Düşündüm, ben kimim? Hayatımın neresindeyim? Bu yaşadığım hayat benim mi?
Bu gibi sorularla gelen derin bir iç hesaplaşmasıyla hayatım gözlerimin önünden bir film şeridi gibi geçti ama ne gariptir ki içinde bir tek ben yoktum! İçimde bir boşluk hissettim. İnsan hayatı doğduğu günden öleceği ana kadar çoğunlukla başkaları için yaşıyor.
İnsan belli acıları, hüzünleri tecrübe edip, yaşadıktan sonra sığınabileceği, güvenebileceği kişi olarak sadece kendisini görünce kendisini kucaklamak zorunda kalıyor. Birçok kişi, kendi bireysel isteklerinden çok ailesine, çevresindekilere, birilerine, bağlılık ve sorumluluk, hissederek, hayatını şekillendirir. Başkalarının mutluluğunu, güvenliğini ve yaşamını merkeze alarak, kendi acılarına değil de başkasının acılarına katlanmayı göze alan hayat, bir anlamda fedakarlığın ve insan olmanın derinliğini yansıtır. Kendi ihtiyaçları, kendi arzularını bir kenara, onların onayını almak için yaşar.
Bir gün gelir insan aniden farkındalık kazanır, bir devrim ve uyanış yaşar. Birçok soru sorar kendisine ve cevaplarını bulmaya çalışır.
Sorar: Hayatımızın merkezinde kendi düşüncelerimiz mi var, yoksa başkalarının düşünceleri mi? Bir dur ve düşün… Hayatından memnun musun? Bu soruyu her gün hatta her an kendine sorabiliyor musun? Ne kadar daha başkalarını mutlu etmek için başkalarının istediği hayatı yaşamaya devam edeceksin? Hayallerini ve isteklerini ne kadar daha geride bırakmayı düşünüyorsun? Bugüne kadar neleri erteledin? Hangi fırsatları, kaçırdın? Biraz zaman ayır, kendine dur ve gerçekten düşün…Unutma, başkalarının ne düşündüğü değil, senin ne istediğin önemli. Ne zaman fark ettin bunu? Bir gün kendine şöyle sor: Gerçekten yaşadım mı? Bu benim hayatım mıydı? Hep başkalarının beklentilerine göre mi yaşadım? Elalem ne der diye düşünerek yaşadım. Ömür boyu, başkalarının benden beklediği şeyleri yerine getirmek için çaba sarf ettim. Sonuç sıfır yani hiçbir şey… Cevaplanması gereken bitmeyen sorular…
Eğer bu hayatta senin amacına hizmet edecek hedeflerin yoksa, başkalarının hayatına, hedeflerine hizmet edersin. Eğer bir planın yoksa, başka birinin planının parçası olursun. Dünyada yaşanan tüm olumsuzlukların, aklınıza gelebilecek her kötülüğün sebebi, aslında yaşanmamış hayatlardır. Yaşanmamış bir hayatı yaşayan insanlar bu dünyaya hep zarar verdiler, vermeye de devam ediyorlar. Birey kendi isteklerini ve arzularını bir kenara bırakarak başkalarının beklentilerine göre yaşamaya başladığında kimliğini bulmakta zorlanır. Bu, sadece bireysel bir kayıp değildir, toplumsal bir felakete de dönüşür.
Bugüne kadar kiminle konuşsam, hep başkaları için yaşadığını söyleyen bir sürü insan gördüm. İnsan belki kendisini değerli hissetmek, belki “mutluyum” demek için sürekli onay arayışında. Başkaları için yaşamak, birden fazla sebepten kaynaklanıyor. İnsan yaşadığı ülkenin, toplumun ve ailenin değerlerine, çevresinin beklentilerine, kimliğine ve eylemlerinin başkaları tarafından kabul edilme ve desteklenme ihtiyacına göre hareket eder. Bu durumu biraz daha derinlemesine incelediğimizde, hayatımızın şekillenişini, seçimlerimizi, farkındalık seviyemizi ve sürekli dış onay arayışını göz önünde bulundurduğumuzda, neden başkaları için yaşadığımızın mantığı ortaya çıkıyor. Kendi iç huzurumuzu sağlamak, aile kodlarımız ve çevremizin etkisiyle, bir bakıma başkaları için yaşamaya devam ediyoruz. Kişi, özellikle sevdiklerine karşı koruyucu ve fedakar davranışlar sergilemeye eğilimlidir. Bu sebeple başkaları için yaşamak, bazen bir ahlaki yükümlülük gibi hissedilebilir.
