Hazal Yalın
24 Şubat’tan beri alınan en önemli kararlar sıralansa, hangisinin daha önemli olduğu tartışmaya açıktır: Doğal gaz ödemelerinin Gazprombank’taki paralel hesaptan ruble olarak yapılmasını zorunlu kılan 31 Mart kararnamesi mi, yoksa Rusya’nın yaptırımlarını tespit eden 3 Mayıs kararnamesi mi?
Birincisi üzerinde daha ilk günlerde durmuştum. O zaman, “ne var ki bunda, ödemeleri gene dolar veya avro üzerinden yapacaklar işte, hiçbir değişiklik yok,” itirazlarının anlamsızlığına değinmiş ve şöyle demiştim:
“… o öyle demiş, bu da böyle demiş, ha kel Hasan ha Hasan kel’ değildir. Bu fiktif sistem içinde sıfatı nereye koyduğunuz önem kazanır. Eğer ödeme avro olarak yapılıyor, ancak rubleye çevrilene kadar satış işlemi tamamlanmıyor, bu çevirme işlemi de alıcının talimat vermesini zorunlu kılıyorsa, siyasi bir sonuç doğurur. Bu siyasi sonuç maddi olarak da derhal belirir; nerede? Rublenin değerinde.”
İkincisi üzerinde de özel olarak durmak gerek.
Kararname çok özetle, Batı’nın yaptırımları neyi öngörüyorsa, daha kararsız ve utangaç bir tutum takınmakla birlikte, aynı şeyi öngörüyor.
Kararnamede, “ABD ve ona eklemlenmiş yabancı devlet ve uluslararası teşkilatların Rusya Federasyonu’nu, Rusya Federasyonu vatandaşlarını ve Rusyalı tüzel kişileri mülkiyet haklarından yoksun bırakmaya ve (veya) mülkiyet haklarını sınırlandırmaya yönelik, dostça olmayan ve uluslararası hukuka aykırı eylemleriyle ilişkili olarak” özel ekonomik tedbirler alındığı söyleniyor; buna göre, tedbirlere konu olan tüzel ve özel kişilerle Rusya Federasyonu’ndaki resmi, tüzel ve özel kişilerin dış ticaret sözleşmeleri de dâhil iş ilişkisinde bulunması, dış ticaret sözleşmeleri de dâhil hâlihazırda yapılmış anlaşmaların yerine getirilmesi, yaptırım altındaki kişilerin menfaat sağlayabileceği mali işlemler yürütmesi yasaklanıyor; bu kişilerin menfaatine olabilecek olan hammadde ve mamul maddelerin ihraç edilmesi yasaklanıyor; bu yasaklarla ilgili müktesebatın hazırlanması için Maliye Bakanlığı’na, ve Merkez Bankası’na, yaptırıma konu olacak şirketlerin listesinin en geç 10 gün içinde hazırlanması için de hükümete talimat veriyor..
Simetrik olmayan cevaplar
Rusya yaptırımlara “simetrik cevaplar” vereceğini çokça açıkladı, ama bu cevapların hiçbiri “simetrik” değildi. Sözgelimi Almanya 40 diplomata sınır dışı kararı verdiğinde Rusya da 40 diplomata sınır dışı kararı verdi; AB parlamenterlere giriş yasağı getirdiğinde Rusya da AB parlamenterlerine giriş yasağı getirdi, [1] Batı ülkeleri hava sahalarını kapattığında Rusya da hava sahasını kapattı. Ama mesela Baltık ülkeleri ve Polonya’nın diplomatik kuruluşlarının banka hesaplarını bloke etmedi, bu ülkelerin bayraklarını yasaklamadı (Letonya’da Rusya bayrağı açtığı için 20 yaşında biri tutuklandı ve soykırım suçlamasıyla yargılanıyor). Ama daha önemlisi, bu ülkeler Rusya’nın rezervlerini çaldığında, Gazprom Germania’ya vb. kayyım atadığında, ticari ve mali işlemlerini engellediğinde, Rusya’nın yurt dışındaki bir kısmı diplomatik mallarına çöktüğünde, bütün bunları cevapsız bıraktı.
