ve geçim sıkıntısının sert gerçekleri ile karşı karşıya kalınca, nihayet sorumlunun iktidar olduğu bilincine varmış görünüyor:
Bu bilinçlenmede İktidarın Demokratik Rejimi tahrip etmesinden çok, tarım kesiminin maruz kaldığı yanlış ekonomik politikaların rolü olduğu muhakkaktır.
Yozgat halkı dün, Avrupa Birliği’ndeki traktörlü protestolardan da ilham alarak, aynı onlarınki gibi bir eylemle siyaset sahnesinde önemli bir olaya imza attı.”
Prof. Dr. Şengül Hablemitoğlu: Bir ülkede adalet yoksa yas vardır!-Ebru D. Dedeoğlu (T24)
“Hepimizin üzerinde ne olduğunu tarif edemediğimiz bir hüzün ve yorgunluk var. Ne tam yas ne tam öfke. Ama içimizde bir şey çökmüş durumda.
Psikiyatr Şengül Hablemitoğlu’nun sosyal medya paylaşımlarında karşılaştığım kavramlar, bu karmaşık ruh hâlini düşünmeye yöneltti beni. Ardından 2021 yılında Doğan Kitap’tan çıkan “Yas: Uzun Bir Veda”yı okudum ve Şengül Hanım’ın kapısını çaldım. Önce yas sürecini anlamak için sorular sordum, ardından içinde bulunduğumuz ruh hâlini çözümlemek üzere politik yas çerçevesinde bastırılmış acıları, toplumsal yorgunluğu ve adaletle kurulan duygusal bağın kopmasıyla oluşan çöküntüyü konuştuk. Yaralarımız farklı yerlerden açılmış olsa da temel aynı. Bu ortaklık, iyileşmek için bir zemin sunuyor. Şengül Hablemitoğlu’nun dediği gibi: “Umut çoğu zaman fark etmeden, hatta çoğu zaman acıdan doğuyor. Çünkü umut, bir duygu değil sadece bir yönelme biçimi, bir etik tutum.”
– Kaybın ardından yas, adeta gölge gibi yaşamlarımıza sızıyor. Bu gölgeyle nasıl yaşamayı öğreniriz? Gölge ne zaman içimize siner, ne zaman silinir?
Ne güzel söylediniz-gölge. Anlamlı bir metafor bu; yasın görünmez ama hissedilen, en ufak bir ışığın olduğu yerde bile beliren doğasını anlatmak için çok yerinde bir benzetme. Öyleyse gölgeden devam edeyim… Gerçekten de kaybın ardından gelen yas, tıpkı bir gölge gibi bizimle birlikte hareket eder; bazen ardımızdan gelir, bazen önümüzde belirir, bazen de içimize siner.”
“Sen de çal AK Parti” mi diyelim?Yücel Koç (Türkiye)
“Sadece şu son iki-üç günün haberlerine bakalım…
Avrupa’nın en büyüğü İstanbul Havalimanı, üç uçağın aynı anda iniş-kalkış yapabileceği imkâna kavuştu.ABD’den sonra -dünyada- buna sahip ikinci ülke olduk… Başka yok.
Silvan projesinde sulama tüneli için kazı başlattık…Silvan Barajı’ndan alınacak su, Silvan ve Babakaya Tünelleri ile 98 kilometre uzunluğundaki Cazibe Ana Kanalı’na aktarılacak.255 milyar liraya mal olacak…Bu sayede 2 milyon 350 bin dekar arazi suya kavuşacak.Tesisler hayata geçirildiğinde 350 bin kişiye iş imkânı sağlamakla birlikte, ekonomiye de yıllık 30 milyar lira katkı yapacak.Bu arada, Silvan Projesi boru değil… 8’i baraj, 23’ü sulama tesisi olmak üzere, toplam 31 dev eserin birleşiminden oluşuyor, onu da aktarmış olayım.
İstanbul Gebze’de ise acayip bir yatırımın startı verildi. Teknoloji üssüne dönüşen ilçeye şimdi de Biyoteknoloji Vadisi kuruyoruz…4,5 milyar dolara mal olacak proje 2,7 milyon metrekarelik alana yapılacak.Burada 160 firma, 20 bin istihdam sağlayacak.”