Dini öğretiler, başkaları için yaşamayı erdemli bir davranış olarak tanımlar. Kolektif bir kültür, toplumsal sorumluluk bilinci, hayatta kalma, iş birliği ve paylaşma gibi değerler, geçmişten günümüze insanlara başkaları için yaşamanın önemini öğretmiştir. Bu yüzden insan çoğu zaman başkaları için yaşar. Toplumsal bir varlık olan insan sosyal roller, toplumsal normlar ve toplumun bir arada kalabilmesi için bireylerin birbirlerine bağlılık hissetmeleri gerektiğine inanır. Kabul görme ve dışlanmama isteğiyle toplumla uyum içinde hareket ederler. Başkaları için yaşamak, işte bu yüzden bu uyumun bir parçası haline gelir.
Peki, başkaları için yaşamak ne demek? Başkaları için yaşamaya ne zaman başlarız?
Kendimizi başkalarının mutluluğuna adamak, bazen yalnızca onları dinlemek ve onlara bir şeyler verebilmek için yaşamak, bize de mutluluk getirebilir. İçinde bulunduğumuz toplum, çocukluğumuzdan itibaren nasıl düşünmemiz gerektiğini, nasıl davranmamız gerektiğini öğretir. Bizim için belirli sınırlar çizilmiş, yasaklar konulmuş ve ideal bir insanın nasıl olması gerektiği öğretilmiştir. İlk başta, insanlar yaptıkları şeyin bir geri dönüşü olacağı düşüncesiyle başkaları için yaşamaya başladılar. Ancak, ideal insan olma çabasıyla asıl amaçlarını unuttular. Sonuç olarak kendileri için değil de başkaları için yaşamaya adadılar. Yaşamak bir amaç uğruna değil, sadece var olmanın kendisi için bir değer taşımalı. Başkaları için yaşamanın sebepleri, bireyin içsel motivasyonu, toplumsal, kültürel etkiler, ahlaki değerler ve kişisel tatmin arayışıdır. İlk anda başkaları için yaşamak olumlu ve anlamlı bir davranış gibi görünebilir. Ancak uzun vadede bireyin duygusal, psikolojik ve sosyolojik sağlığını olumsuz etkiliyor. Bunun nedeni, insanların sürekli olarak başkalarının ihtiyaçlarına odaklandığında, kendi ihtiyaçlarını göz ardı etmeye başlaması. Bu durum ilerleyen zamanlarda, kişiye duygusal tükenmişlik hissettirirken bunun yanında kişiye takdir edilmemişlik duygusu verir. Başkaları için yaşamak öfke, hayal kırıklığı, değersizlik hissi, içsel çatışma, öz saygı eksikliği, düşünsel dengesizlik ve kaygı gibi sorunları insana yaşatabilir.
Kendi yaşamınızı yaşamak, kendinize zaman ayırmak, hobilerinize, ilgi alanlarınıza vakit ayırmak, ihtiyaçlarınızı ve sınırlarınızı tanımak önemlidir. Tutkularınız, arzularınız ve hedefleriniz etrafında şekillenen bir yaşam sürmelisiniz. Bu özgürlüğünüzü yeniden kazanmanıza yardımcı olabilir. Kendini kucaklamak, derin bir içsel kabul ve sevgi gerektirir. Kendini kabul etmek, sevmek ve değerini fark etmek, sağlıklı bir benlik duygusu geliştirmek için temel bir adımdır. Bu süreç, kendine saygı, öz şefkat ve duygusal iyileşmeyi gerektirir.
Son olarak, tüm yaşanan o yılların acılarını, yüklerini fark ettiğiniz ama daha önce cesaret edemediğiniz özlemi içinizde bırakıp kendinizi olduğu gibi kabul edin. Kendiniz için yaşamak, başkalarının beklentilerine göre değil, kendi iç sesinize kulak vererek yaşamak sizi daha çok mutlu edecektir. Kendinize verdiğiniz bu sevgi, sizi yeniden var edecek.
Unutmayın…
Görsel: vecteezy.com