Ancak ilk defa 3 Mayıs kararnamesiyle yaptırımlara saldırıyla karşılık verme kararlılığını dile getirdi. Bunun ilk halkası, hükümetin 11 Mayıs’ta yayınladığı yaptırım listesiydi.
Bu liste, Avrupa, ABD ve Singapur’da 31 şirket ve teşkilatı kapsıyor. Listenin 31’inci sırasındaki, Yamal-Avrupa doğal gaz boru hattının Polonya bölümünü işleten EuRoPol Gaz, kararnamenin uygulanmasının da ilk örneği oldu.
Hatırlayalım: İlk olarak Kiev, Ukrayna’dan Avrupa’ya giden doğal gazın üçte birini sağlayan Ukrayna’daki “Soyuz” boru hattından (Lugansk Halk Cumhuriyeti kontrolündeki Sohranivka kompresöründen basılan) gaz akışını 11 Mayıs’tan itibaren kesti. Bu, Kuzey Avrupa’ya toplam gaz arzı kapasitesinin yüzde 14’ü anlamına geliyordu. 12 Mayıs’tan itibaren de Gazprom, 3 Mayıs kararnamesine ve 11 Mayıs listesine dayanarak, Yamal-Avrupa boru hattından gaz basmayı kesti.
Böylece geriye sadece Ukrayna’daki ikinci ana boru hattı (“Bratstvo” ve “Progress”) ile Kuzey Akım-1 kaldı. Gazprom’un yakın tarihli bir haritasına göre Kuzey Akım-1 55 milyar metreküp, Yamal-Avrupa 32,9 milyar metreküp, Ukrayna (toplam) 142,5 milyar metreküp kapasiteli. Demek ki Kuzey Avrupa’ya doğal gaz hattı kapasitesinin yüzde 19’u da bu kararla birlikte Rusya tarafından kesildi; toplam kapasitenin yüzde 33’ü kullanılabilir olmaktan çıktı.
3 Mayıs kararnamesine dayanarak hükümet tarafından yeni bir yaptırım listesi daha hazırlanır ve buna, mesela Kuzey Akım-1 ortaklarından biri de konulursa, Kuzey Avrupa’ya gaz arzı çok daha düşecek. Bu pekâlâ mümkün, hatta kaçınılmaz görünüyor; çünkü 31 şirket ve teşkilatın olduğu listede Avrupa’da kayyım atanan Gazprom şubelerinden başka İsviçre, Almanya, İngiltere, Slovakya, Macaristan ve Avusturya’nın gaz operatörleri de var.
Rusya’nın karşı hücumunu geciktiren ve hatta fazlasıyla temkinli ve adeta utangaç kılan şey nedir?
Bunun birbirini doğuran üç nedeni var.
Bir: “Bu kadarını tahmin etmiyorduk”
Birincisi, Lavrov’un daha mart ortasında itiraf ettiği gibi, yaptırımların bu noktaya varacağını tahmin etmiyorlardı. Lavrov o zaman, görünürde kültür ve sanat alanındaki yaptırımlardan söz ediyordu, ama bana kalırsa mali yaptırımlar için de aynı şeyi düşünüyorlardı. Bu düşünce Putin’den Patruşev’e kadar çeşitli seviyelerde dile getirildi; ancak söylemin kendisi daha çok propaganda niteliği taşıyordu, zira böylelikle “kolektif Batı”nın Rusya’ya karşı Rusofobik düşmanlığı öne çıkartılıyor, bu da çatışmaya özünü gizleyen ideolojik niteliğini güçlendiriyordu.
İki: Dünya kapitalist sistemiyle iç içe geçmişlik. Liberal dogmatizm
Birinciyi doğuran ikinci neden de şudur: Rusya’da “mali blok” (başta Merkez Bankası ve Maliye Bakanlığı) dünya kapitalist sistemiyle öylesine iç içe girmiştir ki, onun kendisine de zarar verebilecek adımları aşağı yukarı kararlılıkla atabileceğine inanmıyordu. Bu çok açıkça, 390 milyar doları bulan (Merkez Bankası hesaplarına göre en az 316 milyar dolar) rezervlerin dondurulmasında ortaya çıkar. Bugün bu hırsızlıktaki sorumluluğunu gizlemeye çalışan mali blok, Merkez Bankası Başkanı E. Nabiullina’nın açıkça söylediği gibi, “böyle bir şey olabileceğini düşünmüş” ama düşünmekle kalmıştı; çünkü belli ki bu endişeyi tamamen marazi saymışlardı.
“Mali blok” ile dünya kapitalist sistemi arasındaki iç içe geçmişlik, Maliye Bakanlığı’nın borç ödeme ısrarında da ortaya çıkar.
Bu borç meselesi üzerinde durmalıyız.
Maliye Bakanlığı şubat sonunda ödemelerin döviz cinsinden eksiksiz devam etmesinden yanaydı. Birinci aşamada bu, dondurulan varlıkların kullanılmasıyla yapıldı: şubat ayının son haftasında Maliye Bakanlığı devlet borçlarının bir kısmını Batı’da dondurulan varlıklarından ödediğini duyurdu. Ancak ABD çok geçmeden hücuma geçti ve Amerikan Maliye Bakanlığı 5 Nisan’da Rusya’nın borçlarını Amerikan bankalarındaki dondurulmuş hesaplarından ödemesinin yasaklandığını açıkladı. Buna karşılık Rusya Maliye Bakanlığı da ertesi gün, toplam 649,2 milyon dolarlık Eurobond ödemelerini ruble olarak yaptığını duyurdu. Bakanlığın döviz ödemesi ısrarına rağmen ödemenin ruble olarak yapılması, Kremlin’in baskısını gösterir. Bakanlığa göre böylelikle Rossiya-2022 ve Rossiya-2042 tahvillerinin ödemesi tamamlanmış oluyordu. Ancak bu, “ödendi ama ödenmedi” türünden bir ödemeydi, zira (bakanlık açıklamasına göre) Batılı kredi kuruluşları ruble olarak aldıkları parayı, Rusya’nın dondurulan rezervleri geri verilmeden başka paraya çeviremeyeceklerdi. Bu durum haklı olarak fiili temerrüt diye yorumlandı. Ama sonra tuhaf bir şey oldu; anlaşılan bakanlık sözünü yuttu. Maliye Bakanı Siluanov 12 Nisan’da, Rusya’nın borçlarını ödediğini, ama ödemelerin ABD yetkilileri ve bankaları tarafından bloke edildiğini söyledi. Demek ki ödeme, ne dondurulmuş rezervlerden ne de ruble olarak değil, doğrudan doğruya Rusya’nın elinde kalan rezervlerden ve döviz olarak yapılmış, ancak ona da ABD tarafından el konulmuş, yani alıcıların eline geçmemişti.
Bunun üzerine hükümet aynı gün Batı ülkeleri ödemeleri bloke etmeye devam ederlerse Eurobond ödemelerinin durdurulmasını önerdi. Bu görünürde, (ödemelere devam etme kararlılığındaki) Maliye Bakanlığı’yla uzlaşma girişimi, gerçekte ise bakanlığın ödeme kararlılığına teslim olmak demekti.
Bakanlığın kararlı tutumu devam etti: 30 Nisan’da Eurobond ödemelerini dolar olarak yapmaya devam ettiğini, Rossiya-2022 (564,8 milyon dolar) ve Rossiya-2042 (84,4 milyon dolar) tahvillerinin ödemesini bu şekilde tamamladığını açıkladı. Daha da önemlisi, Bloomberg’in iddiasına göre ödemelerin el konulmamış rezervlerden yapılması talebi ABD Maliye Bakanlığı’ndan gelmişti; başka deyişle Amerikan hükümeti, “bu defa ödemelerinizi dondurmayacağız” demişti. Nitekim 11 Mayıs’ta Bloomberg, Amerikan Maliye Bakanlığı’nın “Rusya’nın borçlarının bir kısmını ödemesini gerçekleştirmesine yasak getirebilecek olası adımların sonuçlarını ve yan etkilerini analiz ettiğini” yazdı. Türkçesi, ABD tarafı Rusya’nın ödemelerini dondurulmamış rezervlerden yapması için her tür kolaylığı sunmaya hazırdı.
O sırada şöyle yazmıştım:
“Borçlarını ödesin diye gösterilen zarafet ve nezaket göz yaşartıcı. Karşı tarafın ‘aman temerrüde düştü demesinler’ diye borçlarını ödemek için gösterdiği zarafet ve nezaket de öyle.”
Borç ödemeleri için bir sonraki “deadline” 25 Mayıs. O gün OFAS lisansının süresi sona eriyor. Bu lisans, Rusya’nın tahvil sahiplerine faiz ve diğer ödemelerini yapmasına olanak sağlıyor. Maliye Bakanlığı’nın ödemeleri 25 Mayıs’ta da tıpkı daha önce olduğu gibi elindeki rezervlerden eksiksiz ve sorunsuz yapmak niyetinden şüphe etmek için bir sebep yok. Ancak Bloomberg’in haberine göre ABD, Rusya’nın OFAS lisansını iptal edip dış borç ödemelerini 25 Mayıs’tan sonra bloke etmeye niyetli. Bu, temerrüt dehşeti içinde yaşayan Rusya’nın korkusunu gerçek kılmak için uygun bir araç.
Maliye Bakanı Siluanov 18 Mayıs’ta şöyle dedi: “Temerrüt filan ilan etmeyeceğiz, buna niyetimiz yok; paramız var.” Siluanov, eski (ve karşılığı olmadığı artık açıkça ortaya çıkmış olan) blöfüne de devam etti: Batı, kanalları kapatırsa da (Türkçesi: eğer yapılacak ödemeleri bloke ederse) Rusya devlet borçlarının ödemesini ruble olarak yapacak.
Üç: Kapitalizm kararlılığı ve özgüllükler
Öyleyse, soru şu: “temerrüde düştü demesinler” saplantısının nedeni ne? Bu bizi, iç içe sebepler zincirinin son ve tayin edici halkasına götürüyor:
Rusya kapitalist bir ülkedir. Dahası Rusya, kapitalist sistem içinde kalmak kararlılığında bir ülkedir.
Birleşik Rusya mart başında Rusya pazarından çekilen veya iflas veren yabancı şirketlerin kamulaştırılması için bir kanun teklifi sundu. Teklif, kısa bir süre sonra geri çekildi. Rusya Sanayici ve Girişimciler Birliği, o zaman, tasarının geri çekilmesini, Rusya uzmanlarının şirketleri kendi sahipleri gibi yönetemeyeceklerinin anlaşılmasına bağladı. Aynı dönemde özel mülkiyet anayasal bir hak olarak tanındığı için millileştirmelerin anayasa ihlali anlamına geleceği de ileri sürüldü.
Bu gerekçeler gülünç ama naif değildir.
Birleşik Rusya biraz daha yumuşatılmış bir kanun teklifini 12 Nisan’da sundu. Bu defa teklif, ekonomik bir neden olmaksızın yaptırımlar yüzünden Rusya’dan ayrılan şirketlerin millileştirilmesini değil ama kayyım atanmasını öngörüyordu. Bu karar, İktisadi Kalkınma Bakanlığı bünyesinde kurulacak bakanlıklar ve federal bölge yöneticileri arasındaki bir komisyon tarafından alınacak, uygulanması ise ancak mahkeme kararıyla mümkün olabilecekti. Girişimin arkasında Başbakan Mişustin’in 10 Mart’ta, hükümetin “Rusya pazarından çıkan şirketlere kayyım atanmasından yana olduğunu” açıklaması ve Putin’in de bunu desteklediğinin duyurulması yatıyordu (her ikisi de millileştirmelere karşı olduklarını söylemediler). Ancak bu girişim de şimdilik rafa kalkmış görünüyor.
Şimdilik rafa kalkmış görünen üçüncü bir teklif de 21 Nisan’da, Kırım Federal Cumhuriyeti Başkanı ve Birleşik Rusya Yüksek Konseyi Bürosu üyesi Sergey Aksyonov’un talimatıyla sunuldu. Bu, ilk ikisinden daha sert bir teklifti, zira kayyım değil millileştirmeyi öne çıkarmakla kalmayıp mahkeme yolunu da kapatıyordu; dahası, millileştirilen işletmelerin aktifleri bloke edilecek olsa bile millileştirmenin devam etmesi öngörülüyordu.
Öyleyse soru şu: Eğer geri çekilecek idiyse teklifler neden sunuldu?
Bunun birinci nedeni, Birleşik Rusya tabanından ve hatta yönetiminden de millileştirmeler yönünde baskı olduğunu gösteriyor. Bu baskı şimdilik kısmen Volodin, büyük ölçüde Matviyenko ve kesinlikle “mali blok” (Merkez Bankası ve Maliye Bakanlığı) tarafından ekarte ediliyor. Ama ilânihaye böyle devam eder mi, bilmiyoruz; eğer Batı’da Rusya varlıklarına (Gazprom Germania örneğinde olduğu gibi) kayyım atanması, hatta el konulması gibi uygulamalar genelleşirse, mali blok da baskıya direnemeyebilir.
Tekliflerin bu sıklıkta tartışılmasının ikinci bir nedeni, ilkiyle bağlantılı olarak, belki de Rusya pazarından çıkmaya hazırlanan Batılı şirketleri korkutup bunun bir bedeli olacağını hatırlatmak içindir. Nitekim Senato Başkanı Matviyenko 13 Nisan’da, “yabancı şirketlerin mülklerinin kamulaştırılmasının söz konusu olmadığını” açıklamıştı. Aynı gün Başbakan Yardımcısı Andrey Belousov da Rusya’nın “sert eylemler için” provoke edildiğini, ancak “dengeli bir tutum” takınmak gerektiğini söylemişti: “Ama bu şirketlerin çoğu Rusya pazarında kalmak istiyor.” Sayıştay Başkanı A. Kudrin’e gelince, o da gene aynı gün “yabancı şirketlerin gelecekte Rusya pazarına engelle karşılaşmaksızın dönebilecekleri umudunda” olduğunu bildirmişti.
Millileştirmeye veya kayyım atanmasına dair bir kanun olmaksızın, Rusya’dan ayrılan yabancı şirketlere ait işletmelerde istihdamı korumak için yapılabilecek ancak tek bir şey olabilir: Bunların Rusya vatandaşı sermayedarlara veya devlete satışının sağlanması. Renault’ya yapıldığı gibi.
Fransız tekeli AvtoVAZ’ın kontrol hisselerini 2009 mali krizinin arkasından ele geçirmişti (inandırıcı argümanlar kullanarak “ele geçirtildiğini” ileri sürenler de var). Konsernin yüzde 32,4’ü Lada Avto Holding’e, geri kalan yüzde 67,6’sı ise Renault’ya aitti. Renault hisselerinin değeri 1,2 milyar avro olarak tahmin ediliyor. Renault, Rusya’daki faaliyetini daha 23 Mart’ta durdurmuştu; pazarlık için daha bu tarihten itibaren Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’nın hızla harekete geçtiği anlaşılıyor. 27 Nisan’da pazarlık sonucu netleşti; Renault’nun AvtoVAZ hisseleri ruble olarak alınarak NAMİ Enstitüsü’ne devredilecek, ancak Renault’ya hisselerini geri alabilmesi için 6 yıl süre verilecekti. 16 Mayıs’ta ise satış tamamlandı; dahası sadece AvtoVAZ değil, Renault Rusya fabrikası da alınmış ve Moskova belediyesine devredilmişti. (Satış bedeli açıklanmadı.)
Sonuç
Rusya kapitalist bir ülkedir, ama her kapitalist ülkenin kendi özgüllükleri olmasından başka, Rusya bütün diğer kapitalist ülkelerden nitelik olarak tamamen farklı da bir ülkedir: Rusya’da kapitalizm, sosyalizmin üzerinde inşa edilmiştir. Bu inşanın iktisadi bir veçhesi vardır, çöküş döneminin birbiriyle çatışan eğilimleri (önce atomizasyon ve sonra tekelleşme), Rusya’yı yapısal olarak bir çevre ülkesi haline getirmiştir, ama Sovyet hayalinin canlılığı, Sovyet altyapısının varlığı ve en önemlisi bir tür Bonapartist yönetme kültürünün 1998’ten sonra tekrar yükselişe geçen Sovyet eliti tarafından şekillendirilmesi (ve bu eliti şekillendirmesi), ülkenin siyasi, kültürel, ahlaki, ideolojik olarak da tamamen bir çevre ülkesi haline gelmesini önlemeyi başarmıştır. [2]
Böylece aslında Rusya kitabının iki ana bulgusunu başka türlü ifade etmiş oluyorum. Bu bulgular şunlardır: Birincisi, Rusya, Sovyet altyapısına sahip diye emperyalist bir ülke sayılamaz. Tam tersine Rusya, ekonomik açıdan tam anlamıyla orta halli bir çevre ülkesinden farksızdır. İkincisi, Rusya, Sovyet altyapısı ve yönetme alışkanlıkları sayesinde, çevre ekonomisine sahip olmasına rağmen bağımsızlığını korumayı başarıyor. Bunun ne kadar süreceğini tahmin etmek mümkün değildir; ancak sürebiliyor olması, kapitalist restorasyon sonrası post-sosyalist ülkeler için teorik sorunlar ve pratik sonuçlar doğuruyor.
[1] Üstelik bunlar bile eş zamanlı değildi; “simetrik” sınır dışı kararları için bir aydan çok beklendiği de oldu.
[2] 1998, Rusya’nın temerrüde düşmesi üzerine Primakov-Maslyukov hükümetinin küçük ve orta burjuvaziyi korumaya yönelik reformist tedbirlerle yıkımı engellediği yıldır. Primakov’un tasfiyesinin arkasında bu yatar; aynı şekilde, birkaç yıldır Primakov’un adının giderek daha sık duyulmasının arkasında da bu yatar.
Hazal Yalın. Çoğunluğu klasik Rus edebiyatından 50’den fazla çevirisi var. “1945. SSCB-Türkiye İlişkileri” ve “Rusya: Çöküş, Yükseliş ve Dinamikler”in yazarı. Aralarında Tolstoy, Dostoyevski, Saltıkov-Şçedrin, Gogol, Turgenyev, Puşkin, Zamyatin, Kuprin, Gonçarov, Leskov, Grin, Zoşçenko, Strugatski Kardeşler gibi yazarların bulunduğu çeviriler, Kırmızı Kedi, Kitap, İthaki, Helikopter, Remzi gibi yayınevlerinde yayınlanıyor. Güncel makaleleri genellikle Yakın Doğu Haber’de (ydh.com.tr) yayınlanıyor. @Hazal_Yalin