Suriye’de radikal İslamcı Heyet Tahrir Şam (HTŞ) öncülüğündeki silahlı gruplar tarafından Beşar Esad rejiminin düşürülmesi sonrasında Orta Doğu’nun en büyük güçlerinden olan İran da baskı altına girdi.
İran İslam Cumhuriyeti, yıllar boyunca, Rusya’nın yanında, Esad rejiminin en önemli müttefiklerinden olmuştu. Rejimin çöküşünü takip eden 9 Aralık Pazartesi günü temkinli ve soğukkanlı bir resim çizen Tahran, Suriye’deki durumu “normal” olarak nitelendirdi.
Esad’ın devrilmesinin ardından ilk kez 11 Aralık’ta açıklamada bulunan İran’ın ruhani lideri Ayetullah Ali Hamaney ise Esad rejiminin çöküşünden İran’ın ezeli düşmanları ABD ve İsrail’in sorumlu olduğunu öne sürdü. Hamaney, “Suriye’de olanların, bir Amerikan-Siyonist ortak planının sonucu olduğuna dair şüphe duyulmamalıdır” dedi. 85 yaşındaki Hamaney, Suriye’nin kuzeyinde varlığı bulunan ve savaşın başından bu yana Esad karşıtı güçleri destekleyen Türkiye’yi ima ederek, “Suriye’ye komşu olan devlet de bir rol oynamıştır” diye konuştu.
Suriye’yi 50 yılı aşkın süre boyunca baskıcı bir anlayışla yöneten Esad rejiminin çöküşü, Tahran’ın izlediği güvenlik siyasetine ciddi bir darbe vurdu.
Suriye, coğrafi konumu nedeniyle şu ana kadar İran’ın bölgesel güvenlik stratejisinin kilit noktalarından birini oluşturuyordu. İran, Esad ile son yıllarda karşılıklı güven esasına dayalı bir ittifak içerisindeydi. Hatta Hamaney Suriye’yi geçmişte “direniş ekseninin ana sütunu” olarak nitelendirmişti.
“Direniş ekseni,” Orta Doğu’da İsrail ve ABD’nin etkisine karşı çıkan ülke ve örgütlerden oluşuyor. Suriye, konumu nedeniyle İran’dan, Lübnan’da faaliyet gösteren Şii milis grubu Hizbullah’a silah tedariği açısından koridor işlevi görüyordu.
Analistler, İran’ın bölgedeki çatışmalarda vekil güç olarak kullandığı milisleri desteklemeye devam etmeyi sürdürmesinin hâlâ mümkün olduğunu ancak rejimin mali ve askeri kapasitesinin ciddi biçimde zarar görmüş durumda olduğunu söylüyor.
İranlı siyaset bilimci Mohammad Javad Akbarin, bölgedeki etki alanını korumak ve Suriye’de yeni ve istikrarlı bir siyasi düzenin oluşturulmasını engellemek istiyorsa, Tahran yönetiminin izlediği stratejiyi değiştirmek zorunda olduğu görüşünde. DW için değerlendirmelerde bulunan Akbarin, İran’ın, ABD’nin etkisini kırmak için geçmişte Irak ve Afganistan’da da istikrarsızlaştırıcı güçleri desteklediğine dikkati çekiyor. Şu ana kadar kendisine uygulanan yaptırımların İran’ı yıldırmadığını vurgulayan Akbarin, Tahran’ın bu tür stratejileri uygulamayı sürdüreceğini tahmin ediyor.
Suriye’ye sağlanan desteğin İran’a pahalıya mal olduğunu da unutmamak gerekiyor. İran parlamentosu bünyesindeki Ulusal Güvenlik ve Dış Politika Kurulu’nun eski Başkanı Haşmetullah Felahatpişe, 2020 yılında verdiği bir röportajda, İran’ın Esad’ı iktidarda tutmak için yaklaşık 30 milyar ABD doları harcadığını söylemişti.
Esad, 2011 yılında patlak veren iç savaşta, İran ve Rusya’nın aktardığı yardımlarla, muhalefeti bastırabilmiş ve iktidarını koruyabilmişti. Esad, iç savaşta sivillere işkence yapma ve zehirli gaz kullanmanın aralarında bulunduğu savaş suçlarını işlemekle suçlanıyor.
İranlı eski Milletvekili Bahram Parsaei, sosyal medya platformu X üzerinden yaptığı bir açıklamada, İran’dan Suriye’ye paraların parlamentonun onayı alınmaksızın gönderildiğini yazmıştı. Parsaei Esad rejiminin çöküşünün ardından ise borçların İran’a geri ödenip ödenemeyeceği sorusunu yöneltti.
İran’ın pek çok bölgesinde okul ve hastane inşaatı için finansman ihtiyacı varken, hükümetlerinin neden yurt dışındaki bir rejimi mali olarak desteklediğini soran İranlıların sayısı da giderek artıyor.
İran’da rejim tehlikede mi?
Paris’te yaşayan İran kökenli aktivist Reza Alicani, Suriye’deki iktidar değişikliğinin Şam ve Tahran’daki baskıcı rejimler arasındaki paralellikleri görmeye olanak tanıdığını söylüyor.
Gözlemlerini DW ile paylaşan Alicani, Suriyeli isyancıların düzenli ve barışçıl bir iktidar devir-teslimini hayata geçirme çabalarının, İslam Cumhuriyeti gelecekte çökecek olursa İran için bir örnek teşkil edebileceğini ifade ediyor. Alicani, diktatörlükten demokrasiye geçişin özellikle de onlarca yıl boyunca otoriter rejimlerle yönetilmiş olan ülkelerde zorlu olduğunun bilincinde olduğunu söylüyor.
İran yaptığı propaganda ile “direniş ekseni” olarak adlandırdığı ittifakın başarılarını vurguluyordu. Ancak Suriye’deki gelişmelerin, İran’daki bu söylemi sonlandırması ve bugüne kadar siyaseten sert bir tutum izleyenleri daha gerçekçi olmaya itmesi bekleniyor.
İran hükümetini oluşturan bazı unsurların, Suriye’deki gelişmelerin ardından İran’da da çeşitli ayaklanmalar çıkabileceğinden çekindiği bildiriliyor. Fransa’da yaşayan İran kökenli sosyolog Sayed Peyvandi, Esad rejiminin çöküşünün, İran hükümeti ile vatandaşları arasındaki “toplumsal sözleşmeyi” tehlikeye sokabileceği görüşünde. Peyvandi, yönetici elit ile halk arasındaki uçurumun giderek büyüdüğünü ve otoriter İslam Cumhuriyeti yönetiminin bu şartlar altında bir meşruiyet krizi içerisine girmesinin ihtimaller dahilinde olduğunu söylüyor.
***
Not: Medya Günlüğü’nün yeni açılan Bluesky hesabını takip etmek için: https://bsky.app/profile/mgunlugu.bsky.social