Sen mi değiştireceksin bu düzeni?Selin Nakıpoğlu (BirGün)
“Her ne kadar cümlenin sonunda soru işareti olsa da cümle ünlem ile bitiyor. Soru olmayan bu cümle, Ankara Vecihi Hürkuş Anadolu Lisesi’nde bir öğretmenin protestoda bulunanlara öğrencilere söylediği sözlerden biri.
“Bu okul sana acıdığı için sen hâlâ bu okuldasın, sokakta kalma diye biliyorsun değil mi?” cümlesi de Beşiktaş Anadolu Lisesi’ndeki protestoda müdür yardımcısı Barış Arslan’ın bir öğrenciye sarf ettiği yine ünlemle biten bir söz.
Akıllarda ise hep aynı soru, bu öğretmenler hangi cüretle öğrencilerle böyle konuşabiliyorlar? Yanıtlar AKP eğitiminin bakanının icraatlarında saklı. Tekin’in hem müsteşarlık hem bakanlık dönemi; eğitimin son derece partizanlaştığı, inanç merkezli bir eğitim anlayışının oturtulmaya çalışıldığı, nitelikli, bilimden yana eğitim sistemini çökertmek için çabalandığı dönemlerdir.”
KKTC’nin paralel devleti-Melih Altınok (Sabah)
“KKTC’de olup biteni anlamak için, Lefkoşa’da konuştuğum Yeniden Doğuş Partisi Lideri ve Ulaştırma Bakanı Erhan Arıklı’nın “devlet içinde devlet” diye tanımladığı sendikal örgütlenmeyi ve işleyişini kavramalıyız.
Zira son olarak başörtüsü krizinde açıkça gördük. “Milli Eğitim Bakanı, okullardan elini çek” diye seslenen ve Bakanlar Kurulu’nun Resmi Gazete’de yayınlanan kılık kıyafet disiplin yönetmeliğine rağmen “Devlet karışamaz, bildiğimizi okuruz” pozisyonu alan sendikalar, KKTC’de adeta “paralel devlet” konumunda.
Ada’nın kuzeyinde ülkeye birkaç beden büyük gelen dev bürokrasinin sebebi de bu. Herkesin hayali, sendikalı memur olarak kapağı devlete atmak. Nasıl olmasın, ömür boyu işiniz garanti. Hem öyle çok çalışmanıza falan da gerek yok. Amiriniz de kim oluyor ki, sendika bürokrasisinin siyasi çizgisine biat edin yeter.
Hâliyle bütçeden aslan payını maaşlar yiyor. Asgari ücret Türkiye’den fazla ama Ankara’dan giden maddi yardımlar da her yıl artıyor.
KKTC’nin, 136 milyar 280 milyon TL’lik giderler kaleminin 97 milyar 617 milyon 836 bin TL’lik kısmı maaş ve maaş nitelikli ödemelere ayrılmış diyeyim, tabloyu siz hayal edin.”
‘Örgütlü bir mücadelenin parçası olmak hayat memat meselesi’-Fatih Polat (Evrensel)
“Bugün bir ayını geride bırakan İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu ile birlikte Şişli ve Beylikdüzü belediye başkanlarının da aralarında olduğu çok sayıda kişinin tutuklandığı 19 Mart operasyonu, Türkiye’de kitlelerin günlerce istikrarlı biçimde alanlara çıktığı bir süreci tetikledi.
İktidarın, muhalefeti dağıtmak ve bölmek için yargı sopasını fütursuzca kullandığı bu süreci, CHP Genel Başkanı Özgür Özel sıklıkla ‘darbe’, ‘cunta’ gibi ifadelerle nitelerken, Erdoğan’ı da ‘cunta başı’ olarak tarif etti.
Yaygın kullanılan bu tarife, darbenin demokratik bir sürece karşı yapılacağı ve dolayısıyla Türkiye’nin şu anki gerçekliğinde doğru bir tanım olmadığı yönünde itirazlar da geldi. Aslında ‘demokrasi’ derken, ifade, örgütlenme, temsil, seçme ve seçilme hakkı gibi temel özgürlüklerin var olduğu bir sisteme gönderme yapıyor olsak da, göreli bir kavramdan söz ediyoruz. Ayrıca, Türkiye’de 27 Mayıs, 12 Eylül, 12 Mart gibi darbelerin öncesinde demokratik diye niteleyebileceğimiz ortamlardan söz etmek de kolay değil.”
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları: