Olaylara kendi penceremizden bakarken en yaygın yaptığımız yanlış şu: Başkalarına sormadan onlar hakkında ahkâm kesiyor, hatta onlara kendimizce rehberlik etmeye kalkıyoruz. “Peki onlar ne düşünüyor?” diye sormuyoruz.
Bu, Türkiye’de on yıllarca Kürtlere yapıldı. Sanki Kürtler bir özne olamazmış gibi nesneleştirildi. Haklarında çok konuşuldu ama onların konuşmasına izin verilmedi. Böyle olunca, zincirleri kırıp özneleştiler. Belki bu hata yapılmasaydı, bugün bambaşka bir siyasi tabloyla karşılaşırdık. Ama olan oldu bir kere… Nesneleştirilenler, özneleşti ve haykırdılar. Gerçi, tümüyle de kırılamadı bu durum. Halen birçok televizyon kanalı Kürtleri ısrarla davet etmeyerek Kürtler hakkında konuşuyor. “Kürtlerin ağzı dili yok mu?” diye soran yok; soran yok çünkü korkuyorlar istemedikleri görüşler dile gelecek diye…
Bir benzeri bugünlerde Suriyeliler için gerçekleşiyor. Türkiye’de çok sayıda Suriyeli olduğunu biliyoruz, biliyoruz da aydın insanlar olarak onlarla hiç temas etmedik mi? Haydi kalifiye olmayanlara, uyum sağlayamayanlara kızdınız ama Suriye’nin aydın kesimleri hiç mi denk gelmedi? Öyle ise, bu bir eksiklik ve kayıp. Hiç Suriyeli tanışı olmayanların yorumu genellikle şöyle: Emperyalizmin oyunu… Amerika galip geldi vb. Sizin hiç Esad’ın hapishanelerinde işkence gören tanıdıklarınız oldu mu? Suriyelilerin önemli kısmının böyle tanıdıkları var. O nedenle, Esad’ın gitmesine seviniyorlar. Öyle baskı görmüşler ki, cihatçıların kazanmasına bile razı olmuşlar. Böyle düşünenler içinde bir kısım laik Suriyeli varsa, buna şaşırmayalım.
Öte yandan, şu da var: Suriye, gerçekte, birçok ülkede olduğu gibi, etnik olarak türdeş değil. Arap Alevi’sinin, Sünni Arap’ın, Kürt’ün, Türkmen’in ve Ermeni’nin çıkarları farklı farklı. Bir Arap Alevisi cihatçıların yönetiminde yaşamak ister mi? Ya Kürt? Ya Türkmen? Ya Ermeni? Bütün bunların da dikkate alınması gerekiyor. Ayrıca, “gelenin gideni aratması” korkusu da var. Cihatçılar, Esad’ınki gibi bir baskı rejimi kurarsa, dönmek isteyenler yine dönmeyecek. Keşke gerçekten demokratik bir hareket çıkıp kazansaydı ama olamadı. Bu nedenle, seçmek istemedikleri taraflar arasında seçim yapmak zorunda kalmış olan Suriyelileri kimse suçlamasın. Keşke biz de demokrat insanlar olarak, Suriye’de gerçek bir demokrasinin yeşermesi için çaba gösterebilseydik. Kabahatın yarısı gerçekte bizde.
Suriye bundan sonra bir Malezya modelini mi benimser, yoksa Afganistan’ı mı? Bunu göreceğiz. Bu model, dönüşleri belirleyecek. Daha çoğulcu bir Suriye kurulursa barış sağlanır. Şam’ın çatışmasız olarak teslim alınması bu açıdan olumluydu. Devamı gelir mi? Cihatçılar ne kadar demokratlaşır? Umutlu olmalı mı? Bunlar şimdilik yanıtsız sorular olarak Suriyelileri bekliyor.
Şimdi Türkiye sermayesinin korkuları baş gösterdi: Diyorlar ki, “Suriyeliler dönerse, Türkiye ekonomisi çöker.” Meğer savaşı, Esad’ı, kanı, gözyaşını kim daha çok istiyormuş görmüş olduk. Ekonomi çöker çünkü birçok sektör Suriyelilerin upucuz merdiven altı emeğinden nemalanıyor. Burjuvazi, ırkçı hareketler ortaya çıktığında, halkların kardeşliğini savunur gibi göründü. Anlaşılıyor ki, dertleri başkaymış. Zaten başkacası da beklenemezdi.
Barış istiyoruz! Tüm halklar için! Onurlu bir barış istiyoruz! Ve soralım halklara ne düşündüklerini! Dışarıdan ahkâm kesmek kolay! Bir de yaşayanlara sorun!
ulasbasar@gmail.com
Fotoğraf: Kayseri İlk Haber X hesabı
***
Not: Medya Günlüğü’nün yeni açılan Bluesky hesabını takip etmek için: https://bsky.app/profile/mgunlugu.bsky.social
İlgili yazı: